Şehirleri ayakta tutan mekanlar vardır.

Çarşılar, geleneği olanlar elbette, kapalı marka pazarları değil, gerçek çarşılar bunların başında gelir.

Dükkanlarıyla değil esnaflarıyla kaim ve muteber mekanlar.

İstanbul'un Kapalıçarşı'sı mesela. Bursa'nın Koza Han'ı.

Adapazarı için Uzunçarşı, sadece bir çarşı değil, "Uzunçarşı Uzun Hikaye" diye bir yazımda anlattığım gibi, bir hikaye, bir mesel, bir misal ve bir hikayedir.

Dünyanın en iyi PR'cıları, marka konumlandırmacıları, en iyi iletişimcileri, en iyi reklamcıları, en iyi hikayeyi anlatabilenlerdir.

Asıl hikaye bir hikayesi olmakta saklıdır kısacası.

Hikayesi olmayan millet, hikayesi olmayan devlet, hikayesi olmayan lider yoktur.

Hikaye dediğim, sadece bir öykü değil elbette, efsane, seni diğerlerinden ayıran alamet-i farika.

Hikayesi olmayan çarşı da olmaz.

AVM olur o. Çarşı olmaz.

Hele Uzunçarşı gibi sadece esnaflık geleneğiyle güçlü olmakla kalmayan, tarihi, estetik, manevi, dinsel ve etnik bir özgeçmişin mimari öğelerini ve değerlerini taşıyan bir çarşı için, AVM 'lerle rekabet ve bu rekabetin mesela müşteriyi yağmurdan ve güneşten koruyan zevksiz bir çatıya bağlanması en azından köklerinden haberdar olmamak ve dallarını nereye uzatacağını bulamamaktır.

Ne zaman Uzunçarşı mevzuu açılsa, lafın dönüp dolaşıp çatıya bağlanmasından bana gına geldi.

Zeki Toçoğlu'nun "Yeni Uzunçarşı Projesi"nde esnafın itirazı da çatıyla bağlantılı ama asıl mesele, saklanacak bir tarafı yok, herkesin malumu, kat meselesi.

Burada, ilk defa olarak esnafa diyeceğim sözümü.

Arkadaş, benim çocukluğumun Uzunçarşı'sı varlığını, gücünü, değerini, çatıya mı borçluydu?

Biraz daha eskiye gidelim, Orhan Cami çevresinde yapılanan çarşılardan çarşılara, sokaklardan sokaklara sular, göller üzerinden küçük tahta köprülerle geçilen, adı üstünde "Ada" olan bir "Pazar"dır, bugün Uzunçarşı'sının çatısını tartıştığımız hikaye.

Esnaf dostlarımız, katların iş yapmadığını, dünyanın en ünlü ve en pahalı markalarının ilk ve hala merkez mağazalarının, dükkanlarının çok katlı olmadığını bilmelidirler.

Şimdi soru:

Uzunçarşı esnafı içinde kaç dostumuz, dünya markaları, o markaların kuruluşları, markalaşmaları, büyüme hikayeleri ile ilgili birkaç kitap okudu?

Uzunçarşı esnafları, neden birleşip, bütçe oluşturup, Türkiye hatta dünya çapında meşhur bir Uzunçarşı projesi geliştirmedi?

Tek tip dükkan faciadır, aynı vitrin, aynı kapı, aynı tente, kapı kenarında aynı lamba, cinayettir, zemine döşenecek taşın rengine kadar bu işin uzmanına sorulmalıdır, diye ben mi yırtınıp duracağım?

Benim Uzunçarşı'da dükkanım mı var?

Evet var!

Uzunçarşı'da her dükkan benimdir.

Çocukluğumundur.

Çıraklığımındır.

Gençliğimindir.

Sadece Zeki Toçoğlu'ndan değil, Uzunçarşı esnafından da rica ediyorum.

AVM ile rekabet edecek Uzunçarşı, ham hayal ve boş kuruntudur.

Esnaf önce çarşının hikayesine sahip çıkmalıdır, kaçak katlarına değil.

Müşteri sayısı, bir kat daha yukarı çıkan merdiven sayısıyla ters orantılı olarak azalmışsa, suç bugün o katları yıkmaya kalkan belediyede de değildir.

Bu kafa çarşıyı kurtaracak olsa, o meymenetsiz naylon çatı kurtarırdı Uzunçarşı'yı.

Elbette Zeki Toçoğlu'na düşen, esnaf neye razı oldu ya da olacak diye düşünmeden, Adapazarı'na yakışan Uzunçarşı'yı yeniden kurmaktır.

Zeki Başkan'dan istirhamımız, Amerikan western filmlerinin suntadan dekoru gibi yalınkat bir görünüme, tek tip dükkana izin vermemesidir.

Keşke daha okur yazar bir şehir, daha okur yazar bir esnaf, daha okur yazar bir yerel yönetim olsaydı bugüne kadar.

Ki, Sait Faik ayarında olmasa da, benzer sıcaklık ve içtenlik taşıyan bir dille, çarşı ve müşteri, şehir ve başkan, belediye ve esnaf buluşturulabilse, eğitilebilseydi.

Mesela, dükkanlar ve zamanlar diye seneler önce yayımlanmış bir gezi röportajı kitabı olsaydı Uzunçarşı'nın, bir fotoğraf albümü olsaydı.

Mesela hangi esnafın dükkanında hangi vakitte oturulur?

Mesela hangi mekanlar, hangi zamanlarda en şahane mevsimini, saatini, ışığını, gölgesini, muhabbetini, demini bulur? Çarşılarla şehirleri, insanlarla dükkanları, çocukluklar, gençliklerle, yaşı kemale ermelerle esnafları ahbab eden simya nedir? Bu hayatın ruhu, bu şehirlerden, bu çarşılardan, bu dükkanlardan beslenerek, bu mekanları nasıl yaşattı, aydınlattı, ferahlattı senelerce?

Var mı bunları düşünen, yazan, yayınlayan, okuyan, gazeteci, esnaf, belediye başkanı?

Yok!

Ama bizde yok.

Kimde var?

Kimde mi var?

Yıllık cirosu Türkiye bütçesine yaklaşan küresel markaların şehirlerinde ve ülkelerinde var.

Bizim girişimci, yatırımcı, işadamı kadromuz da, işte onların anca bayiliğini alıp dükkan açmaya çalışıyor, İngilizce isimli, kasiyerli, satış danışmanlı, fakat çıraksız, tezgahtarsız, esnafsız AVM'lerde.

Ört ki, ölem!