Asrı aşan Batılılaşma dayatması, küreselleşme ve kültür emperyalizminin; her alan da bizi değiştirip dönüştürdüğü, dinimizden, dilimizden, kültürümüzden, tarih, kimlik ve kişiliğimizden büyük ölçü de kopardığı, bize ait olmayan,bizden neşet etmeyen bir çok şeyin de bu dönem de ithal edilip, bu millete zorla empoze edildiği,herkesce bilinen bir gerçektir.

            Sözkonusu bu ithal ve dayatmalardan biri de; hiçbiri bizim medeniyetimize, kültürümüze ve geçmişimize ait olmayan, bizden neşet etmeyen, bizim icadımız, çıkış sebebi ve amacı bizden olmayan, bize tamamen yabancı olan birtakım "Günler" dir.

            Ülkemizde yılın belli zamanlarında gündem edilen, toplumun malı olmaması sebebiyle, toplum tarafından geniş tabanlı kabul görmeyen, ama empoze edilmeye çalışılan ne kadar “gün” varsa hepsi, Batı menşeylidir ve Batı kültürünün eseri, Batı medeniyetinin şartları ve sorunlarının doğurduğu sonuçlardan ortaya çıkmıştır.

            Bunlardan biri de “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”dür.

            Sözkonusu bu ‘gün’; 8 Mart 1857 de, ABD’ nin New York şehrinde, 40 bin dokuma işçisinin, “daha iyi çalışma şartları” talebiyle gıreve başlamaları, ancak, Amerikan polisinin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından çıkan yangınla, 129 kadın işçinin can vermesinden neşet etmiş, 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag’da, 2.Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında ( Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı), Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in, 1857 de ölen kadınlar anısına, 8 Mart’ın, “ Dünya Kadınlar Günü” anılması teklifiyle kabul edilmiş, 16 Aralık 1977 tarihinde de BM Genel Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

           Görüldüğü gibi, ortaya çıkış sebepleri,şekli ve seyri, bizimle alakalı olmayıp, diğer günler gibi “ithal” edilmiştir.

           Bizim medeniyetimizde, kültür ve geçmişimizde, örf, adet ve geleneklerimizde, herhangi bir “gün” olmadığı gibi,herhangi bir konuda, eğer bir değer verme, anılma ya da öne çıkarma ihtiyacı varsa, bu bir gün değil, her gün, her ay, her yıl ve bütün bir hayat boyudur.

          Kadınlar günü ve “güne” konu olmuş ne varsa hepsinin, bir güne hasredilmesi, kapitalizmin arazlarındandır ve onun doğurduğu pıroplemlerin sonucudur. Vahşi kapitalizmin, Batı’nın seküler anlayış ve uygulamalarının ürettiği, kaybettirdiği değerleri, “hiç olmazsa sene de bir gün analım, hatırlayalım” noktasına getirdiği hastalık ve olgulardır.

         Bütün bir yıl boyu kadınlar, fıtratından, tabiiliğinden ve gerçek varlık amacından koparılıp,hakiki değeri unutulup, ticari bir meta, reklam aracı, cinsel obje ve her türlü pespayeliğe alet edilip mahvedilmekte,kapitalizmin vahşi çarklarına terk edilmekte, sonra da, yıl da bir gün, “ güya değer verilmeye” çalışılmaktadır.

          Ne yazık ki, yıl da bir, güya “kadın hakları savunucusu” kesilen bir kısım çevreler, bu gün de bile kadınların gerçek sorunlarını dile getirmemekte, hakları bahane edilerek, daha fazla sokağa, pazara, çalışma yüküne ve kadın onur, iffet ve asaletine ters bir hayat tarzına çağrılmakta, bu yönde engellerin kaldırılması talebi dile getirilmekte, sınırlar alabildiğine zorlanmakta, kadını daha da mağdur edecek, fıtrat dışı mecralara çekilmektedir.

          Prof. Nevzat Tarhan’ın; “Ev hanımlığını küçültmek, pisikolojik olarak yapılan bir savaş taktiğidir. Kadını iş hayatına sokup, tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek, onların değerini azaltmaya çalışıyorlar” ifadesi, bu gerçeğe işaret etmektedir.

          Referanslarını İslam’dan alan çevrelerin de, bu günlere ve hususen 8 Mart’a teşne olmaları manidardır. Küreselleşmenin, dünyevileşmenin, emperyalizim ve vahşi kapitalizmin, Müslümanları da büyük ölçüde kuşattığı anlamı taşımakta ve büyük bir savrulmanın ip uçlarını vermekte ve sırıtmaktadır.

          Kadın elbette lüzumlu ve zaruri yerlerde çalışacak, çalışma hayatının olmazsa olmaz taraflarında yer alacaktır. Ancak, kadının esas vazifesi; aile kurumunu yönetmek, işletmek ve devletin-milletin en küçük birimini ve temel taşını sağlam tutmaktır. Bir milletin, devletin ve ülkenin geleceğini inşa etmek, yani,bu günün çocuklarını, yarının büyüklerini, ülkeyi teslim edeceklerimizi yetiştirmektir.Milletin,devletin ve ümmetin devamını ve bekasını sağlamaktır.

         Ev de çalışan bir hanım, bir iş değil, bir çok iş yapmakta, bir çok mesleği birden icra etmekte, en önemlisi ise, geleceğimizin sahiplerini, varlığımızın devamını sağlayacak nesilleri inşa etmektedir.

         Öyle ise, yılda “bir gün” değil, “her gün” vardır, var olmalıdır!