Bu hafta Pazar Filemiz’de Sakarya’dan Kudüs’e giden Metin Göktaş, Aldakan Gürses, Tuncer Göktaş, Musap Göktaş ve Hasan Sayar kafilesinin gezisine ayırdık. İşte Hasan Sayar’ın objektifinden ve kaleminden Kudüs izlenimleri.
Ekibin içinden biri olarak Hac yolculuğumuz ve duyduğum heyecanı tarif edemem. Delikanlığımdan beri hep oraların heyecanıyla yaşadım.
Allah nasip etti güzel bir ekiple 2011’de Hac için kutsal mekanları ziyaret etme imkanı bulduk. Dönüşümüzde birde Kudüs’e gidelim mi dedik ve yolculuğumuz aynı ekpile başladı. Bir tur firmasıyla 4 günlüğüne önceden planlanmış gezinin ilk günü havalimanından indikten sonra direk Kudüs’e hareket ettik. Cuma namazına yetişecektik, acele ediyorduk. Vaktinde yetiştik. Allah bize Mescid’i Aksa’da Cuma Namazı kılmayı nasip etmişti. Müslümanların ilk kıblesi, Resuli Ekremin Mirac’a yükseldiği yer.
Kuran’ı Kerim’de kıssası anlatılırken, bir çok peygamberin mekanı Kudüs’ü tarihini yakın zamanda tüm yaşananların takipçisi idik. Şimdi buradayız.
Allah nasip etti güzel bir ekiple 2011’de Hac için kutsal mekanları ziyaret etme imkanı bulduk. Dönüşümüzde birde Kudüs’e gidelim mi dedik ve yolculuğumuz aynı ekpile başladı. Bir tur firmasıyla 4 günlüğüne önceden planlanmış gezinin ilk günü havalimanından indikten sonra direk Kudüs’e hareket ettik. Cuma namazına yetişecektik, acele ediyorduk. Vaktinde yetiştik. Allah bize Mescid’i Aksa’da Cuma Namazı kılmayı nasip etmişti. Müslümanların ilk kıblesi, Resuli Ekremin Mirac’a yükseldiği yer.
Kuran’ı Kerim’de kıssası anlatılırken, bir çok peygamberin mekanı Kudüs’ü tarihini yakın zamanda tüm yaşananların takipçisi idik. Şimdi buradayız.

Mescid’in bahçesinde geniş alana yayılmış bir cemaatin içinden geçerek içeriye ilerledik, kapısına kadar gelebildik. İçerisi dolu idi ve yer kalmamıştı. Bizde dışarıda namaza durduk.
Dikkatimi çekmişti hiç güleryüzlü kimse yoktu. Herkes neredeyse başı öne eğik, hüzünlü bir gürünüşleri vardı. Bu manevi bir ortamın havasını teneffüs ettiklerinden değildi.
Bu alana namaz kılmak için bile İsrail askerinden izin alarak girebiliyorlar. Mescid’i Aksa’nın etrafı Osmanlı’nın yaptırdığı surlarla çevrili. Muhtemeler 8 kapısı var. Bu kapıların önünde İsrail askerleri nöbet bekliyor ve 50 yaşın altındakili Filistinlileri içeri almıyor. Mescid’in duvarının dibinde evi olan Musa kardeş bizim aramıza girerek, kendisini saklayarak içeri namaz kılmaya gelebildi.
Bizi görünce çok sevinmişti. Siz buranın sahiplerisiniz. Bu gördüğünüz her taşta sizin emeğiniz var. Kubbet’ü Sahra’nın çinileri İznik çinileridir. Etrafından çinilerin üzerine yazılı Kuran ayetleri Hattat Mehmet Efendi’ye aittir. Biz sizinle gururlanıyoruz. Siz 400 yıl burayı sorunsuz bir manga askerle idare ettiniz. Buraya sahip çıkın manasındaki sözlerini unutamam.
Zeytin Dağı’ndan Mescid’i Aksa’yı seyretmek, iliklerimize kadar işleyen soğuğa aldırmadan. Ayet’i Kerim’e de ‘Biz Mescid’i ve etrafını mübarek kıldık’ dediği mekanlardayız.
Belki Hz. Musa’nın durduğu yerdeyiz. Ya da Süleyman’ın, ya da Hz. Davud’un.
Buradan altın renkli Kubbet’ül Sahra ve siyah renkli Mescid’i Aksa ne güzel görünüyor.
Kavgamızın sembolü, davamızın ayrılmaz parçası Kudüs tutsak. Kudüs, ‘Ben şimdi sendeydim. Sen kimbilir hangi yürektesin. Belki de bir delikanlının yüreğinde onu ateşleyen güçsün. Ne kıssalara konu oldun. Ne sonu bitmez senaryolara, filmlere konu oldun. Hikayen hep dillerden dillere anlatıldı. Gerçekten de sen görülmeye değersin.
