Neredeyse hiçbir işimiz doğru değil.
              Tamamen şahsi/özel olan, kendimize ait olan işler hariç, diğer işlerimiz amacından saptırılmış, abartılmış, dejenere edilmiş, şahsi veya siyasi çıkarlara alet edilmiş durumda.
               Amacından saptırılmış işlerimizden biri de, bir makama gelen kamu görevlilerine veya siyasetçilere yapılan ve gerekçesi de “hoş geldin” demek için olan ve her makam  değişiminde yeni gelenlere tekrarlanan  ziyaret furyalarıdır.
                 Birkaç gün önce bir şehrimizde, yeni gelen makam sahibini, bir etkinliğimize davet etmek için gittiğimizde de, defalarca şahit olduğumuz ve tüm ülkede yaygın olan bu manzarayı tekrar gördük.
                Bizim ülkemizde vekil, bakan, müsteşar, genel müdür veya herhangi bir kuruma müdür olunduğunda,
               Bir yere vali atandığında,
               Bir İl, ilçe, belde veya büyük şehre başkan seçildiğinde,
               Hatta etkin bir şube müdürlüğüne gelindiğinde,
               Kısaca, herhangi bir hizmete, hizmetkarlığa, hadim ve hademeliğe  “baş” atandığında veya seçildiğinde, arkasından bir “ziyaret furyası” başlıyor.
               Sözde ve görünürde “Hoş geldin, hayırlı olsun” demek için gurupların biri gidiyor, diğeri geliyor.
               Hizmet makamları, makam odaları dolup taşıyor, doldur boşalt yapılıyor!
               Çiçekler, hediyeler, çelenkler ve “hoş geldin, hayırlı” olsun demeler!
               Sevgiler, saygılar, sayınlar, tebessümler, gülücükler havada uçuşuyor
               Bir seçilmiş veya atanmışa, göreve başlar başlamaz, makama oturur oturmaz  ziyaret, iltifat, övgü, sevgi ve methiyeler yapılır ve yağdırılırken,
               Tayini çıkıp ayrılınca, emrindeki kurum amirlerinden küçük bir gurup uğurluyor. Adeta “seninle işimiz bitti” der gibi yalnızlaştırılıyor.
                Göreve başladığında günlerce süren ziyaretler, bitmez tükenmez kalabalıklardan, çiçek ve çelenklerden eser kalmıyor.
               Bu sefer yeni gelene dönülüyor! Hatta, önceki daha ayrılmadan yenisine hücum ediliyor!
               Bir garip karşılama ve uğurlama  geleneğidir sürüp  gidiyor! Ayıp oluyor!
               Esasında ve çoğunlukla “hoş geldin, hayırlı olsun” demek için değil de “bizi de gör ha!” “ biz de buradayız,” “biz de varız” demek, “görünmek” için mi bütün bunlar?
             “Hayırlı olsun” ziyaretini kullanarak, tanımak, tanışmak, yakınlık kurmak, iletişim sağlamak, iletişimi kolaylaştırmak, “çevreye” dahil etmek, muhtemel ihtiyaçlara yönelik zemini, samimiyeti ve imkanı bulmaya matuf girişimler mi?
              Elbette istisnaları var. Tamamen iyi niyetle, misafire hürmetin ve misafirperverliğin gereği ve adabı olarak yapanlar mutlaka vardır.
              Ama, ekser görüntü bu gibi!
              İnsanın aklına şu soru geliyor. Bu bürokrat o makama gelmeseydi, tek kişi onu ziyaret edecek miydi? Çiçek, çelenk gönderecek, günlerce kapısında kalabalıklar olacak mıydı?
               Tereddütsüz hayır. Tek bir kişi bile kapısına gitmeyecek idi.
                Demek ki, kişinin zatına değil, makama gidiliyor.
                Yani güce, kuvvete, imkana, yetkiye gidiliyor. Cazibe kişinin şahsında değil, makamında, rütbesinde oluyor.
                Bu göstermelik ziyaret furyaları ile göreve, makama gelenler, bu vesile ile günlerce meşgul ediliyor, hizmetten alıkonuyor, mesaisi harcanıyor, zaman ve imkanlar israf ediliyor. Göstermelik sevgi ve samimiyetler sergileniyor.
