Abdullah Avcı ile yeni bir sayfa açılmıştı Mili Takım ve milli heyecan adına…
O da bunun bilinciyle iddialı laflar etti işin başında…
Bizim gibi, Türk futbol kamuoyu da inandı bu sözlere…
Özel karşılaşmalar ümidimizi artırmadı ama eksiltmedi de…
Hep bir noktada tuttu ve geldi Dünya Kupası eleme turları…
Hollanda maçı 2-0 yenilgiyle bitmesine rağmen, ümidi yine o noktada tutan bir karşılaşma oldu.
Estonya maçı ise farklı galibiyete rağmen, Hollanda izleniminden farklı bir ümit vermedi.
Esasen bu karşılaşmalar sessiz fakat derinden “bir şeylerin iyi gitmediğini” gösterir izler taşır gibiydi.
Sonunda takke düştü, kel göründü.
Bu milli takım gol atmak için değil, göğsündeki ay yıldızın farkında olmayan, milli ruhtan uzak, kendilerini eğlendirmeye çıkmış lejyonerler takımı gibiydi.
Son yıllarda üstünlük sağladığımız Romanya’ya kendi sahamızda, eski ihtişamlı gücünden hayli uzak Macaristan takımına ise deplasmanda yenilen milliler, Dünya Kupası’na katılma ümidimizi adeta paramparça etti.
Bütün bunlar bir yana da TV ekranında iki eli cebinde Abdullah Avcı’ya, yıllarını futbola adamış bir eski sporcu olarak tahammül edemedim bir türlü…
Nereden çıktı bu çirkin alışkanlık böyle!
Sanki onlara, milyonlarca TV izleyicisi önünde bir üstünlük sağlayacak bu saygısız görüntü…
Milli Takım tarihinde, açık farklı yenilgiler karşısında dahi böyle mahalle takımı havasında görülmedi.
Maç dikine oynayarak kazanılır, tıpkı kalemizi gole boğan rakiplerimiz gibi…
Biz ne yapıyoruz?
Yan ve geri pas!
Böyle futbol ve taktik olmaz.
Bu kriz ortamından çıkış, ancak ve ancak eli cebinde adamdan ve ona destek veren federasyondan kurtulmakla olacaktır sanırım…
İçim eridi, bu nasıl milli takım ve bunlar nasıl milli futbolcu?
Ay yıldızlı forma adına üzüldüm, kahroldum…
Ülkeme, milletimize ve sporseverlere böyle üzüntülü dakikalar yaşatma talihsizliği gösteren sorumlulara ve “Eli cebinde adama”, “İri dikenli kaktüsler” gönderelim istedik.