Zeytin Dağı’nın eteğinde Yahudi mezarlığı var. Onun yanında Rus Klisesi var. Rus mimarisine uygun yapılmış. O bölgede yine Yunan Ortodoks Klisesi var. Meryem Ana’nın doğduğu klise var. Birçok dini yapı, mabed, tarihi mekan Kudüs’te içiçedir. Üç dinin kutsal mekanlarını birbirine çok yakın görebilirsiniz.
Kudüs öyle bir yer ki; ezan sesi, çan sesi ve havrada üflenen boynuz sesi birbirine karışır. Hele eski Kudüs’te içerilere girme imkanımız olur da Kudüs’ü gezerseniz bin yılların izlerini görürsünüz.
Sokaklar daracık yer taş döşemeli sokak geçişleri taş kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Küçücüt kapılar geniş bahçelere açılır ve yapıların hepsi açık bal rengine yakın mermere benzeyen sert bir taştan yapılmıştır.

İKİNC İ GÜN
Gezimin ikinci günü Eriha ve Lut Gölü’ne gittik. Eriha Filistin özerk yönetiminin elinde. Zaten şehre girerken Filistin bayrakları var. Burası Lut Gölü’nün ovasında dünyanın en çukur bölgesi olarak bilinir. Lut Gölü Sodom ve Gomore kavimlerinin helak olduğu bir bölge. Buraya yaklaşırken 67 Arap İsrail Savaşı’nda Ürdün’ün elinden alınmış bölgede Ürdün ordusunun binaları olduğu gibi duruyor. Asgari karargahları, nöbetçi kulubesi ve tel örgüleri hiç ellenmemiş. Lut Gölü’nün öbür tarafı Ürdün’e ait.
Buraları gezerken içimden bu Arap idarecilerine bol bol beddua ettim. Bu halkları perişan eden İsrail’e köle eden Kral Abdullah’tır. Hüseyin’in babası savaşı kaybedeceğini anlayınca İsraille anlaşarak bölgeyi terketmiş.
3. GÜN
Gezinin üçüncü gününde hedef El Halil kentine gitmekti. El Halil 1994’ten beri içimde yaradır. O zaman haberlerde takip etmiştim. Bir İsrailli namaz vakti camiye gidiyor ve kalabalığın üstüne ateş açarak 52 kişiyi şehit etmişti.
Sabah vakti El Halil’e vardığımızda bizi gerçek bir dramın beklediğinin farkında değildik. Otobüslerin yanına koşan çocukların turislerden birşeyler istemesi ve onların o perişan halleri hepimizi gözyaşlarına boğmuştu.
Hazreti İbrahim Camii’nin girişinde İsrail askerlerinin güvenlik koridorundan geçerek Hz. İbrahim’in makamını ziyarete gittik.
Ziyaret dönüşü bir sokak dikkatimizi çekmişti. Tıpkı bizim stad girişlerine konulan turnikeleri andıran bir girişi vardı. Oradan insanlar dışarı çıkıyordu. Bir kaç arkadaş merak ettik ve buradan içeri girdik. Girişin her iki tarafından Yahudi nöbetçi kulubeleri vardı.
İçerisi bir çarşı. Ama derme çatma tezgahlar, bakımsız işyerleri duvarlarda şehit edilen Filistinlilerin posterleri ve duvara yazılı sloganlar.
Tezgahlarda genelde çocuklara yönelik oyuncaklar ve şekerler var. Kayda değer hiç bir şey yok.
Bol bol başörtü olarak kullanılan Filistin Puşileri var. İçimiz burkuldu. Filistinli bu mahalleden kent meydanına çıkarken bir turnikeden tek tek geçmek zorundaydı. Dönüş yolunda yol boyunca Yahudi yerleşim birimlerine rastlıyorsunuz. Filistinlilerle aralarını ören beton duvarlar var. Bu duvarlar kilometrelerce uzayabiliyor. Ara ara geçtiğimiz bölgenin Filistinlilere’mi yoksa Yahudilere mi ait olduğunu fiziki şartlarından anlayabiliyorsunuz. Ne yazık ki bir akşam üstü şahit olduğumuz manzara çok aci idi.
Filistin tarafından İsrail tarafına çalışmak için geçen işçiler evlerine dönüyorlardı. O sıkıcı kontrollerden geçerek yüksek demir kapıların önüne gelmişlerdi ve orada bir görevlinin merhametine kalmışlardı.
Kapıyı açacakta bunlar geçecek. Bu hergün tekrarlanıyormuş.
Çünkü Filistin bölgesine bir şey satmak imkansız. Ticaret sadece İsrail’in izin verdiği ölçülerde. İş imkanı yok. Fakirlik diz boyu hayat şartları çok pahalı. Biz bir kahvede 65 dolar çay parası ödemiştik te şok olmuştuk. Çünkü bir bardak çay 3 dolar. Herşey İsrail’e göre ayarlanmış. Onların gelirleri normal. Ama Filistinlilerin gelirleri yok, hayat pahalı.
