Her şeyin değeri kaybedildiğinde çıkar ortaya…

Şöhret, servet, sıhhat, ilgi ve itibarın kıymeti bilinmez varlığında…

Sanılır devran hep böyle sürer gider!

Oysa hayat iyi-kötü sürprizlerle doludur…

Kibre, müsrifliğe, savrukluğa, kadir-kıymet bilmezliğe, vefasızlığa prim tanımaz…

O nedenle acımasızdır!

Tedbirli olmak ve elde edilenle yetinip tevazuu ve hoşgörüyü elden bırakmamak gerekir…

Var olanın ve alın teri ile kazanılanın değeri, kıymeti, kadri bilinsin ki, korunabilsin!

Aksi halde tren kaçar, bakakalır ardından insan…

Pişmanlıklar alır başını gider ve sıkıntılar biner insanın üstüne, taşınması zor…

Kaçar bir bir dostlar, uzaklaşır akrabalar, arkadaşlar…

Kapanır yüzüne dost bildiğin kapılar…

Böyle dramatik bir olayla karşılaştım…

Tanıdık bir ailenin ferdi idi, derdini benimle paylaşan…

Dinleyince, koptu içimde şu teessür…

Keşke zamanında ne olduklarını değil de ne olacaklarını düşünseydiler ve alsaydılar önlemi…

Olur muydu böyle hiç!

Düşünün…

Varlıklı bir işadamı, “bitmek bilmez” denilen işi, aşı, arsayı nasıl kaybeder…

Hikâye uzun…

İsim vermek de istemiyorum…

Alacaklıları son olarak evlerine ipotek koymuş…

Kocası Alzheimer hastalığına yakalanmış…

Çoluk çocuk kendini kurtarmanın telaşında, kadıncağız kalmış bir başına…

“Aklım kaçacak diye korkuyorum, son çare sana geldim...”

Bunları niye gündeme aldım!

Elbet bir sebebi var…

Daha dün denebilecek bir zaman dilimi içerisinde şehrin önemli işyerlerinde ve sayfiye bölgesinde evi barkı, arsaları olan tanınmış işadamının eşinin anlattıkları ile hüzünlenmek bir yana adeta yıkıldım…

Nasıl olur da böyle bitmek bilmez diye bilinen bir servet çıkar elden…

Köşemizin parolasında rahmetli Selahattin Şimşek’ten (Ş.) bir deyiş var…

“Hayat ancak dosdoğru yaşamaya yetecek kadardır.”

Geçen hafta şehrimizi ve gazetemizi ziyarete gelen Çark’ın çarkını döken Rum döküm ustası Hacı İlyas Efendi’nin torunu İlie Hanım, gazetemizi incelerken bu özdeyişi not ediyordu…

Sordum “Nedir dikkatinizi çeken?”

“Bu söz nefis… Alıp götürmek istedim Atina’ya, onu not ediyorum” diyordu…

Evet…

O söz sadece Yunan bir bayan için değil, iyi-kötü gününde hesabını-kitabını sağlam tutmayıp darda kalan herkes için de geçerlidir elbette…