                Ziyaret edilenler de, edenler de zamanlarını  boşa harcıyor, boşuna külfet çekiliyor.
                Bırakın makam sahiplerini, hizmet etsinler.
                 Onları meşgul etmeyin, zamanlarını, mesailerini çalmayın. Hemen işe koyulsun, görevlerini yapsınlar. Onları günlerce makam odalarına kapatmayın. Onların yeri arazi, işin olduğu yer, halkın içi. Yığınla iş onları bekliyor.
                İlle de bir şey denecekse, denmesi gerekiyorsa,
                Rastlanıldığı yerde ya da denk düştüğü bir zamanda  “geçmiş olsun” demenin çok daha doğru ve gerçekçi olduğunu düşünüyorum!
                “Geçmiş olsun, Allah yardımcın olsun, işin ağır, yükün çok fazla, ağır sorumluluk ve veballi bir işin başına görevlendirildin” denmeli. Büyük bir yükün altına girip ezileceğinden hareketle,
              “Bu ağır vazife ve sorumluluk altında yorulacak, ezilecek, kan ter içinde kalacaksın. Belin bükülecek, eğilecek, kamburlaşacak, burnun yere değecek, gecen ve gündüzün olmayacak, ailene, özel işlerine zaman bulamayacak, Hz. Ömer gibi sırtına un çuvalı alacak, hamal olacaksın. Allah sana kolaylıklar versin. Bize hizmet ederken sana yardıma hazırız, elimizden geleni yaparız. Bize bir vazife düşerse size yardım etmeye, bir nebze olsun yükünü hafifletmeye hazırız” denmeli.
               Zira, belki de hiçbir işi, sorumluluğu ya da çok az işi varken, idarecilik gibi büyük bir mesuliyetin, vebal ve imtihanın altına girmiş oluyor. Sadece kendinden, ailesinden veya çok az insandan sorumlu iken, sadece onların vebalini taşırken, şimdi yüzbinler ve milyonların yükünü alıyor.
                Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanın sorumluluğunu sırtlanıyor, onlar adına büyük bir yük yükleniyor. Kendi işinin “patronu” iken, millete “garson” oluyor. Yüzbinlere, milyonlara hizmet etmek, servis yapmak zorunda kalıyor.
               Böyle bir insana: “Ne mutlu sana, hayırlı olsun, gözün aydın, tebrik ederim” nasıl denebilir? Ya da, gerçekten tebrik için mi gidiliyor?
               Yoksa, ajanda da, beyinlerin arkasında başka amaçlar, yukarıda sıraladığımız beklentiler mi var?
                Evet. Bu ziyaretlere son verilmeli, bu anlamsız, gösterişten öteye gitmeyen , göstermelik sevgi ve gülücükler ihtiva eden, “yakınlık kurmaya matuf” bu faydasız gelenek nihayete erdirilmeli.
                 Hizmet için vazifeye getirilen insanlar, atanmış veya seçilmiş olsun, resmi veya sivil olsun, siyasi ya da bürokratik olsun, rahat bırakılmalı, meşgul edilmemeli, zamanları, mesaileri boşa harcanmamalı, çiçekler, çelenkler, çikolata ya da benzeri hediyeler çarçur edilmemelidir.
                Tam aksine, makam sahipleri halkı, STK’ nı  kendisi  ziyaret etmeli, arazide iş görürken, işini aksatmadan ve yolu düştüğünde uğramalı, yerinde görmeli, talepleri yerinde almalı, milletin ayağına o gitmelidir. Veya bir gün belirleyip, bir salonda topluca hoş geldinleri kabul edip, bu iş uzatılmamalıdır. Bağlı birim idarecilerini ise, kendisi bir gün tayin edip, topluca kabul etmeli, görüşmeli, tanışmalı, birseferde işi halletmeli.
               Hizmet ehli idarecilerin zamanı çok dar ve çok kıymetli. Yapacak çok işleri var. Onun için onları oyalamayın, zamanlarını çalmayın!
               Samimi, gerekli ve faydalı olmayan, absürt kaçan bu geleneğe son verin!
                HER ŞEYİ DÜNYEVİLEŞTİRDİK, DÜNYEVİ BİR “FAYDAYA” AYAR EYLREDİK!
                BU GİDİŞ DOĞRU DEĞİL, ALAH SONUMUZU HAYIR EYLESİN!