Adım Fahri Tuna. Tuna. Yani bir balkan sevdalısı. Ve medeniyet. Ve de Türkçe.

İki çocuklu bir çiftçi ailesinin büyük çocuğu olarak 1959’da Kaynarca’da dünyaya gözlerimi açmışım. Bana soran olmadı.

Adımı da sormadılar. Büyükbabam, çok sevdiği Fahriye Ablasının ismine hürmeten adımı Fahri koymuş. Adım kaderim olmuş böylece. Bir ömür benimle dolaşıp duruyor ismim de. Ne işi varsa artık benimle.

Daha ilkokula gitmeden iki- üç haneli rakamları toplayıp böldüğümden 'bu çocuk büyüyünce mühendis olacak' dedi birçok kişi. Öyle de oldu. Mesleğim okul öncesinden geldi: Endüstri Mühendisiyim. Kısmetimmiş. Ha unutmadan: Bu kısmet de ilginç bir dost. Öyle biri ki, hep sizinle; arkanızdan gelip duruyor. Vefalı biri yani. Ama bir şartla; sizin kısmetinizse ancak. Yoksa kiminse ona gidiyor.

Deneme, mizah, biyografi, portreler… Kırk yıllık yazı hayatımda yirmi bir evladım - pardon kitabım -olmuş bile. Siz ne ara çoğaldınız böyle, keratalar.

Ha bir de seyyahım. Anadolu ve Balkanlar’da gitmediğim -yaşamadığım, kalbime dokunmayan - şehir yok gibidir. Bazılarını çok seviyorum. İçinde kaybolacak kadar hem de.

Kısmetim yazar olmakmış. Kaderim böyle istedi. Ben rıza gösterdim sadece.

İyi de oldu. Memnunum çok. (Memnun olmasam ne yazar ki.)