İnsanoğlunun birçok zaafı mevcuttur. Bunların başında para, karşı cins ve MAKAM gelmektedir. Kişiye göre değişmekle beraber, bu üç zaafiyetten bir veya ikisi, bazen üçü birden bir kişide bulunabilmekte, bazılarında para öne geçerken, bir kısmında makam baş sırayı alabilmektedir. 
Hiç şüphesiz, zaafiyetlerin önünün alabildiğine açıldığı, şeytanın önündeki tüm engellerin kaldırılıp insana musallat edildiği bu çağda, bu üç kadim zaafiyete , daha başkaları da eklenmiştir. Futbol, müzik, her çeşit eşya, lüks araba ve konut tutkunluğu- hastalığı gibi.
Yazı konumuz MAKAM zaafiyeti olduğu için, diğerlerine fazla değinmiyor, sadece başlık olarak zikrederek geçiyorum.
Hemen herkesin bildiği gibi, tüm kurum ve kuruluşlarda makamlar, en alttan en üste kadar millete hizmet yerleridir. Bakan, müsteşar, başkan, müdür, şef ve benzeri adlandırmalar, bu makamların ünvanlarıdır.
Milletin, kendi hizmetlerini yapsın, yürütsün diye, vekaletini ve maaşını verdiği makam sahipleri, halkın verdiği bu vekalet ve yetki ile halka hizmet ederler.
Muhtelif kurum ve kuruluşların başına geçerek, ya da muhtelif kademelerde vazife alarak, yani hizmetin sorumluluk ve kumandasını üzerlerine alarak, vatandaşın sorunlarını çözer ve taleplerini karşılarlar.
Daha açık ve net bir ifade ile millete HAMALLIK yapmak üzere bu makamları işgal ederler.
HAMALLIK ya da daha kaldırılabilir, hazmedilebilir bir ifade ile HİZMETKARLIĞA talip olurlar.
Bakan, başkan veya müdür adı altında esasen milletin hamalı ve hizmetkarı olurlar.
Kendi özel işinde patron iken, GARSON konumuna geçerler.
Hamallık, hizmetkarlık ya da garsonluk yaptıkları süre içinde, halkın hamalı olduklarını HİÇBİR ZAMAN UNUTMAMALARI, patron rolüne ve havasına asla girmemeleri gerekir.
Üstelik bu vazife de bulundukları süre boyunca, sadece hamallıkla kalmayıp, sade bir vatandaş gibi yaşamaları, halkın ortalamasına denk bir hayat sıtandartını takip ve tatbik etmeleri, lüks arabalar ( resmi veya özel fark etmez ), şaşaalı makam odaları, lüks malikaneler, eşya ve harcamalardan uzak durmaları, hayatın her alanında ve ihtiyaçların tüm kademelerinde, milletin ortalama yaşam düzey ve muhtevasını takip ve tatbik etmeleri de gerekmektedir.
Sadelik, tevazu ve mütevazilik temel hususiyetleri olmalı, makamlara talip olmakla, yaşamlarında da bu minval üzere değişiklik olacağını, olması gerektiğini bilmeli, halka tepeden değil, aynı seviyeden bakma konumunda olmalıdırlar.
Emreden değil emir alan yani halkın emrinde olduklarını hiç unutmamalıdırlar.
Milletin tek bir kuruşunu israf etmeyen, harcama yaparken eli titreyen, milletin malına, kendi özel mülkünden daha hassas ve duyarlı bakan ve davranan olmalıdırlar. Zira, kendi malını israf ettiğinde, zararı sadece kendine ve ailesine olacak, milletin kaynaklarını çarçur ettiğinde ise, binlerin, yüzbinlerin ve milyonların zararına sebep olacak, vebal de bir o kadar ağır ve milyon sayısına ulaşacaktır. Bu kadar insanın sorumluluk ve vebalini yüklendiklerini ve sırtlandıklarını , çok ağır bir yük altına girdiklerini fark etmelidirler.
Kadim ifade ile KUL HAKKINA, hücrelerine kadar duyarlı ve hassas olmak durumundadırlar.
