Soma maden ocağındaki facia ile tüm ülkemiz sarsılmış ve derinden yaralanmıştır.
                 76 Milyon tek yürek olmuş, şehitlerin acısını yaşamış ve paylaşmıştır.
                 Yoksulluk sınırı altındaki ücretlerle, ölmeden önce yerin altına rızık gayesiyle giren  Anadolu’muzun bu garip insanları,  bu acı kaderi, yıllardır,  başta Zonguldak olmak üzere birçok yerde yaşamaktadır. Şüphesiz en büyük kaybı ve acıyı Soma’da yaşamış bulunuyoruz.
                 Bunun son olması dileğiyle, artık bu meseleyi kökten ele almak, bu vesile ile bir kez daha düşünmek,  ‘’tedbir’’ meselesini yeniden irdelemek, işlerimizin ayrılmaz bir parçası haline getirmek zorundayız.
                  Bütün tedbirlere rağmen, elbette yine kazalar olabilecektir. Ama, mutlaka asgariye inecek, bu boyutta facialar yaşanmayacaktır.
                  Millet olarak ‘tedbiri’ çok ihmal eder haldeyiz.
                  ‘’Bir şey olmaz’’ der ve hep ihmal eder, yapılması gerekeni yapmaz, alınması gerekli tedbiri almayız. Birçok insanımız da,  bu vurdumduymazlık maalesef az veya çok vardır.
                  Yıllar önce, Köy Hizmetlerinde çalışır, vazife icabı, arkası kasalı kamyonet sınıfı pikaplarla köylere giderken, yolda el kaldıran insanları, yasak olmasına rağmen alır, özellikle yaşlı ve kadınları mutlaka arabaya bindirirdim. Aynı istikamet olduğu için, devlete ilave bir  masraf getirmez, hem bizim işimiz hem de vatandaşın işi görülür düşüncesinde idik.
                  Ön taraf personel ile dolu olduğundan, kasaya alır, aldığımız her insan da, ortaya yani kasa tabanına değil de, kenarına oturur ve tehlike arzederdi. ‘’Amca, dayı, teyze; kenara oturma, ortaya otur, çök. Bak yol bozuk, kasisler var, sarsılır düşersin, sende mahvolursun bizde’’ dediğimizde, aldığımız  cevap hep; ‘’bir şey olmaz’’olurdu.
                  İşte biz böyleyiz.
                  Bunu bildiğim için, idarecilik yaptığım süre içinde, çalıştırdığım personele hep şunu derdim: ‘’Şehrimizin bütün işleri kalsın ama, sizin burnunuz bile kanamasın.’’ ‘’Varsın işimiz biraz geciksin ama, tedbir alınsın ve size, güvenliğinize zarar gelmesin.’’ ‘’Şehrin tüm işleri, sizin birinizin sağlığından önemli değildir.’’
                   Evet. Tedbir çok önemlidir. Dinimiz; her şeyde olduğu gibi tedbire de çok ehemmiyet vermiştir. Lütfen, Nisa Suresi 71 ve 102, Tevbe Suresi 50.Ayetlere bakınız.
                  ‘’Tedbir gibi güzel akıl, güzel huy gibi asalet olmaz.’’  ‘’Deveni bağla, ondan sonra tevekkül et.’’ Hadisi Şerifleri, tedbiri en güzel şekilde izah etmiyor mu?
                 ‘’ Akla gelmeyen başa gelir, kaza geliyorum demez, lafla peynir gemisi yürümez, tedbiri al takdiri Allah’a bırak’’ Atasözleri, bize gerekli dersi vermiyor mu?
                ‘’Ayağını denk al, çürük tahtaya basma’’ deyimleri,  ‘’ gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir (C.Şehabettin), ihtiyatla desteklenmeyen cesaret beş para etmez (William Shakespeare), çok kez söndürülmüş görünen bir ateş, küllerin arasında uyumaktadır (Pierre Cornaille), Allah’a güven ama, barutunu da kuru tutmaya bak (Oliver Cromwel), uzağı düşünmeyen adam, acıyı yanıbaşında bulur (Konfüçyüs) sözleri, boşuna mı söylendi?
