Sevgili okurlar,

Öncelikle, Pazar gününüzün, sağlıklı güzelliklere vesile olmasını yürekten temenni eder, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 91. Yılını en içten dileklerimle tebrik ederim.
Ülkemizde yaşanan son iki önemli facia bizi tekrar düşündürmeli. Bu ülkenin zenginliklerini ortaya çıkarmak için harekete geçen serbest müteşebbis gücü, Cumhuriyet’in vazgeçilmez önemli müesseselerindendir. 
Aynı şekilde çalışanlarda, yani emekçi sınıfı da bu dilim içinde, çalışma hakkını kullanma kadar, örgütlenme, hakkını arama, daha iyi şartların oluşturulması için kanunlar çerçevesinde birçok hakka sahiptir.
Cumhuriyet, çağdaş dünya ile birliktelik, aydınlanma, bilgiyi yakalama, hurafeleri reddetme, kişi hak ve özgürlüklerini alabildiğine kullanma, farklı ırk ve mezheplere saygı gösterme, bağımsız hareket edebilme ile diğer tüm birey haklarını kanunlar çerçevesinde garantiye alan bir hukuk devletini ifade eder.
Bugün gelinen noktada, Cumhuriyet’in kazanımlarının, halkımıza çok iyi anlatıldığı kanaatinde değilim.
29 Ekim 1923 Yılından bu yana geçen zaman içinde Cumhuriyet’e önder olanları, yanlış anlattık, yanlış tarif ettik ve kendi menfaat ilişkilerimiz noktasında görmeye çalıştık. Hala bu anlayış sürüp gitmektedir!
İşte bu noktada, bu yıkım, karalama, ayrıştırma ve bölme politikalarına karşı uyanık olmalı ve bizlerde harekete geçmeliyiz.
İnsanların, ülkelerin, toplumların altından imkan ve kabiliyetlerinin, kazanımlarının, zenginliklerinin, mallarının canının nasıl kayıp gittiğini şu Irak ve Suriye’deki durum bize anlatmalıdır.
Silahlar patladığında, toplar ateşlendiğinde, uçaklar yıkmak için havalandığında, Molotof kokteyller atıldığında, enseye coplar indiğinde, polis ile toplumun karşı karşıya geldiğinde, insaf beklemek saf dillilik olur!
İşte bu nokta, herkesin kendi başının çaresine baktığı anlardır.
tarihte bu durum Sakarya’da yaşandı. Geride acı ve gözyaşı ile talan kaldı.
İşte o noktada, ortaya çıkan milli kahramanlarımızdan Kaynarcalı Molla Halit, Karasulu Halit Molla, Adapazarlı Kazım Kaptan ve diğer yörelerdeki
halk kahramanları, önce can ve mal emniyetini sağlamak, sonra asayişi düzenlemek için duruma el koymuşlardır.
İşte bu dönemler kaos dönemleridir! Bu dönemlerin kural ve kaidelerini eşkıya ruhu besler.
Bizim kuşak çok iyi hatırlar.  1960 ve sonrasında hala doğudan eşkıya haberleri, ayaklanmaları ve yol kesme girişimleri gelir idi.
Küçük olmamıza rağmen o yıllar bu eşkıya ruhunun ne istediğini anlamakta güçlük çekerdik.
Daha sonrası yıllarda büyük kentlerde görülen, mafyalaşma, kabadayılık, haraç alma, sindirme, korkutma yoluyla insanların kazanımlarına el koyanların varlığını da çok iyi biliyoruz.
Ve o acı yıllar, sağ-sol çatışmalarının yaşandığı ve büyük acıların yaşandığı yılları unutmak mümkün mü?
Bakınız, demokrasi kurallar rejimidir. Bu kurallara uymadığınız zaman, bu kuralları adil, dengeli, eşit yerine oturtmadığınız zaman, işte orada çürüklük, kokuşmuşluk ve göçük başlar.
