Niçin, “delinin biri kuyuya bir taş atar da yüz akıllı çıkaramazmış” ? Bu, her delinin fevkalade akıllı, yüz akıllıdan daha mı üstün olduğunu gösterir?
Niye, doktora gittiğimizde sıramızın gelmesini beklerken sabırsızlanır ve “ öff, ne kadar da uzun sürdü!” derken, aynı süre bize ayrıldığında “amma da çabuk muayene etti, beni baştan savdı, yeteri kadar muayene etmedi” der ve doktordan gerekli ilgili görülmediğinden şikâyetçi olunur?
Neden, öğrenciler, ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene “öğretmenim” diye seslenirken 6. sınıfta bir anda “hocam” diye seslenmeye başlar?
Niye, sınavlarda “3 yanlış bir doğruyu götürür” şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; “3 doğruyu bil, bir doğru da bizden” gibi bir kampanya başlatılıp zekâya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Niçin, sıradan bir televizyona kanalına çıkan insanlar kendilerini Türkiye’deki tüm insanların izlediğini zanneder? Meselâ: 75 milyon bizi izliyor! Der?
Niye, Cumartesi ve Pazartesi günlerinin kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, Pazar-ertesi)
Niçin, dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe “indi-bindi” olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur bu işte?
Neden, bulmacalarda boru sesinin karşılığı hep “ti“ dir? Bulmacaları hazırlayan insanlar, hiç “ti” diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
Niye sigara içenler, sigara paketi boşaldığında onu iyice ezip de atarlar? Böyle yapmakla sigaranın verdiği zarar en aza mı indirilmekte veya tekrar dolmasından endişe mi edilmekte ya da sigaranın intikamı kutusundan mı alınmaktadır?
Niçin, “işimizi ve eşimizi seçme” hakkımızın olduğunu biliriz de anamızı ve babamızı seçme hakkımızın olmadığı aklımıza gelmez? Annesi ve babasından dolayı eşimize kızarız?
Neden, arkadaş veya dostundan ayrılan bir insan, ayrılırken diğerine “Hoşça Kal” der de, kalan gidene “Hoşça Git” demeyip, “Güle Güle”, Sakaryalıların tabiriyle ‘güle güleyin!’ der?
Niye, Türkiye’deki resmî kurum ve kuruluşların binalarının önüne meselâ, T.C. Sakarya Üniversitesi ya da Türkiye Cumhuriyeti Sakarya Valiliği gibi levhalar asılır? Sakarya’da başka bir ülkenin de Sakarya Üniversitesi ya da Sakarya Valiliği vardır da onlardan ayırt etmek için mi bu yola başvurulur?
Neden, sofraya oturduğumuzda, yemeğe başlarken genellikle “Bismillah” çekilir de bitince çoğumuz “elhamdülillah” demeyiz? Artık işimiz bittiği için mi?
Niçin, kopya çekmek için “her türlü çare” ve “cinlik” aklımıza gelir de çalışmanın “her derde deva” olduğu aklımıza gelmez?
Neden, şehirlerin Belediye Başkanları, yaptıkları işleri belde halkına göstermek için hazırladıkları panolarda değişik pozlarda, konu mankeni olarak, kendilerinin resimlerini ön-plana çıkarırlar da yaptıkları iş ikinci planda kalır? Yoksa kendi suretlerinin halk tarafından unutulacağından mı endişe ederler?
Niye, bir lokantaya arkadaşını yemeğe götüren birisi, hesap öderken, yemek yedikleri masanın altına eğilip de para çıkarır? Yoksa karşısındakinin parasının miktarını öğrenmesinden mi korkmaktadır?
Niçin, otobüse binerken sağ ayağımızla bineriz de, inerken ne sağ ne sol ayak fark etmez? Artık işimiz bittiği için mi?
Neden, dost ve arkadaşlarına telefon numaralarını verip de kendisine hiç ulaşılamayan insanlar, kendilerinin gerçekten “ulaşılamazlar sınıfı”na dâhil olduklarını mı sanırlar? Bu sınıfta olmak, onlara gerçekten bir değer mi katar?
Niye, basit ama kendilerine göre bir önemli sayılan makam veya mevkie gelenler ya da getirilenler, daha önce doğrudan aradıkları dost ve arkadaşlarına artık sekreterleri aracığı ile ulaşırlar? Sekreter aracılığı ile dostlarını veya arkadaşlarını aramak, onlara artı bir değer mi katmaktadır? Ya da o makamda olanlar, dost ve arkadaşlarına, oturdukları makamların önemini ve kendilerinin de çok önemli birisi olduğunu, sürekli hatırlatmak mı istemektedirler?
Niçin, bazı kimseler dost, arkadaş ve müşterilerine kartvizitlerini verirlerken, arkasını çarpı (X) işareti ile karalayarak iptal ederler? Bu, kartı verdikleri insanlara “sana güvenmiyorum” anlamına mı gelmektedir?
Neden, bulmaca çözerken bilemediklerimizi başkasına sorar, sonra da kendimiz çözmüş gibi seviniriz? Asıl sevinmesi gereken başkaları, yani yardım edenler değil midir?
Niye, belli bir makam ya da mevkide olan biri ile görüşmek üzere gittiğinizde, o makam sahibinin birisiyle görüşme yaptığı ve beklemeniz gerektiği söylendiğinde beklersiniz de; içeride görüşme yapan aynı kişiye, aynı görüşme esnasında telefon ettiğinizde, görüşme kesilip telefonunuza cevap verilir? Telefonun bilinmeyen bir üstünlüğü veya önceliği mi vardır?
Niçin, şehirlerin umumî tuvaletlerine “nasıl bulmak istiyorsan, öyle bırak!” diye tabelâ asılır? Girenler kirli bırakırsa ve öyle de bulmak istiyorlarsa, onları niye suçlayalım ki? Nasıl bulmalarını istiyorlarsa öyle bırakmaları istenmiyor mu?
Neden, Niçin ve Niye, araba satış ilanlarında “doktordan satılık temiz araba” şeklinde ifade yer alır? Doktorların ettikleri Hipokrat Yemini’nde “arabamı temiz kullanacağım” diye de bir yemin maddesi mi vardır?
Yani kısaca:
Niçin? Neden? Niye?
Ya Da
Yaşasın,
Benim Sevgili Yurdumun İnsanı…