4. GÜN
Beytüllahim’de Hz. İsa’nın doğduyu kiliseye gittik. Orası bize sanki başka bir yer izlenimi verdi. Oradaki insanlar daha rahat ve tamamen Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yönetiminde ve Hristiyan ağırlıklı bir nüfusa sahip.
5. GÜN
Yafa’da Osmanlı Çarşısı ve İstanbul’dan giden Yahudilerle karşılaşmak mümkün. Oranın idarecisi Murat Paşa Camisi çok temiz ve bakımlı. Onarım ve restoransyonu devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti masrafları karşılıyor. Çarşıda bulunan Osmanlı saat kulesi hala ayakta ve faal.
Gezinin üçüncü gününde hedef El Halil kentine gitmekti. El Halil 1994’ten beri içimde yaradır. O zaman haberlerde takip etmiştim. Bir İsrailli namaz vakti camiye gidiyor ve kalabalığın üstüne ateş açarak 52 kişiyi şehit etmişti.
Sabah vakti El Halil’e vardığımızda bizi gerçek bir dramın beklediğinin farkında değildik. Otobüslerin yanına koşan çocukların turislerden birşeyler istemesi ve onların o perişan halleri hepimizi gözyaşlarına boğmuştu.
Hazreti İbrahim Camii’nin girişinde İsrail askerlerinin güvenlik koridorundan geçerek Hz. İbrahim’in makamını ziyarete gittik.
Ziyaret dönüşü bir sokak dikkatimizi çekmişti. Tıpkı bizim stad girişlerine konulan turnikeleri andıran bir girişi vardı. Oradan insanlar dışarı çıkıyordu. Bir kaç arkadaş merak ettik ve buradan içeri girdik. Girişin her iki tarafından Yahudi nöbetçi kulubeleri vardı.
İçerisi bir çarşı. Ama derme çatma tezgahlar, bakımsız işyerleri duvarlarda şehit edilen Filistinlilerin posterleri ve duvara yazılı sloganlar.
Tezgahlarda genelde çocuklara yönelik oyuncaklar ve şekerler var. Kayda değer hiç bir şey yok.
Bol bol başörtü olarak kullanılan Filistin Puşileri var. İçimiz burkuldu. Filistinli bu mahalleden kent meydanına çıkarken bir turnikeden tek tek geçmek zorundaydı. Dönüş yolunda yol boyunca Yahudi yerleşim birimlerine rastlıyorsunuz. Filistinlilerle aralarını ören beton duvarlar var. Bu duvarlar kilometrelerce uzayabiliyor. Ara ara geçtiğimiz bölgenin Filistinlilere’mi yoksa Yahudilere mi ait olduğunu fiziki şartlarından anlayabiliyorsunuz. Ne yazık ki bir akşam üstü şahit olduğumuz manzara çok aci idi.
Filistin tarafından İsrail tarafına çalışmak için geçen işçiler evlerine dönüyorlardı. O sıkıcı kontrollerden geçerek yüksek demir kapıların önüne gelmişlerdi ve orada bir görevlinin merhametine kalmışlardı.
Kapıyı açacakta bunlar geçecek. Bu hergün tekrarlanıyormuş.
Çünkü Filistin bölgesine bir şey satmak imkansız. Ticaret sadece İsrail’in izin verdiği ölçülerde. İş imkanı yok. Fakirlik diz boyu hayat şartları çok pahalı. Biz bir kahvede 65 dolar çay parası ödemiştik te şok olmuştuk. Çünkü bir bardak çay 3 dolar. Herşey İsrail’e göre ayarlanmış. Onların gelirleri normal. Ama Filistinlilerin gelirleri yok, hayat pahalı.

Beytüllahim’de Hz. İsa’nın doğduyu kiliseye gittik. Orası bize sanki başka bir yer izlenimi verdi. Oradaki insanlar daha rahat ve tamamen Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yönetiminde ve Hristiyan ağırlıklı bir nüfusa sahip.

Yafa’da Osmanlı Çarşısı ve İstanbul’dan giden Yahudilerle karşılaşmak mümkün. Oranın idarecisi Murat Paşa Camisi çok temiz ve bakımlı. Onarım ve restoransyonu devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti masrafları karşılıyor. Çarşıda bulunan Osmanlı saat kulesi hala ayakta ve faal.
Hasan Sayar’ın İslamiyet’in ilk kıblesi olan Mescid’i Aksa’yı içinde barındıran kutsal topraklarla ilgili izlenimleri böyle. Bizde o mübarek topraklarda yaşayan Filistinli kardeşlerimizin bir gün özgürlüklerine kavuşması dileğiyle boşaltıyoruz Pazar Filemiz’i sizler için bir kez daha...