Biz sosyal ve şahsi hayatta karşılaştığımız tüm sorunları Amerikan ve Batı hayranlığına kaptırmadan önce Asr-ı Saadet dediğimiz dönemden örnekleri hayatımıza aktarmış bir gelenekten geliyoruz…

Biz derken; İslamiyet ile buluşmuş, merkezine Kur’an ve sünneti yerleştirmiş iyi ya da kötü hak ya da menfaatte kullanılmış ama uygulanmış ve asırlara hâkim olmuş medeniyetlerden, yani Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlı gibi devletlerden bahsediyorum...
Bu medeniyetler yönetim ve hâkimiyet temelinde iki yöntem kullanmışlardır...

Asr-ı Saadet dediğimiz dönem birkaç çadırlık, üç beş koyunluk, yer içer yatarlar gibi cahil insan medeniyeti zannedilmesin…
Öyle olsaydı asırlardır İslam medeniyetlerine musallat olan düşmanlar ilk olarak yakıp yıkmaya tarihlerinden,  kütüphanelerinden başlamazlardı...
O zamanın aşiretlerini, kabilelerini küçümsemeyin…

Ticaretin, kervanların, savaşların, güç yarışlarının olduğu bugünün tankları yerine fillerin kullanıldığı, yapı usullerinden silah usullerine en gelişmiş metotların tercih edildiği bir dönemdir...
O yüzden o dönemde de siyaset usulleri çok önemli olmuştur…

Biz iki usulü Kur’an ve hadislerle Osmanlıya kadar taşımışızdır…
Biri Hz Ömer siyaseti, diğeri Hz. Osman siyaseti…

Hz. Ömer adaleti ön planda tutmuş, çoğu sahabe olan kendi atadığı valilerin arkasına bile onları takip eden adamlar göndermiş ve ‘nefsi olana güvenemeyiz’ anlayışı ile adaleti tesis etmiştir…

Ne zaman kurtlar kuzulara saldırmış, ahali Hz. Ömer’in vefat ettiğini anlamıştır...

Varın yönetim mekanizmasındaki ehliyet, ihlâs, sadakat anlayışını nasıl hâkim kılmıştır siz düşünün…
Hz. Osman döneminde Hz. Ebubekirler, Hz Ömerler yoktur artık…

Savaşlar artmış, devletlerin, kabilelerin zaafları çoğalmış ve kabiliyetli insanlar savaşlarda şehit düşerek bitme noktasına gelmiştir…

Bu durumu fark eden Hz. Osman uzak diyarlarda işler, anlayışlar, farklı görüşler çıkmasın diye etrafındaki yakınlarını, ayni kanaldan beslenen insanları oralara atayarak zihinlerin ve kalplerin dağılmasına müsaade etmemeye karar vermiştir….

O zaman içinde olması gereken bu yönetim zaman içinde her atananın kendi yakınını, akrabasını, soyundan olanları yönetim kademelerine getirmesine sebebiyet vermiş, zamanla bu olay Emeviler’de saltanata yol açmış, işin adalet, ehliyet kısmı ciddi bir yara almıştır…
İşte Ak Parti’nin ilk zamanlarında uygulanan, aynı dava ve görüşte olanların birlikteliğinin sağladığı güç ülkemizde ciddi gelişmelere sebebiyet verirken, zaman içinde bizden olanlar ve olmayanlara doğru yaşanan kaymalar, belediyelerin özellikle kendi adamlarını ön planda tutmaları, ülke yönetiminde ciddi zaafiyetlere yol açmıştır…
Başkan Erdoğan’ın ehil, sadık, ihlâslı olması ve halkın ona olan güveni birçok ciddi problemi görmezden gelmeye sebep olmuştur…
Ama artık bu işte bir yere kadar denilen son seçim sonrası başkan ve ötekiler arasındaki fark yakınlık siyasetinin sonunu hazırlayacaktır…
Artık başkanın söylemlerine dikkat edin…

Gelecek ehliyet, sadakat ve ihlâs üzerine hareket edenlere müsaade edecektir…
O yüzden her başkan nerenin başkanı olursa olsun kendisine soracağı soru şu olmalıdır: “Erdoğan olmazsa seçilir miyim?”
Gücü yeten kendi anketini yapsın ve aldığı cevaba göre hareket etsin…
Artık başkanlık sistemini gören halk için rozet değil ehliyet tercih edilecektir…
Başkanların rüzgârı sadece kendilerinindir…
Ya siz de kendi rüzgârınızı oluşturursunuz…
Ya da bu rüzgârda kaybolur gidersiniz…