Hapisten çıktıktan sonra Filistin direniş hareketinin öncü isimlerinden Gassan Kanafânî ile tanıştı. Kanafânî ile arkadaşlıkları zamanla sarsılmaz bir dostluğa dönüştü. Kanafânî, Naci'nin karikatürlerini çok beğeniyor ve çizimlerinin daha fazla insana ulaşmasını istiyordu. Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptığı Lübnan'ın önemli gazetelerinden el-Hurriyye'de, dostu Ali’nin karikatürlerini ve yazılarını yayımlamaya başladı.  Bu sayede dostunun karikatürleri daha fazla insana ulaşıyordu. Her geçen gün tanınırlığı daha da artan Selim el-Alî, Lübnan merkezli Tali'a gazetesine genel yayın yönetmeni olunca çizimlerine burada devam etti.

Nekbe felaketinden 19 yıl sonra yani 1967 yılında Araplar için büyük bir hezimet daha yaşanmış ve  mağlubiyetle neticelenen Arap-İsrail 6 gün savaşları gerçekleşmişti. Bu  savaş,  Ortadoğu'daki siyasi ve askeri dengeleri tamamen alt üst etmişti. Arap dünyasının özgüveni yerle bir olmuştu.

Araplar bu travmayı uzun süre atlatamayacaktı. Nitekim Naci de İsrail-Arap ilişkilerini yakından izleyen entelektüel bir Filistinli olarak  6 gün hezimetinin etkisinden kolay kolay kurtulamadı. İşte böyle buhranlı bir dönemde karikatürist olarak adını tüm  dünyaya  duyuracak  Hanzala karakterini ortaya çıkardı. İlk olarak 13 Temmuz 1969 yılında es-Siyâse   gazetesinde yayımlanan     Hanzala, o kadar çok beğenildi ki  zamanla Filistin direnişinin sembolü haline geldi. Tüm Arap coğrafyası merakla Hanzala’yı takip ediyordu. Yaşanan gelişmelere Hanzala’nın vereceği tepki merakla bekleniyor, kulaktan kulağa çizgi çocuğa dair hikayeler anlatılıyordu.

Bu arada İsrail, 1974 yılında Lübnan'ın bir bölümünü işgal etmişti. Mossad ve Lübnan istihbaratının Naci üzerindeki baskısı bu işgalden sonra daha da arttı.   Baskılara daha fazla dayanamayarak Kuveyt’e gitmek zorunda kalan Ali, Ortadoğu’nun önemli gazetelerinden Sefir’de çalışmaya başladı. Gerek yazıları gerekse karikatürleri burada da yoğun ilgi gördü.  Ama gerçek olan bir şey vardı ki  yazılarından ziyade çizimleri daha çok ses getiriyordu. 1979 yılında Arap Karikatüristler Birliği başkanı olunca, karikatüristler arasında büyük bir saygınlık elde etti.

O sadece işgalci İsrail’i değil, Arap ve Müslüman ülkelerin liderlerini de sert bir şekilde eleştirmekten çekinmeyen muhalif  bir sanatçısıydı. Hiciv ve kinaye yeteneğini çizimlerine o kadar güzel aktarıyordu ki başka bir şey söylemeye lüzum bile kalmıyordu.

Naci el-Alî’nin çizimleri  İsrail kadar bazı  Arap ülkelerini de rahatsız ediyordu.  Kuveyt’te de kendisine yönelik  baskılar ve tehditler giderek artmıştı.  Arap liderler de Şecereli karikatüristten hoşnut değildi... Çünkü o suçlu olarak sadece siyonizmi değil yaşananlara  ses çıkarmayan hatta İsrail ile işbirliği yapan Arap liderlerini de sert bir şekilde  eleştirmekten çekinmiyordu.

Ali’nin eleştirilerinden nasibini alanlar arasında  Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri  Yaser Arafat da vardı. Arafat, başarılı karikatüristi ellerini aside sokmakla tehdit ediyor, çizimlerine hemen son vermesini söylüyordu.  Tehditlerin şiddetti iyiden iyiye artmıştı. Acı olansa İsrail tehditlerine alışık olan Ali’nin, Filistin temsilcileri tarafından da tehdit edilmeseydi.

Naci el-Alî için kendi topraklarında mücadele vermek iyiden iyiye zorlaşmıştı. Artık kavgasını farklı coğrafyalarda vermesi gerektiğini biliyordu. Filistin halkının özgürlük mücadelesini dünya kamuoyuna daha rahat anlatabilmek için görev yaptığı el-Kabas gazetesinin İngiltere bürosuna tayin oldu.

