Geçtiğimiz Cumaertesi günü Hac ile ilgili gözlem ve tespitlerimizi yazmaya başlamış ve dokuz önemli hususa değinmiştik.
            Bu yazımızda da gözlem ve tespitlerimize devam edelim.
           *Her Müslüman imkan bulur bulmaz (hangi yaşta olursa olsun farz olur olmaz) mutlaka Hac’ca gitmeli, asla tehir etmemeli, bir an önce nasuh bir tövbe ile bu ibadeti yerine getirmeli, arınmalı ve yeniden doğmuş gibi ömrünü yaşamaya devam etmeli, kendini Hac ile hizaya getirmelidir. Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Hac’ca genç ve sağlıklı olarak gidilmesi, bu ibadetin hem sağlık yönüyle hem de, Hac ve nasuh tövbe ile yeniden doğuş imkanına mazhar olarak, verilen söze sadık olma ve bunu yaşanacak bir ömür ile ispat etme ve ortaya koyma bakımından büyük önem arzetmektedir.
           *Hacca gitmeden önce, mutlaka Hac ile ilgili bilgi alınmalı, ibadetin ruhunu anlaşılmalı ve kavranmalıdır. Bunun için, Diyanet’in Hacılara verdiği, ‘Hac Yolcusu Rehberi ve Haccı Anlamak’ kitapları ile Necmettin Şahinler’in ‘ Siyah Örtülü ev’ adlı küçük eseri, mümkünse Ali Şeriati’nin ‘HAC’ kitabı da mutlaka okunmalı, Beytullah’ın, Arafat’ın, Müzdelife’nin, Vakfenin,  Cemeratın, Tavafın, Hacer-i Esved’in, İhramın, Hicr-i İsmail’in, Safa ve merve’nin, Say’ın, Umrenin,  Mescidi NEBEVİ’NİN, Ravza-i Mutaharra’nın ve bütünüyle Hac menasikinin  künhüne vakıf olunmalıdır. Kısaca hacı adayı ne yaptığını bilmeli, yalnız bedeniyle değil, ruhuyla bu ibadeti anlayarak ve kavrayarak yerine getirmelidir.
             *Kabe etrafında yüzbinlerce insan tavaf ederken, canhıraş bir gayretin içinde iken,  Hicr-i İsmail’e, Hacer-i Esved’e ulaşmaya veya selamlamaya, Kabe’ye el tutmaya çalışırken, bir yanda da yerel güvenlik görevlisinin düzene sokma çalışmaları devam ederken, ister istemez büyük bir hareketlilik, ses ve kaynaşma olmakta, ama ezan okunur okunmaz, İmam ‘Allahuekber’ der demez, bütün bir kalabalık durulmakta, ses ve hareket bitmekte, büyük bir sessizlik ve itaat ile herkes Kabe’ye dönmekte ve namaza durmakta, askeri bir disiplini de çok çok aşan bir emre uyma ve teslimiyet ile insanlar saf tutmaktadır. Bu hal ve manzarayı görünce, bunu hiçbir beşeri gücün sağlayamayacağını, ancak “inanç ve imanın” gücüyle olabileceğini anlamakta ve hayranlıkla bu durumu Kabe’de görülmektedir. En çok hayran olduğum manzara bu olmuş, her namazda dikkatimi çekmiştir.
              * Haccın her aşamasında “kardeşliğe” vurgu yapılmakta, “ümmet” kavramı gündeme getirilmektedir. Ancak, bu konu üzerinde Diyanet görevlileri daha fazla durmalı, Hac süresince hacıların aldıkları “kardeşlik ve ümmet” bilinci, ülkelerine döndüklerinde de devam edecek, hayatın parçası ve vazgeçilmezi olacak bu şuur ve idrak, çok daha yoğun ve derinlemesine verilmeli, üzerinde durulmalıdır.
