İslam dinimiz komşuluğa sınır tanımamıştır. Öyle ki kıtaları, kabileleri ve yakın komşu ile uzak komşu diyerek tüm dünyayı ve insanları birbirine bağlamıştır. Hatta ay ve güneş bile bize komşudur. Eğer varlığı ispatlanırsa UFO’lar bile uzak komşuluktan yakın komşuluğa terfi edecektir. Günümüz insanı eski Ramazan’ı, bayramı ve komşuluğu hatıralarında yad ederken şimdi neden komşuluk zayi edildi.

Bunun sebebi sadece dini olarak yorumlanmamalıdır, dinin bize bıraktığı komşuluk imarını ihmal ettiğimizden dolayı da komşuluğu kaybettik. Yurt dışı seyahatlerimde gördüm ki komşuluk sebeplerinin en başında gelenlerden biri din, ırk, renk, cinsiyet değil meskenleri mimarı konumlandırmadır.

Cumhuriyet döneminde ülkemizde bir mimarı estetik ve akıl göze çarpmamaktadır.  Ya Toki misali sağlam evler ya da üst üste yığılmış sefer tası gibi apartmanlar, şimdi de siteler içine konmuş akıllı konaklar yer almıştır.

Gerek Bayındırlık bakanlıkları ve gerekse irili ufaklı belediyeler göze ve gönle hoş gelecek bir mimari oluşturamamışlardır. Osmanlı döneminden kalan bazı binaları çıkarırsak yüz yılda ne yaptık ve halka gösterecek neyimiz vardır. Ruhu olmayan sokaklar, mahalleler ve ölüler gibi birbiriyle konuş(a)mayan mezarlar misali evler inşa ettik. O evler de zaman zaman bizler afet olarak dönerek mezar oldular. Komşuların ortak mekanı ya oyun oynanan kahve, ya da üç beş ihtiyarın gittiği camidir. Eskiden muhtar, öğretmen ve imam üçlüsünden bahsedilirdi ki ben şehir de imam olduğum hiçbir caminin mahalle muhtarının ne hoş geldiniz ve ne de güle güle dediğine şahit olmadım. Cami derneklerinin ise bazı kandillerde cemaate pilav verse de komşuların tanışmasına vesile olacak ortak çalışmaları olmamıştır.

Komşusuzluğun sebeplerinden biride birbirine adeta kültürel olarak düşman insanlar yetiştirdik. Ortak değerleri olan değil, ortak saygısını olmayan ve menfaatperest bir omuz omuza duran binalar inşa ettik. Eğer tanışma yoksa omuz omuza namaz bile bizlere sevgi ve tesanüt sebebi değildir. Ülkemizin eğitim sistemi komşuyu komşuya güvenen değil, istismar eden bir duruma getirmiştir. Hele apartman ahlakı ve sorumluluklarında ise sınıfta kalacak durumdayız. İnsan evine gelirken ailesinden önce koşularını görürü selam ve tebessüm olmayınca evimize dahi asık ve yorgun suratla girer olduk.

Eskiler “konu komşu” derlerdi, şimdi konumuzu ve konumumuzu kaybettik bu sebeple de önce komşu al sonra ev atasözleri yitik hükmünde oldu. Osmanlıda ve dünyanın bazı ülkelerinde hala uygulanan çıkmaz sokaklarda komşuluk ahlakı ve hukuku bakımından önem arz eder.

İslam da komşulukla ilgili ayetler tevhidin akabinde zikredilmektedir. Yüzlerce hadis ve kıssa bulmak mümkündür. Hatta Mecelle hukuk kitabında bu konuyla ilgi oldukça manidar maddeler mevcuttur.

Bir de “KASAME” hukukumuzun komşulukla ilişkisini aktaralım: Kasame bir köy ya da mahallede, yol veya cami gibi umumî bir yerde, yahut özel bir mülk içinde üzerinde katil belirtileri mevcut olan katili meçhul bir ceset bulunması durumunda, maktul ya da maktulenin yakınlarının dava etmeleri üzerine söz konusu yerin halkından elli kişiye “vallahi biz onu öldürmedik, katilini de bilmiyoruz” şeklinde yemin ettirilmesi esasına dayanır. Yeminin edilmesiyle birlikte öldürülen kişinin diyeti, cesedin bulunduğu yer bir özel mülk ise mülk sahibinin akilesine, umumî bir yer ise köy veya mahalle halkına ödettirilir. Görüldüğü gibi, “o kişiyi ben öldürmedim ve öldüreni de bilmiyorum” şeklindeki yemin, o yer ahalisinin suçu işlediğine bir karine sayılmaktadır; çünkü onlar böyle bir olayı önleyememekle ve katili görmemekle halkın huzurunu kaçırmışlardır. Bu nedenle öldürülenin diyeti onlardan alınacaktır. Görüldüğü gibi kasame müessesesi, bir mahalde yaşayan insanlar arasında sosyal kontrol mekanizmasının sağlanmasını öngörmektedir. Burada bütün insanların birbirlerini sürekli kontrol ederek ve aralarında dayanışma sağlayarak o mahalde bir suçun işlenmesine engel olmaları arzulanmaktadır. Kasame uygulamasıyla, işlenen suç cezasız bırakılmamakta, ayrıca suçtan zarar gören kişinin yakınları failin bilinmemesi sebebiyle mağdur edilmemekte ve zararlarının tazmini yoluna gidilmektedir.

Başarabilecek gençlere önerim “Komşuluk” üzerine bir dernek/vakıf kurup bu konuda akademik, toplumsal ve uygulanabilir çalışmaları yapmalarıdır.