Yani, ADALETİN EN HASSAS İŞLEDİĞİ, işlemesi gerektiği yerlerdir makamlar.
Hamallık ya da hizmetkarlığın terazisi ADALETTİR.
‘’KOYUNU KURT KAPSA DİCLE KENARINDA, SORAR ONU ADLİ İLAHİ ÖMER’DEN’’ kadim sözünün, misalinin adresi makamlardır.
24 Saat iş başında, hizmet ve hamallıkta olmak demektir.
Lüks takım elbise ve boğazda markalı kıravat ile bulunulan yerler değil, ayağında çizme, üzerinde tulum ya da iş elbisesi, başında kask veya iş şapkası bulunması gereken yerlerdir makamlar.
Sadece bakan, başkan ya da müdürler değil, hizmetin, hizmetkarlık ve hamallığın tüm kademelerinde durum aynıdır ve aynı olmalıdır. Yani her birimiz, bulunduğumuz yer ve makamda, hangi kademede olursa olsun birbirimizin hamalıyız, hamalı olmak durumundayız.
Ama en önce, en baştakiler, kurum ve kuruluşların en tepesindekiler bunu icra etmeli, göstermeli ve tatbik etmelidirler ki, aşağıya doğru yansısın ve tepeden tırnağa kadar hayat bulsun.
Bütün bu izahat çerçevesinde, bu anlam ve muhtevadan bakıldığında, makamlara talip olmak, o kadar kolay mıdır ve kolay olmalı mıdır sorusu akla gelmektedir.
Kaçımız bunu, bu hassasiyette göze alabilir, makama değil hamallığa talip olabiliriz?
Hamal ya da hizmetkârlık ünvan ve makamını hangimiz isteyebilir, üzerine iştahla atlayabilir, kapı kapı dolaşır, olmak için her yolu dener, herkesi devreye sokabiliriz?
Makama değil, bakan, başkan veya müdür olmaya değil, hizmetkar ve hamal olmaya, bu ünvanlara hangimiz bu kadar iştiyakla koşarız?
Bu minval üzere çevremize bakalım ve insanların makama mı, yoksa hamallığa mı koştuğunu etüt edelim. Bu kadar hevesin sebebini irdeleyelim.
Yoksa hedefin başını, hamallık değil de makam arzusu mu çekiyor? Makam ve unvan sahibi olmak, itibar, güç ve sıtatü elde etmek, dolgun maaş, süper emeklilik, lüks binek, saltanatlı makam odaları, mükellef sofra ve malikaneler için mi? Akla gelen diğer yan girdi, gayrimeşru imkan ve beklentileri ise hiç zikretmiyorum. Elhamdulillah onlardan çoook uzağız!
Ya da emir alan konumundan, emir verme konumuna mı talibiz?
Bütün bu soruları sormamak, akıldan geçirmemek mümkün mü?
Bu nokta da makam isteyenler, kendileri koşar, talip olur, koşar koşuştururlar. Hamallık ise talep edilmekten ziyade, teklif edilir. Birinci de görev istenir, diğerinde verilir. Makam isteyen gider, hamallık için ise giden olmaz, ayağına gidilir.
Makam için görev istenir, hamallık için ise görev verilir.
Gerçekten hamallığa talip olan var mı? Makama, güce ve sıtatüye mi, yoksa hizmetkarlığa mı koşuluyor?
ŞU VEYA BU DEMİYOR, GENELLEME YAPMIYORUZ. Elbette hamallığa talip olan vardır ve olacaktır. Onlardan Allah bin kere, milyon kere razı olsun.
Onu okuyucuya bırakıyor, değerlendirme yapmasını bekliyoruz.
Sonuç olarak, MAKAMA DEĞİL, HAMALLIĞA TALİP OLANLARI İYİ BELLEYELİM, AYIRT EDELİM.
Esasen ünvanlar değişmeli, hamal ya da hizmetkar olmalı.
Bu mevzuyu da bir başka yazıda ele alalım.
Allah ömür verir, müsaade ederse.