Bırakalım, kendisi anlatsın kendini:                                                                                                                               ‘ben ali oğlu a(A)dem, tevellüdüm dokuz yüz altmış / sinekçi                                                                               babama sorarsanız tabansızın biriyim, hepsi o kadar.’

‘Urumelimasalları’yla yaşanmış bir çocukluk onunki.

Duygu adamıdır, duygulu adamdır, duygusal adamdır Adem Turan.

Bundan mütevellit olmalı, sevinçleri de öfkeleri de üzüntüleri de tezdir, çabuktur, sıktır.

Menfaat bilmez, paradan puldan anlamaz, hilesi hurdası olmayan adamdır o. Tıpkı şiiri gibi.

Üç aşkı vardır; üç şeye derinden sevdalıdır: Yüksek okul öğrenciliği günlerinden aşkı olan eşi, siyah beyaz renkler (Beşiktaş) ve şiiri. Üçüne karşı da her dem düşkün, her dem bağlı, her dem vefalıdır.

Zaten hayatı siyah-beyazdır Adem Turan’ın: Hakikat (İslâm) ve Batıl. Diğer renklerle pek ilgilenmemiştir. Ömrü ‘Hakikat’i okutmak, anlatmak ve öğretmekle geçiyor. Ne de olsa din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni…

Yaşarken de, yazarken de, okurken de iki adım ‘önden’, iki ton ‘yukarıdan’, iki kat ‘ileriden’dir sesi, sözü, sadası. Bu ‘abartı’dan değil, ‘gönülden’ böyledir; samimi adam, coşkulu adam, tutkulu adam oluşundandır.

İnanan adamdır o. Teslim olmuş adamdır. Ve yorulmayan, yorulmak nedir bilmeyen, sürekliliği olan adamdır. 

Mümin adamdır; müminliği yüzünden, sesinden, şiirinden ılgıt ılgıt, ilmek ilmek, buram buram hissedilir.

‘Ürkek ve tedirgin büyüdüm’ der, doğrudur; ‘âh mavi intiharlar taşıdım bedenimde günlerce/ve dağ gibi özlemler çoğalttım’ der doğrudur; ‘şeddeli yeminler getirmiş’tir, şahidiz, biliriz.

‘yürüdüm, ardıma bakmadan’ der ki, tanığıyız bunun, ‘dalga dalga aşktır’ onun şiiri, ‘bakır tenli’dir ve ‘kekik kokulu’dur, mısra mısra büyüyen. ‘İstanbul saçlı’dır, ‘mahzun, ince, uzayan’; ‘kırlangıç sesli’, ‘kırlangıç yüzlü’dür, ‘muhacir sesli’dir onun şiiri.

Yer yer ‘inkâr edilmiş yemin’dir, yer yer ‘acı çığlık.’ Bazen ‘en dik yokuşlara vurdum kendimi / yorulmadım’ der, bazen ‘hançerli bir yürek’tir onun yüreği. Ki, ‘erdem dağıttım insanlara’ diye fısıldayan bir şiirdir aslında.

Muhacir yüzlü adamdır o. Hüzünlere teşne, hüzünlere alışkın, hüzünleri tanıyan adamdır Adem Turan.

Zaten kökleri de Bulgaristan’a dayanır. Anne tarafından Burgazlı, baba tarafından Razgradlıdır.

Şiirinde yer yer ‘urumeli hüznü’ okunması bundandır. Sevdalar yarımdır, kesiktir, kopuktur o nedenle.

Biga’dan başladığı hayat yürüyüşüne, Bursa, Ankara, Çorum derken son durağı Üsküdar’dır. Hani ‘İstanbul’un fethini gören Üsküdar.’ Bir şaire en yakışan mekân (o)lan Üsküdar. Adı da kendisi de şiir olan Üsküdar.

‘Ben becermem yaşamayı’ diyor bir dizesinde.

Bir şeyi beceriyor ama: İyi şiir yazmayı. Ve okumayı. 

Taşlar onunla ‘şiir şiir’ dile gelmiş, ‘artık kuşlarını uçur’muştur Adem Turan.

Her şair bir mısra, her yazar bir cümleden ibaret olacaksa eğer, Adem Turan şu dizeden tanınmalı, bilinmeli, sevilmelidir:

‘ben ‘f’ orada diyorsam, işte oradadır.’

‘Geyik gözlü muhabbetler’in şairidir o

 ‘Eylül vurgunu yüzlü’ şiirlerin şairi.