İşte Karaman’ın Ermenek İlçesi yakınlarındaki o kömür ocağındaki göçük bu kokuşmuşluğun, çürümüşlüğün, adam sendeciliğin, nemelazımcılığın eseridir!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, olay yerinde dinlediği halktan şikayetlerin aslını öğrenince,’ Niye bize yazmadınız? Niye bizi haberdar etmediniz’ diyebiliyorlar?
Demek ki, ülkenin Cumhurbaşkanı, başbakanı, alt kademelerde görev yapan bakan, vali, kaymakam ve diğer görev üstlenenlere güvensizlik içindedir!
Eğer durumun özeti bu ise, Türkiye daha büyük acılar yaşamaya hazır olmalıdır!
Demokrasilerde, herkes görev ve sorumluluğunu bilecek, ona göre hareket edecek ve alt kattaki gelişmeleri, yolsuzlukları, rahatsızlıkları, önemli başarıları, zenginlikleri ve daha önemlisi adaletsizlikleri amirlerine iletmekle görevledirler.
Demek ki ülkenin çivisi çıkmış!
Bunun diğer bir örneği de Isparta’da yaşanan faciadır! Bir küçük midibüse bu kadar insanı doldurup, yola çıkarsan, seni çıktığın yolda bin bir tehlike bekliyor demektir!.
E ‘kader’  deyip işin içinden çıkamayız! Siyasilerin, konuşmaya gel dimi inanın,’ Maşallahları’ var! Artık siyasiler, hükümetler ve kadroları ‘ Ölü bekçiliğinden’ daha çağdaş çalışma, yaşam ve iş alanları oluşturmalıdırlar. Bir yanda ‘Analar ağlamasın’ diye yeni politikalar oluştururken, öbür yanda halkı ihmal etmek, kendi kaderi ile baş başa bırakmak, başka anaları ağlatmak, Cumhuriyet’e büyük ihanettir.
Siz, kanunlara itaat etmez, mahkeme kararlarını bir kenara iterseniz, o zaman insanlar, toplum size inancını kaybeder!
Bu manada Cumhuriyet’in 91. Yılında iyi düşünüp, elimizi şakağımıza dayayarak, bir muhasebe yapmak her ferdin hakkıdır.
Bakanız, Sakarya’nın o yoksul dönemi yaşayan çalışanları, Sakarya Nehri’ni öküz, manda, at arabaları ile geçmek zorundaydılar. Benim köyüm Alaağaç’tan, bu geçişlerde hayatlarını kaybeden ve ocakları sönen insanlar olduğunu biliyor musunuz?
Yani Cumhuriyet’in o ilk dönemlerinde, Sakarya’nın üzerinde doğru dürüst bir köprü bile yok idi. 
Merak edenler, Adapazarı merkezi içinden geçen, Güneşler istikametinden, Çatalköprü ve Budaklar üzerinden Ormanköye kadar uzanan, o yol üzerindeki tarihi Sakarya Köprü’sünü gidip görsünler.
Cumhuriyet, ülkemizi inşa etti. Büyük ve çetin yollar aştık. Milletçe zenginliğimizi paylaşacağımız, bölüşeceğimiz, refah içinde yaşayacağımız, korku ve endişeye kapılmadan, el ele vereceğimiz, bu günlerde, daha aklı-selim hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Bu vesile ile ellerinde Türk Bayrakları, Atatürk posterleri ile Çark’ta toplanan ve  kent içine kadar yürüyüşe geçen, Cumhuriyet’e sahip çıkanları, buradan saygı ve sevgi ile selamlıyoruz..
Bu Cumhuriyet coşkusunu gelecek kuşaklara iyi anlatabilirsek, gelecek Türkiye’nindir.
Güçlü, bölgesinde söz sahibi bir Türkiye için el ele vererek, Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkarak, daha ileri adamlar atmalıyız.
Bunu başardığımız zaman mutlu olan, kazanan siz, biz ve Türkiye olacaktır.
Saygılarımla