Önceki gün, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında şu sıralar Türkiye’ye dönük malum tehditten söz ederken“Alçaklık bir karakter meselesidir” tespitinde bulundu. Bu sözle ben hemen Arjantinli dünyaca ünlü yazar JorgeLuisBorges’in en bilinen kitaplarından birini hatırladım: Alçaklığın Evrensel Tarihi.

Alef, Ficciones, Kum Kitabı, Sonsuz Gül, Şifre… Borges’in adını andığınızda, onun sıkı okurlarının bir çırpıda sayabileceği bu kitapların yanına, hiç şüphesiz, üstün edebi gücüyle Alçaklığın Evrensel Tarihi’ni de ilave etmemiz gerekir. İlk olarak 1935 yılında yayımlanan bu kitapta, gerçek hayattan yola çıkarak kurgulanmış dünyaca ünlü “alçak”ların hikâyeleri anlatılıyor:“İnanılmaz Düzenbaz Tom Castro”, “Günah Taciri Keşiş Eastman”, “Görgüsüz Görgü Hocası Kotsuke No Suke”… Hepsinin ayrı ayrı alçaklık meziyetleri (!) var. Kimi hayranlık uyandırıcı, kimi dâhiyane, kimi sinsice, kimi açıktan… Bu alçaklardan kitapta en başta yer verileni ise, “Zalim Kurtarıcı LazarusMorell”. Yazımızda işte ona değineceğiz. Ve bakın, sonunda bu alçağın günümüzün bir başka meşhur alçağına nasıl şaşırtıcı derecede benzediğini göreceğiz.

Borges, hikâyesine 1517’de,  Antiller’deki altın madenlerini işletmek için İspanyol misyonerlerin girişimiyle başlatılan zenci köle tüccarlığının, daha doğrusu emperyalist hareketin ülkede nelere sebep olduğunu anlatarak başlıyor:

“Biz Amerika’nın kuzeyinde ve güneyinde yaşayanlar, bu acayip insancıl dönüşüme neler borçluyuz neler: W. C. Handy’ninblues parçalarını; Uruguaylı avukat ve Siyah akımının ressamı Don PedroFigari’nin Paris’teki büyük başarısını, Abraham Lincoln’ün destansı boyutlarını, iç savaş yüzünden beş yüz bin kişinin ölmesini ve asker emeklilerine üç milyon üç yüz bin dolar aylık bağlanmasını, İspanyol Akademisi’nin sözlüğünün on üçüncü basımına “linç etmek” fiilinin girmesini…”

Liste bu şekilde uzayıp gidiyor. Sonuna ise “Alçak kurtarıcı LazarusMorell’in akıllara durgunluk veren, rezil hayatı”nı tanımak şerefi eklenmiş. Nasıl bir hayatmış bu, özetle görelim.

Anlatıldığına göre, alçak kahramanımız Morell, on sekizinci yüzyılda Güney Amerika’da yaşamış bir beyazdır. Hayli yoksul olsa da kendi safkan olduğunu iddia ettiği soyuyla övünür durmadan. Kameralara çok sık görünmez, gizem onun varlığını bütünleyen ve adeta büyülü hale getiren en önemli unsurdur denebilir. Fakat arada bir mecburen boy gösterir basında. Böylece çirkinliği de herkesçe fark edilir, zira bu alçak “birbirine değecek kadar yakın gözleri ve sicim gibi dudaklarıyla” bir kahramana uygun düşecek yakışıklılığın kıyısından bile geçmemektedir. Fakat asıl mesele bu değildir elbet. Yazar, bu alçağın alçaklık derecesini tayin eden karakter örüntüsünü sahip olduğu göz boyamacılıkla birlikte bakın nasıl tasvir ediyor:

“Kitab-ı Mukaddes’i hatmetmişti, verdiği vaazlara yürekten inanırdı dinleyenler. Kırmızı Baston kumarhanesinin sahibi, ‘LazarusMorell’i minberde gördüm’ demişti bir gün. ‘İnsanın ruhuna huzur veren sözlerini dinledim, gözlerinde biriken yaşları gördüm. Tanrı’nın gözünde, zencileri çalıp satan bir günahkârın, katilin teki olduğunu bilmiyor değildim, ama gene de gözyaşlarımı tutamadım.’”

