1974 Eylülü. Onun da benim de ilk yılımızdı, Adapazarı İmam Hatip Lisesi’nde. Biz 4-D’ydik, o hemen tüm lise birlerin Arapça öğretmeni.

Uzun upuzun sicim gibi bir boy, ciddi, daima ciddi bir yüz, kuyudan ta derinden bakan bir çift göz, soldan sağa, arada uzun ince parmaklarıyla taradığı füme rengi saçlar, vakur, ağır başlı dengeli tavırlar; Arapça hocamız Numan Yazıcı buydu.

Sonraki yıllarda da hep Arapçamıza girecekti. Sanki hayatı Arapçaydı; evet evet. Arapça onun hayatı olmalıydı. Oldu da.

Derslere bir ibadet ciddiyeti huşusu titizliğiyle giriyor, işliyordu; ilk dikkatimi çeken buydu Numan Yazıcı Hocamızda. Ketebe, keteba, ketebuu. İnanılmaz dikkatli ve inanılmaz takipçiydi. Kim ödevini yapmamış bakalım. Kuş uçurtmuyor, her derste defterlerimizi tek tek takip ediyor, kırmızı eksiyi yapıştırıyordu yapmamışsak. Notu da kıttı bu uzun boylu hocanın. Daha doğrusu bana öyle geliyordu. Hiç Kur’an-Arapça görmeden, elifi görse mertek sanarak ortaokuldan gelmiş benim gibi bir öğrenci için notu kıt geliyordu işte. Gram şaşmayan, sıfır yirmi beşlik puanlarla ölçüp biçen bir titizlik abidesiydi oysa. Kantarı o icat etmişti sanki.  

Maziyi de müzariyi de ondan öğreniyorduk biz. Çok, belki on iki, on üç öğretmenimiz vardı. Kemal Arif Veli Kur’an-ı Kerim’e, Kemal Özdemir Edebiyata, Şükrü Şükür Hitabete, Cavit Atsız Cebire ve Geometriye, Gülşen Sarıöz Biyolojiye, Fahrettin Kurt Fizike, Sezai Altun Kimyaya, İhsan Uzungüngör Almancaya, Hayati Eşme Tarihe geliyordu mesela. Hepsinin kendince bir yeri vardı elbette. Ama Numan Yazıcı başkaydı.

Maziyi müzariyi de ondan öğreniyorduk, evet! Dünü bugünü yarını da.

Necip Fazıl’ı ilk ondan duyuyorduk. Çile’yi, Sakarya Türküsü’nü, Zindandan Mehmed’e Mektip’u ilk o okuyordu bize:

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes                                                                                                                 Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es  diyordu, Numan Hoca’nın o ince zarif latif sesi.

Hepimiz birer Mehmed olalım istiyordu Numan Yazıcı. Hepimiz birer Anadolu olmalıydık. Mehmedler, yüz üstü çok sürünen Anadolu’yu ayağa kaldırmalıydı ona göre.

Onun yönlendirmesiyle MTTBli olduk, MTTB’ye gider olduk, MTTB’den çıkmaz olduk. Tam kırk altı sene sonra, geriye dönüp baktığımızda, Türkiye’deki klik grup fraksiyon ve cemaatlerin nereden nereye nasıl savrulduğunu görünce, Numan Hoca’mızın bizler için ne büyük bir şans ve istikamet verici olduğunu görmenin teşekkür takdir ve bahtiyarlığını yaşamaktayız.

Adapazarı İmam Hatip’teki bizim kuşak, sadece Necip Fazıl’ı değil, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’i de ilk ondan duyuyordu. Numan Bey bizden sadece adını aldığı Numan Bin Sabit’in (Ebu Hanife’nin) manzumeleştirdiği İmanın altı şartını değil, Sezai Karakoç’un Diriliş Neslinin Amentüsünü de okumamızı istiyordu ısrarla. Yetmeyecek, İsmet Özel’in Amentü şiirini de ezberletecekti, hatırlıyorum.