Ne yazık ki tehdit, hakaret ve şantajlar orada da peşini bırakmadı. Siyonist lobilerin, Mossad’ın ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) yakın takibi altındaydı. Kendisi için çemberin giderek daraldığının farkında olan Ali,  ölümün soğuk nefesini yakından hissediyordu. Buna rağmen  inandığı yoldan geri dönmüyor, zulme sessiz kalmıyordu.

22 Temmuz 1987 yılında işe gitmek için arabasına doğru yönelen Ali, bilinmez bir silahtan çıkan kurşunlar tarafından ağır bir şekilde yaralandı. Kanlar içerisinde yere yığılan   karikatürist, hemen hastaneye kaldırıldı.  İki aya yakın yoğun bakımda tedavi görse de 29 Ağustos 1987 yılında yaşam savaşını kaybetti.

Bu öyle bir kurşundu ki Naci el-Alî’nin dünyalık sürgününe daha doğrusu mülteci hüznüne son vermiş ve onu asli vatanının kucağına atmıştı. Suikastla ilgili çeşitli iddialar dile getirilse de İngiltere, İsrail ve FKÖ konunun bir an önce kapatılması  için her türlü dezenformasyonu yaparak bu menfur saldırıyı dünya gündeminden uzaklaştırmayı başardı...

Vefatından hemen  sonra Dünya Gazete Yayıncıları Birliği tarafından kendisine “Özgürlüğün Altın Kalemi” ödülü verilen Naci el-Alî, Şecere köyünden çıkıp tüm dünyaya mâl olmuş, dört bine yakın çizimi olan ünlü bir karikatürist olarak hayata gözlerini yummuştu.

Mülteci kaderini yine çizgileri belirlemişti.

***

49 yaşında aramızdan ayrılan Naci el-Alî,  bedenen aramızda olmasa da Hanzala isimli on  yaşındaki çocuk çizgi karakterle isyanın ve barışın sesi olmaya devam ediyor. Hanzala, sadece Filistin halkını değil dünyadaki tüm mazlum halkları temsil ediyor. O kimi zaman Sudan’da kimi zaman Afrika’da kimi zamansa Latin Amerika’da karşımıza çıkıyor. Nerede bir zulüm varsa Hanzala yalın ayak, sırtı dönük bir şekilde orada beliriyor. Tüm gücünü ise çocuk kalbinden alıyor.

Naci el-Alî’nin  de bir röportajında dediği gibi;

“Hanzala, 10 yaşında bir çocuk olarak doğdu ve her zaman da 10 yaşında kalacak. Tam da benim vatanımı terk etmek durumunda kaldığım yaşta... Ne zaman vatanımıza dönebilirsek, Hanzala da o zaman normale dönecek ve büyümeye başlayacak. Tabiatın kanunları şu anda ona işlemiyor, çünkü o sıra dışı. Ama zaten, ufacık bir çocuğun vatansız kalması da tabiatın kanunlarına aykırı değil mi? Hanzala, çağın hiç ölmeyecek bir tanığı... Dünyaya aniden geldi ve onu hiç terk etmeyecek. Bu karakter, hayatta kalmak için doğdu. Ben de, öldükten sonra bile onun içinde yaşamaya devam edeceğim...”

Babası şehit edildiğinde  küçük bir çocuk olan Halid el-Alî ise  Hanzala karakteri ile babası arasındaki ilişkiyi şu sözlerde anlatmıştı:

“Hanzala hiç büyümeyen bir çocuk... Çocuk yaşta Filistin'den ayrıldı. Zaman onun için Filistin'den sınır dışı edildiğinde durdu. Babam Hanzala'nın yalnızca Filistin'e, evine geri döndüğü zaman büyüyeceğini söylerdi. Hanzala fakir bir çocuk... Pek iyi görünümlü değil, ayakları çıplak, kıyafetinde yamalar var, saçları dağınık... Yani sahip olmayı hayal ettiğiniz çocuk değil... Hanzala bir yönüyle babamın vicdanını temsil ediyor. Hiç yalan söylemeyen, sonuçları ne olursa olsun düşündüğünü söyleyen, doğru tarafta olmaya çalışan bir çocuk... Yani Hanzala babam Naci el-Alî için bir pusula gibiydi, onu her zaman Filistin'e yönlendiren bir pusula... Pusulalar normalde kuzeyi gösterir, Hanzala'nın pusulası ise daima Filistin'e dönüktür.”

Son sözü yazımızın kahramanına yani Hanzala’ya bırakalım:

“Babamın adı, önemli değil.

Annemin adı,  Nakba yani ‘büyük felaket günü’.

Kız kardeşimin adı Fatıma.

Ayakkabı numaram bilinmiyor.

Çünkü ben hep yalın ayakla dolaşırım.