16 Nisan'dan sonra merakla beklenen tarih 21 Mayıs'tı.

AK Parti teşkilatlarının ve seçmeninin dışında Türkiye'de siyasetin ve yönetimin nereye doğru gideceğini merak edenler için de son derece önemliydi AK Parti'nin 21 Mayıs'taki 3. Olağanüstü Kongresi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinden önce Demirel ve Özal'ın hayalini kurduğu ama başaramadığı "Partili Cumhurbaşkanı" idealini gerçekleştirdi.

Erdoğan coşkulu bir kongreyle partisinin başına döndü.

2019'daki Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi seçimine Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı olarak girecek.

Erdoğan, sevin ya da sevmeyin, beğenin veya beğenmeyin, Cumhuriyet dönemi siyasetçileri arasında en reformist ve en dirayetli lider olduğunu bir kere daha ortaya koydu ve kurucusu olduğu partinin başına geçti.

Meşhur Simurg efsanesinin Türk siyasetindeki karşılığı Erdoğan'dır desek abartmış olmayız.

İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanlığından Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığından Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin partili Cumhurbaşkanlığına kadar önceki dönemler ve liderler için hayal edilmesi bile zor başarılara imza attı Erdoğan.

Üstelik içinde Irak teskeresi, e-muhtıra, 367 krizi, kapatılma davası, çözüm süreci, 17-25 Aralık kumpası, 7 Haziran sonrası terör dehşeti, Suriye krizi ve DEAŞ saldırıları, küresel piyasaları sarsan ama Türkiye'yi teğet geçen ekonomik krizler, Rusya ile yaşanan uçak ve büyükelçi suikasti gibi vartalar, Avrupa Birliği'nin köşeye sıkıştırma çabaları, milyonlarca mazlumun bombalar altında yahut özgürlüğe kaçarken denizlerde boğulmasını önlemeye çalıştığı dev mülteci krizini yönetmek durumunda olduğu, 15 Temmuz'daki alçak darbe girişiminde halkının ve meclisinin uçaklarla, tanklarla bombalandığı bir dönemden söz ediyoruz.

Sadece liderlik hırsıyla, yönetme arzusuyla, politik yetenekle açıklanabilir mi bu başarı?

Bush'la başlayan, iki dönem Obama ile devam eden, şimdi de Trump'la yeni bir döneme ve maceraya açılan Erdoğan'lı ABD Başkanları serisi bile başlı başına bir istikrar örneği. Sosyal medyada, Beyaz Saray'daki şöminenin önündeki ABD Başkanlı Erdoğan görüşmesi fotoğraflarının altına "Değişmeyen tek şey şömine ve Erdoğan" yazanlar haksız değil.

Bırakın seçim kaybetmemeyi, birçok siyasetçi için politik kariyerinin bir daha başlamamak üzere sona ermesiyle neticelenecek zorlukları birer birer aştı Erdoğan.

Partisinin başında girdiği hiçbir seçimi kaybetmeyen, adeta bir seçim kazanma uzmanı olan Erdoğan, 2019 seçimleri için de galibiyet planının şifrelerini, 21 Mayıs'taki kongre konuşmasında açıkladı.

Bir bakıma, AK Parti'nin kuruluş ilkelerini tazeleyen, yeniden adalet ve kalkınma odaklı, demokraside ve refahta yeni bir reform öneren bir atılım dönemini başlattı Erdoğan.

"Kim dönerse dönsün, bu yoldan dönmeyiz" diyerek, kararlı ve zinde bir lider profili çizmenin ötesinde, partisini ve davasını yarı yolda bırakmayacağını da ilan etmiş oldu.