Numan Hoca bir iman abidesiydi zira. Bütün Amentülere aşina bütün Amentülere sadık bütün Amentülere dosttu o. Faik Hoca’nın yanında fahri müezzinlik yapan torunu, Molla İbrahim’in Zümrüt Hanım’dan olma, ilk sözü Allah olan çocuğuydu o. Mustafa’nın, Mahmud’un ağabeyi, Salih’in kardeşi. Ahıska Türküydü. Kalbi tümüyle Müslüman, damarında akan kanı iliklerine kadar Türk’tü. Büyük Doğu mefkuresine bağlanması en çok da bundandı belki de.

Bilmem kaç kişi bilir Numan Yazıcı’nın 1980 Askeri Darbesiyle kapatılan Sakarya Diriliş Cemiyetinin kurucusu ve bütün faaliyet sürecinin de başkanı olduğunu. Ve bu cemiyetin 03 Ekim 1978 tarihinde Adapazarı Havuzlu Çarşı’da İhvan Kitabevi adıyla bir kitabevi açtığını, yıllarca şehirde gençliğin uğrak merkezlerinin başında geldiğini.

Diriliş Cemiyetinin üyeleri / İhvan Kitabevi’nin kurucu yedi kişisi kimler mi dersiniz? Başkanı Numan Yazıcı elbette. Sonra SDMMA’dan İktisat bölümü iki asistanı Sami Güçlü (sonrasının profesörü, Tarım eski bakanı), Endüstri bölümü asistanlarından Harun Taşkın (üretim yönetimi profesörü), Yılmaz Güney (fizik doktoru, şair), SDMMA öğrencilerinden Yusuf Aydın (sonraları işadamı) ve İbrahim Ertiryaki (sonraları TÜVASAŞ Genel Müdürü). Ve bir dizi asistan (İ. Mete Doğruer, Sami Şener, Ahmet Büyükakkaşlar, Ahmet Arıca, Salih Şimşek, vs. Akademi öğrencilerden MTTB Başkanı Mustafa Tekelli, yönetiminden Alaaddin Yılmaz, Suat Ateş vs.) Adapazarı gençliğinden de başta ünlü özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek, Alaaddin Taşçeken, Salih Deniz, Sami Çakmak. Yaklaşık iki yıl (yirmi üç ay bir hafta) sürecek kutlu bir dönemdir bu I. İhvan Dönemi.

Ve bütün bu sürecin lideri Numan Yazıcı’dır.

Kaç kişi bilir 12 Eylül 1980 darbesini yapan Askeri İdare’nin Numan Yazıcı’yı da 33 gün - yazıyla otuz üç gün - süreyle Adapazarı Taşkısığı Askeri Kışlası’nda gözetim altında tuttuğunu. Bir suç isnat edemeyince de - çaresiz - salıverildiğini.

Sonraları İhvan Kitabevi tümüyle Yazıcı Ailesi’ne teslim edilecektir. Salih Ağabey ve evlatları işleteceklerdir. Numan Yazıcı hemen her gün kitabevine uğrayacak, yeni çıkan kitapları temin edecek; eski ve yeni öğrencileri için İhvan Kitabevi bir tür manevi sığınak ve barınak olacak, hem Numan Hocaları ile hem de birçok sınıf ve okul arkadaşları ile buluşma hasret giderme mekânı olmaya devam edecektir, ta kapanana kadar.

Ömrünün otuz beş yılını yaşadığı şehre, Adapazarı’na vakfetti Numan Yazıcı; bugün binlerce hatta on binlerce genç - orta yaşlı Adapazarlı, fikirden idealizmden kitaptan, şiirden estetikten vatan sevgisinden, MTTB’den Büyük Doğu’dan Diriliş Nesli’nden; Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan İsmet Özel’den söz ediyorsa, biliniz ki, bu en başta Numan Yazıcı sayesindedir.

