‘Yol Aşkı’nın belirli bir tanımı yokmuş.

Molalar ve mola yerleri her seyyaha yakışır...

Uzakların çağırmadıkları seyyah olamazlar ki…

Yola çıkmak nasiptir, doğru yolda kalmak da marifet...

Ne mutlu unutulmayanlara... Yolda olanlar hiç unutmazlar ki...

Bu fani âlem yolculuğunda, tüm canlılar gibi zalimler de ölecekler!

Yolcuların yollarında gerek olduğu gibi, seyyah da seyahatte gerekmiş...

Bir dost der ki: Ruhumuz seyyah olabilir mi? Oluyor işte, serde olmasa da…

Gönül yollara düşünce, seyyahlara bir hâl olur, yollar zevkten dört köşe olurlarmış…

Yollar biterse seyyahların ömrü biter. Yollar da Seyyahların ömürleri de bitmesin.

Yolların seyyahlara olan aşkı ile seyyahların yollara olan aşkı, hep yollarda kesişirmiş...

Tüm yolların mola yerleri birbirlerine benzerler, ama her birinin verdiği haz ve his farklıdır.

Ben her türlü yolculuğu severim. Pedalla gidemem, ama pedalla gidilen yerleri sever ve oralarda da mutlu olurum.

Hani diyorum; bir salıncağa binip dünyaya şöyle yukarıdan bir baksam, farklı olur muyum ya da farklı bir yol görür müyüm ki?

En iyi, en güzel ve en hoş yolculuklar, insanın kendi iç dünyasına yaptığı yolculuklardır. Bu da, fiziken yollarda olununca, çok daha iyi olur.

İbrahim Paşalı, bir zamanlar şöyle demiş: Şu fani dünyada, her güzel şey bir yolculuktur; insanı alıp götürür. Dalıp dalıp gitmemiz bundandır.

Hem ömrün bir Eylül’ü, her Eylül’ün de bir ömrü varmış. "Her hükmün bir devri, her devrin de bir vadesi" olduğu gibi… Her nesnenin bir bitimi olduğu gibi...

Bazı yaratıkların bulundukları mekânlarda sürekli olarak kalmaları, yollara çıkmamaları ve bulundukları yerleri terk etmemeleri, çok zaman iyi sonuçlar verir.

Bir seyahatinde, bir süre rahmetle birlikte yol alan bir seyyah, zaman zaman gökkuşağı ile köşe kapmaca oynamış. Biri kovamamış diğeri kaçmış. Sonra da vedalaşmışlar…

Henüz yüz yüze gelemediğim, ancak gıyabında çok sevdiğim bir dost, İlhan Yatkın der ki: yol ve hüzün kaderidir seyyahların… Her diyarda ayrı bir dram ayrı bir acıya tanıklık eder gamlı yürekleri…  Sevinçleri de vardır yarım buruk, hiç bitmeyecek yollar gibi…

Ömrü boyunca, kendisi ile birlikte ‘aynı kulvarda yolculuk yapan’ dost ve arkadaşlarını sadistçe ‘kırmakla’ vakit geçiren bir büyük (!) zat, artık ne kadar ömrü kaldıysa, ömrünün geri kalan kısmını, kırdıklarını ‘tamir’ etmekle vakit geçirecekmiş… Ne demişler, geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye… Yol çok uzun… Ömürler de bitiyor…

Hey gidi yollar hey…

Ya sizler? Ey mola yerleri! Hepinize merhaba…