Ne kadar tanıdık değil mi? Evet, alçak kahramanımız, kürsüde dinleyenleri gözyaşlarıyla manyetize ederken arka tarafta ise ekibi onların atlarını çalmakla meşguldür. Çalma işi söz konusu olduğunda sistem genelde böyle işlemektedir LazarusMorell’in lideri olduğu bu suç örgütünde. Tabii ki bütün hikâyeyi anlatmayacağım, ancak müsaade ederseniz, bu alçağın ve etrafındaki diğer alçaklardan oluşan şebekenin asıl büyük suçlarını, yani köle kaçırma ve öldürme suçunu işlerkentıkır tıkır işleyen yöntemine dair çarpıcı birkaç satıra daha yer vermeliyim.

Buyruğu altında, hepsi de yeminli tayfası sayılabilecek bine yakın adamı olan hain alçak Lazarus, gerçekten çarpıcı bir yol tutmuştu:

“Bu yöntemin benzersizliği, yalnızca onu farklı kılan özel durumlardan değil, aynı zamanda gerektirdiği alçaklıktan, insanların umutlarıyla ölümcül biçimde oynanmasından, tıpkı ürkünç bir karabasanın yavaş yavaş belirginleşmesi gibi ağlarını ağır ağır örmesinden de kaynaklanıyordu.”

Evet, alçaklığa adanmış bir ömür bu sanki. İlmek ilmek örülen bir strateji, titiz bir işleyiş planı, açık vermemecesine özenle yerine getirilen bir alçaklık kurgusu… Yalnız, bu kadarla kaldığını sanmayın. Lazarus, sadece basit bir gaspçı ya da köle tüccarı ve katili değil. Ülküsü çok daha büyük, bu da onu alçaklıkta zirveye taşıyor denebilir. Şöyle ki:

“Morell’in amacı, zencileri beyaza karşı ayaklandırmak, New Orleans’ı ele geçirip yağmalamak, bölgenin tek egemeni olmaktı. Stewart’ın ihanetiyle çökmüş, neredeyse yıkılmış olan Morell, suçun kurtuluş olarak yüceltileceği ülke çapında bir misillemede bulunarak tarihe geçmeyi düşünüyordu.”

Başta da söylemiştik, Borges, bu karakteri gerçek hayattaki bir kişiden esinlenerek ortaya çıkarmış. Bugünse Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşayıp da küresel gidişatı takip eden bir okur için, Borges’in seksen küsur yıl önce yarattığı bu karakterden gerçek bir kişiye varmak mümkün. İlginç değil mi? Zalim, hilekâr, gözü yaşlı ve bu yolla da efsunkâr; planlı, sabırlı… Yüreklendirerek, umut aşılayarak sinsice amacına ulaşmaya çalışan bir sözde kurtarıcı… Bunlar ve daha fazlasıyla birlikte kelimenin tam manasıyla bir alçak! Evet, LazarusMorell, 21. Yüzyılda yaşamakta olan gerçek bir alçağın prototipi gibigelmiyor mu size de?Tıpatıp aynısı olmasa da, en azından hainlik ve alçaklıkta onunla rahatça yarışabilecek düzeyde, hem de uluslar arası ölçekte ün yapmış birini? Borges yaşasaydı, sanırım Alçaklığın Evrensel Tarihi’ne bir kişi daha eklemek zorunda kalabilirdi. LazarusMorell’den daha adi, daha sinsi ve çok daha alçak birini! Bir “baş alçak”ı!

Son olarak, şunu da söyleyeyim, ismi Lazarus, şu ya da bu fark etmez, bazı coğrafyalarda nedense alçaklar ve alçaklıklar hiç bitmez, alçaklığın tarihine hep yeni sayfalar, isimler eklenir durur. Önemli olansa o alçaklara ne kadar inandığımız ve soysuz emellerini gerçekleştirmesi için ona ne kadar boyun eğdiğimizdir. Yoksa alçak, alçak olarak kalacaktır zaten. Ne de olsa bu bir “karakter meselesi”. Cumhurbaşkanımız haklı…