1994’te Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne Arapça okutmanı olarak intisap etmişti. Geçmişte öğretmenliğini yaptığı Prof.Dr.Ali Erbaş (şimdinin Diyanet İşleri Başkanı) ve Prof.Dr.Muhammed Aydın (şimdi Katar’da misafir öğretim üyesi) gibi hocalara, tefsir kürsüsünde mastır öğrenciliği yapacak, onların ifadelerine göre de en titiz en iyi öğrencileri olacaktı.

Sadece okumadı, okutmadı. Yazdı da Numan Yazıcı. Rağbet Yayınları’ndan çıkan kitaplarını da not düşelim buraya: Hz. Peygamber’in Latifeleri, Emsâl-i Ali, Hadiste Emsâl, Allah Dostlarında Hüzün ve Gözyaşı, Peygamber Müezzini Hz. Bilal, Ömer Bin Abdülaziz, Atasözleri ve Deyimler… Ve ölümünden kısa süre sonra da onuncu kitabı: ‘Büyüklere Küçük Hikâyeler.’

Hüzün tebessüm ve hikmet ana temaydı eserlerinde, bu çelebi ruhlu insanın.

Hayatındaki en yakın arkadaşı kimdi? Diye bir soru sorulsa, bilenler hiç düşünmeden ‘İbrahim Ertiryaki’ diyeceklerdir. ‘İkinci en yakını?’ diye sorulsa ‘Sami Güçlü’ denilecektir. ‘Son yıllarının en yakını?’ sorulsa ‘Oda arkadaşı Ekrem Gülşen’ denilecektir.

40 yıllık yakın dostu Tarım Eski Bakanı Sami Güçlü’ye göre Numan Ağbi davası olan adamdı. Prof. Dr. İ. Mete Doğruer’e göre çelebi insandı, Prof. Dr. Harun Taşkın’a göre yol göstericimizdi.  Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu’na göre Lugattaki insan kavramının yirminci yüzyıldaki örneği, Şair öğretim üyesi Yılmaz Güney’e göreyse bir vakıf insandı. Bolu Belediyesi eski Başkanı Alaaddin Yılmaz, Türkiye genelinde sık sık gündeme gelen Sakaryalılar Grubunun başı olarak tanımlıyordu onu, Tüvasaş Eski Genel Müdürü İbrahim Ertiryaki ise Kocaman yüreği ile güzel bir insan.

Vefa huzur ve gönül adamıydı Numan Yazıcı. Yüzlerce arkadaşı, binlerce öğrencisi olmuştu. Hep saygı görmüş, hep sevilmişti öğrencilerince. Evet disiplin adamıydı, ciddiyet adamıydı ama kimseyi dövdüğü, kimseye hakaret ettiği görülmüş şey değildi.

Hep bir ideal, hep bir mücadele, hep bir eylem adamıydı o.

Sessiz sedasız, gösterişsizce, öne çıkmadan, toplar organize eder veya yönlendirirdi. Doğal başkan, doğal meclis-oturum başkanı, doğal liderdi. Yüzlerce gecenin, programın, organizasyonun ya düzenleyicisi, ya düzenleticisi, ya yönlendiricisiydi.

Bu ülkenin en güzel evlatlarından biri olarak yaşadı.

Biz sevenlerinin gönüllerinde de hâlâ yaşıyor. İnsan sevgisi, İslâm sevgisi, Arapça sevgisiyle. Adanmışlığı mücadelesi idealizmi ile. Öğrencileri ve sevenleriyle de yaşamaya devam edecek. Vefa abidesi Numan Yazıcı’ya, vefa gösterilmesi kadar doğal ne olabilir ki.

Değiştiren ve dönüştüren bir liderdi.

Ömrünü ülkesine adamış yiğit bir hoca.

Hem okudu hem okuttu hem de yazdı.

Yazıcı ya.