                 Yerin altında ‘simsiyah’ olmuş yüzleri ile evine,  ‘bembeyaz’ ekmek getirmeye çalışan emektar işçilerimizin ocağına ateş düştü. Ocakları söndü. Ümmetin yetimlerine yenileri katıldı. Zaten, tüm dünya Müslümanları yetim. Tarihinin en yetim, en öksüz, en sahipsiz dönemini yaşıyor. Her gün yetimlerimiz çoğalıyor, binlerce, milyonlarca ocak sönüyor. Soma’ da bunlara ekleniyor. Yüreğimiz yaralı ama, giden geri gelmiyor.
                 İnternete düşen; ‘’Soma’da sedyeye konulurken, ‘çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin’ diyen kardeşim; bu ülkedeki en temiz şey senin çizmelerin’’ sözü, şehitler için atan yüreklerin en güzel ifadesi değil mi?
                ‘’Gün, kömürden daha kara’’, ‘’ Hiçbir kömür ısıtamayacak, babaları madende ölmüş çocukların yüreğini’’, ‘’İçerde kaç kardeşimiz öldü bilmiyorum ama, dışarıda 76 milyon yaralı var’’ sözleri, bu milletin yüreğini, kardeşlik fotoğrafını göstermiyor mu? Diyarbakır’ımızdan Sakarya’mıza kadar herkes Soma için ağlıyor, yardım için hazır beklemiyor mu?
                Madene tekrar inecek misiniz? Sorusuna; ‘ girmeliyim, bankaya kıredi borcum var’ diyen emektarımızın bu sözleri, bize bir şey hatırlatmıyor mu?
                Elbette ebedi aleme göç edenler için ‘dua’ dan başka yapacak şeyimiz yok. Kalanlara sahip çıkmak var elimizde ve mutlaka çıkılacaktır. Çıkılmalıdır da. Hem de en iyi şekilde.
                Ama, hepsinden önemlisi;  ‘TEDBİR’ ve ‘ DENETİM-KONTROL’ işini halletmemizdir.
                Bu ülke de her alanda, ‘tedbir, denetim ve kontrol’  mekanizması maalesef yeterli çalışmıyor, çalışamıyor! Bu işi hakkıyla yapmaya kalkanların, başına gelmedik kalmıyor, önü kesiliyor.Yeni devlet binaları bile ilk yıl içinde dökülmeye başlıyor.Hiç bir işimiz layıkıyla denetlenmiyor, kontrol edilmiyor, edilemiyor!
               Bunu birebir yaşayanlardanım ve çok iyi biliyorum!
               Bu facia ile bu meseleyi yeniden ele almak, halletmek zorundayız ki, bir daha bu felaketleri yaşamayalım.
              Olayı siyasi malzeme yapmadan, ama, sorumluluğu ve sorumluları da ıskalamadan üzerine gitmeli, ne bu olayı ‘rant’ devşirmeye, ne de, ‘sorumluluktan’ kaçmaya sapmadan gereğini yapmalıyız.Çok uzak ihtimal olsa da pırovakasyon dahil tüm hukuki süreç en titiz bir şekilde işletilmeli, suçu olanlara hak ettikleri ceza verilmeli, tüm ülke de ‘tedbir, denetim ve kontrol’ mekanizması yeniden gözden geçirilmeli, etkin hale getirilmelidir.
              Tepkiler anlayışla ve haklılıkla karşılanmalı ama asla aşırıya kaçılmamalıdır. Ve tek değeri, tek amacı para olan sermayedar kapitalistlere, paradan önce ‘’İNSAN’’ dersi verilmeli, insanların sermayeye köle olmayacağı, olmaması gerektiği hukuki her yolla anlatılmalıdır.
              Şehitlerimize gani gani rahmet, kalanlara sabır ve metanet diliyor, Milletimizin başı sağ olsun diyor,’ ÖNCE SERMAYE DEĞİL, İNSAN’ parolasından hareketle;
               ‘’ İLLA TEDBİR, İLLA DENETİM, İLLA KONTROL VE İLLA HUKUK’’ diyerek yazımı noktalıyorum.