Sevgili okurlar;

Toplum hayatında ‘ insan’ malzemesi çok önemlidir. Hatırlarsınız hikayeyi, Taptuk Emre’nin hizmetinde yıllarca çalışan Yunus Emre’nin sırtındaki düz odunları gören bir mürit,’ A kuzum Yunus bu ne iştir. Sırtındaki odunlar hep düzgün. Bunun sırrı nedir’ der?
Yunus bu, çalıştığı dergahta hikmeti öğrenmiş, sabır etmeyi denemiş, vefayı anlamış, gıybet ve dedikodudan uzak yaşamı ile hep ilgi odağı olmuş ve olgunluğunu gösteren o cevabı verir:
-Bu dergahtan değil, insanın, odunun bile eğrisi içeri giremez!

Evet, toplum hayatımızda ‘ insan’ faktörü çok önemli!. Onun için hep sorulur ya, ‘ Bu adam, kimin nesi, kimin fesi’ diye!? Ve gerekli eğitimi almış, olgunluk mertebesine erişmiş olanlar için de,’ Altın yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez’ diye boşuna dememişler.
Günlerden Cumartesi, Türkiye Cumhuriyeti Brüksel Büyükelçiliği’nde bir toplantıya gidiyorum. Toplantı saati gelmek üzere..Bu toplantıyı geleneksel hale getiren Büyükelçi Erkan Gezer. Her ay, Belçika Türk Sivil Örgüt temsilcileri ile bir araya geliyor ve gündemi, sorunları değerlendiriyor. Karşılıklı iletişimde, aracı yok.
Salonda bir iki basın mensubu arkadaşım ile bekliyoruz..Büyükelçi Erkan Gezer çıka- geliyor..Hoş-beşten sonra yerine oturuyor. Biraz bekleşiyoruz. Yanında başkonsolos, müsteşarı ve katipleri hazır. Karşısında basın mensupları. Zaman geçiyor. Ne gelen var, ne giden! Büyükelçi Erkan Gezer, dönüp sesleniyor;
-Yusuf Bey! Bu millet nerede?
Büyükelçi Erkan Gezer’i cevapsız bırakmıyorum;
-Büyükelçim, devlet burada, millet evde!
Ve toplantı bitiyor..
Kayıtsızlığın, sorumsuzluğun, ciddiyetsizliğin bu yüzüne tanıklık etmenin üzüntüsü içinde ofise dönüyorum..

Dedim ya ‘ insan’ unsuru çok önemli. Belçika’da en büyük sıkıntı bu noktada beliriyor. Malzeme bu! Sorumluluk, ciddiyet hak getire! Herkes kendini ‘bulunmaz Hint Kumaşı’ sanıyor! Ya da,’ Koyunun bulunmadığı yerde Keçiye Abdurrahman Çelebi’ derler, diye bir güzel sözümüz de var!
‘İnsan’ malzemesini görünce, bu denenmiş, tecrübe edilmiş sözlere, daha da itibar ediyorsunuz.
Bugün kavgası verilen ‘iyi bir nesil yetiştirmenin’ altında, ne kadar ‘hinler’ olsa da, hedefi olan, bir amaç için yaşayan, mücadele edenleri anlamak daha kolay!..
Ama hayatta,’bir baltaya sap olamamış’, bir görev verdiğinde, onun bilincinde olmayan, mirasyedi, vurdumduymaz, cahil bir toplumun geleceği de karanlıktır.
Hatta hangi topluma ait olduğu bilincinden uzak, bireyci, egoist, kıskanç, bencil bir anlayışın esiri olanlardan ne bekleyebilirsiniz?
Maalesef durum vahim!

Birbirini tınmayan, birbirlerinin faaliyetlerine bile gitmeyen, sivil örgütlerimizin sivilliğini anlamanın bile zor olduğu bir ortamda, Belçika’da Türklerin 50. Yılı kutlanacak. 
50 yılda şüphesiz büyük bir mesafe alındı. Ama yeterli mi? Maalesef yeterli değil!. Hala Avrupa’da, kendini bir fikre, bir tarikata, bir grup ve kümeye köle adedenler var!
Durum böyle olunca, toplumsal olgu, bilinç cılız kalıyor!. Sessizlik, içine kapanırlık, cehalet alabildiğine kendini gösteriyor!..
Ağzı az bir laf yapan, bir şarkıyı mırıldayan, bir dernekte görev alan, bir partide aday gösterilen, bir birlik, federasyonda bir görev üstlenen, kendini devrin hakimi sanıyor!
Bu tiplemeler, bir toplantıda, bir cemiyette, bir etkinlikte hemen sırıtıyor!..
Konuşmalar başka, hitaplar bambaşka, yemek adabı ve diğer duruşlar insanı üzüyor!
Birbirini karalama da ise sınır yok!
Vur gitsin abalıya misali bir durum!
Büyüklere saygı, küçüklere hürmet ve sevgi bile unutulmuş!
Birçoğunun dişleri,sırıtmaları durumu özetliyor..
Hatta başkaları adına tetikçilik yapanlar, ahkam kesenler, çeteleşenler, öbek, öbek gruplaşanlar, kendi pisliklerini, eksikliklerini görmezden geliyor ve ucuz kahraman rollerini çok seviyorlar!
Kimi siyaset ıskartası, kimi gazeteci müsvettesi, kimi ticaret artığı, kimide işsizlik yardımı yorgunu?..
Yabanda 50 yıl geçmiş, kimin umurunda!