Erdoğan, "Hiç kimse kendisini ötekileştirilmiş hissetmesin derken, "şehrine ve partisine yük olmayan belediye başkanlarıyla yola devam edeceklerini" söylerken, "ulaşılmadık, kapısı çalınmadık, koluna girilmedik kimse kalmayacağını" dile getirirken, "10 milyon üyesi olan bir parti için 80 milyonun tamamına ulaşmak zor olmasa gerektir" diyerek partisinin teşkilatlarına ve seçmenine büyük bir sorumluluk yüklerken, "orta halli demokrasi ve orta gelir tuzağına" düşmeyeceğiz açıklamasıyla adalet, demokrasi ve ekonomide yeni bir atılım döneminin işaretini verirken, 21 Mayıs'ı bekleyen sessiz çoğunluğun taleplerinin farkında olduğunu da göstermiş oldu. 

Bu kongre neleri değiştiriyor, Mahmut Övür, Sabah'taki köşesinde 23 Mayıs'ta yazdı. "AK Parti siyaseti kökten değiştiriyor" başlıklı yazıyı, AK Parti teşkilatları mutlaka okumalı. CHP teşkilatları iki kere okumalı. 

Erdoğan'lı yeni AK Parti için sırada parti yönetimi, kabine değişikliği, belediyeler ve teşkilatlardaki düzenlemeler, değişiklikler var.

FETÖ'yle mücadele, darbe yargılamaları ve siyasetin, bürokrasinin FETÖ kalıntılarından temizlenmesi, OHAL ve terörle mücadele, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın ve partisinin değişmez gündemi zaten.

Beklenti büyük. Ve Erdoğan bunun farkında. 

Erdoğan, partisinin halka dokunan her köşesine dokunacak.

"Bu millet adına yanlış yaptığımı görürseniz benden hesabını sorun" demek, "Yanlış yapanlara hesabını millet adına soracağım" demektir.

Rusya'nın uzun yıllardır Putin gibi gerçekten konusuna ve ülkesine hakim bir liderle yönetildiği, ABD'nin başına ülkeyi özel sektör yönetir gibi agresif bir tutumla yöneteceği belli olan sarışın bir Amerikalının geçtiği, Çin'in ekonomi yanında siyasette de yükseldiği, İngiltere'nin BRexit'inden sonra Fransa'nın FRexit'i tartıştığı, Almanya Başbakanı Şansölye Merkel'in ABD Başkanı tarafından Beyaz Saray'daki ağırlamada elinin bile sıkılmadığı bir dönemde, Erdoğan, partisinin başına geçiyor ve geminin dümenini çok daha sıkı tutuyor.

Emin olun, Türkiye, uzakta büyük bir fırtına görmese, rüzgarı koklayıp bir felaket kokusu almasa, geminin kaptanının dümeni bu kadar sıkı tutmasını istemeyecek, yönetim biçimini siyasetçilerin arzularına veya keyfine bırakmayacak kadar tecrübeli ve büyük bir gemidir.

Türkiye bu denizlerde çok fırtına ve dev dalgalarla boğuşurken çok kaptan gördü. 

Yine söyleyelim, Türkiye, Mete Han'dan Selçuklulara, Osmanlı'dan Cumhuriyete bir devamlılık demektir ve bu toprakları yönetme koltuğuna oturanlar daima biraz "Oğuz Beyi"dir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Devlet Bey'in verdiği destek aslında bir "devlet" desteğidir ve Erdoğan'ın dik duruşuna verilen desteği bu bakımdan değerlendirmek en doğrusudur. 

Tanrı Dağları'ndan Zeytindağı'na dünyanın bütün dağlarından aşağıya binlerce yıldır keskin gözlerle bakan atalarımızın sözüyle bitirelim: "Yer basrukı tag, budun basrukı begdir" demiş büyüklerimiz. "Yeri tutan dağ, memleketi tutan beydir."

Erdoğan, obasına döndü.

"Oğuz Beyi"nin obası da, yurdu da, sancağı da dünya siyasetinde kendine ait olan yere dönecektir.

Bu 29 Mayıs'ta değilse bile en yakın 29 Mayıs'ta Ayasofya da açılacaktır.

Hele bir gönlümüz atalarının ruhlarına aşina olsun da, gerisi kolay.