              *Arafat ve Mina’da ve hacıların çok yoğun olarak bir arada bulunduğu bölgelerde, maalesef çöp kirliliği bariz bir şekilde göze çarpmakta, bu sorun bütünüyle hacılardan kaynaklanmaktadır. Hemen her yere çok sıklıkla çöp kovası koyulmasına rağmen, çöpler sağa sola atılmakta, Müslümanlara hiç ama hiç yakışmayan çevre kirliliği yaşanmaktadır. “Temizlik İmandandır” ilahi buyruğuna rağmen! Yere çöp atılmaması için her imkan hazırlanmış olup,  Hac süresi boyunca yere tek bir çöp  atmadan ibadetlerin yapılması ve yaşamın sürdürülmesi, yüzbinlerce hatta milyonlarca kalabalığa rağmen mümkündür. Bendeniz 39 gün boyunca, en sıkışık yerlerde bile yere tek bir çöp atmadan bu süreyi tamamlayarak, test ve tatbik ettiğimi ifade etmek isterim. Mümkün olabileceğini görmüş, tatbik etmiş ve göstermiş bulunmaktayım.
               *Haccı kolaylaştırmak, ulaşımı rahatlatmak ve ibadetler esnasında vuku bulacak sıkışıklık, yaralanma,  kaza ve ölümleri, çekilecek zahmeti ortadan kaldırmak veya asgariye indirmek için, büyük yatırımlar yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Suud idaresine başka alanlarda büyük tenkitler yapmamıza rağmen, bu haklarını da teslim etmemiz gerekir. Şüphesiz petrol ve paranın gücü ve elde edilecek gelirlerin selametinin de bunda rolü olduğunun farkındayız.
                  *Gerek Medine’de Ravza-i Mutaharra ve gerekse Mekke’de Hacer-i Esved ve Hicr-i İsmail’e giriş, ibadet ve ziyaretlerdeki izdihamı, itişip kakışmayı ortadan kaldıracak, bir düzene sokacak ( bu mümkündür), sıra ile herkesin girebileceği ve Müslümana yakışır halde yapabileceği tedbirler alınmalı, Diyanet bu konuda oradaki yetkililerle bunu müzakere etmelidir. İstedikleri zaman istedikleri yeri boşaltabilen, o yoğunlukta Kabe’nin  etrafını bile boşaltabilen, koridor bile açabilen yerel güvenlik güçleri, bunu kolaylıkla başarabilirler.
                  *Medine’de kalma süresi beş gün gibi pilanlanmış olup, bunun biraz daha artırılması güzel olacak, talebi karşılayacaktır.
                  *Gerek ılık ve gerekse soğuk zemzem ile susuz bir memlekette normal suyu da kesintisiz ve bollukla vermekte, wc’ler bolca bulunmakta, Orhan camii wc’lerinde beklenilen süreden çok daha bir zamanda tuvaletlere ulaşılabilmekte ve temizlik hizmeti yeterli düzeyde sunulmaktadır. Bu haklarını da teslim edelim.
                  *Mekke’ye su götürmek için, km’lerce taş su yolu yapan ecdadımız Osmanlı’nın bu eseri hala ayakta durmakta ve tamiratı beklemektedir. Suud yetkilileri ile görüşerek onlara  yaptırılmalı, mümkün değilse biz yapmalıyız.
                  *Mekke ve Medine de gerek esnafın ve gerekse güvenlik görevlilerinin hacılara tavrını normal olarak müşahade etmiş bulunmaktayım. Askerlerin, biraz bağırıp çağırdıkları, kaba ve sert davrandıkları görülse de, onca kalabalığa ve belli ölçüde eğitimsiz hacı gurubuna başka türlü söz geçirmeleri, hizaya sokmaları mümkün de görülmemektedir. Asker olmasa, hacıların birbirini ezeceği ve birçok sıkıntı çekileceği aşikardır. Yaşlı ve engellileri kayırdıklarını, yardımcı olduklarını, öncelik verdiklerini, hacılara vurmama, itmeme ve zarar vermeme yönünde çabaları da ekseriyetle görülmektedir.