Brüksel’de doğmuş, büyümüş bir genç işadamı telefon ediyor;
-Yusuf Bey! Misafirlerim var. Bir Türk restoranı önerebilir misiniz?
Acı bir gülümseme yüzümden okunuyor..
-A kuzum, sen Brüksel’de doğdun, büyüdün, Brüksel’de eğitim aldın. Şimdi Brüksel’de iş yerin var. Eğer sen iyi bir Türk restoranı bilmiyorsan, ben nereden bileyim!
50 Yıl sonra, Brüksel’de iyi bir Türk restoranı aranıyor, haberiniz ola!


Bu defa bir ileti alıyorum. İleti, yazar dostumuz Yaşar Tümbaş’a ait.
Yaşar Tümbaş Gaziantepli..Belçika’ya okumak için gelmiş. Eğitimini tamamladıktan sonra bir sigorta firmasının Brüksel Temsilciliğini başarı ile yapmış, bir dernek kurmuş, Belçika Türk toplumu hakkında sayısız yazılar kaleme almış isimlerden biri.
Hafta sonu ailesi ile birlikte bir Türk restoranına gidiyor. İzlenimlerini de kaleme alıyor. Amaç yermek değil, daha iyi ve güzel için yapılması gerekenleri, ya da yapmamız gerekenleri sıralıyor.
Haklı mı, haklı!
Ardından bir telefon geliyor.
-Yusuf Bey! Biz sizinle yıllardır tanışırız, bir sorunumuz olmadı. Ancak gazetenizdeki bu yazı bizi hedef alıyor! Lütfen gereğini yapınız ve kaldırınız!
Hemen aklıma Sakarya, Akyazı, Ankara,İstanbul restoranları geliyor..Hemen hemen her restoranda asılı olan o afiş;
-Müşteri velinimetimizdir..
Önce yazı hakkında biraz bilgilendireyim. Bir kere, yer ismi yok. Restoran ismi yok.Direkt bir suçlama yok.. Genel bir yazı. Toplumun sosyal, kültürel olgusunu irdeliyor.
Son söz bilinmeli ki, müşteri her zaman haklıdır..
Verdiği paranın karşılığını, en iyi şekilde almak ister.
Ve de bu kararın temyizi de yoktur!
Biline!


Bizler büyüklerimizden böyle öğrendik..Müşteriye saygı, hürmet ve güzel hizmet esastır..İyi karşılama, güler yüz gösterme, müşterinin isteğini karşılama bir iş adamı, ticarethane olarak esastır..
Artık günümüzde bu işlerin okulu var. Her şey iğneden ipliğe öğretiliyor..
Müşterisi ile haşır-neşir olmuş, yıllara meydan okuyan asırlık ticarethaneler var..
Bu sürekliliğin elbette sırrı, müşterinin velinimet olarak görülmesindendir..
‘Beğenmiyorsan çek git’ türünden bir yaklaşım, kabadayılık, ekşi surat, eksik bilgi ve yaklaşım iflas demektir..
Ticarethanelerin iflasının çözümü vardır, ama insanın iflasının çözümü yoktur!..
Dedim ya’ insan’ malzemesi çok önemli. Bu alandaki açığı kapatmak için herkese, hepimize büyük görevler düşüyor..
Gelinen noktada, geçen 50 yılın iyi bir muhasebesini yaparak işe başlamak, bunun için önemli bir adımı olacaktır..
Pazarınız sağlıklı güzelliklere vesile olsun!

NOT: Sakarya Valiliği tarafından turizm perspektifleri konusunda toplantılar yapıldığını haberlerde okudum. İşe bir yerden başlamak bile çok güzel..
Ayrıca Akyazı’ya bir sinema salonu yapılıyormuş. Ne diyelim, hayırlı olsun.