— İnsanlar vardır: inanırlar… Neye inandıklarını bilmezler ama sorarsanız inandıklarını söylerler ve doğrudurlar da…
— İnsanlar vardır: aptaldırlar… Ancak ‘aptal’ olduklarını öğrenemeden bu dünyayı terk edip giderler…
— İnsanlar vardır: Allah’ın veli (!) kullarındandır… Bunlar kendi dışlarındaki tüm insanları ‘acınacak varlıklar’ ve birer ‘deli’ olarak algılarlar…
— İnsanlar vardır: her olup bitene ‘kader’ derler… Hâlbuki her ‘Sırrın Sahibi’ şöyle diyor: ‘Biz, her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık!’
— İnsanlar vardır: şeytandırlar… Hattâ şeytanlara bile ‘külâhlarını ters giydirme’ becerisine sahiptirler. Şeytanlar bunlar karşısında sus-pus olurlar.
— İnsanlar vardır: iltifatı ve alkışlanmayı severler… Bilmezler ki alkışlar, kişiler başarılı da olsalar, onların başarılarını perdelerler…
— İnsanlar vardır: orucu kabul etmezler… Ama her Ramazan’da iftar davetlerini hiç kaçırmazlar, hatta kendileri iftar daveti bile organize edebilirler…
— İnsanlar vardır: cimri ve asalaktırlar… Kendilerinin başkalarının sırtından geçinmelerini çok meşru görürler, elleri hiç ceplerine gitmez ve ömürleri boyunca sülük gibi yaşarlar…
— İnsanlar vardır: bir gruba ait olmak, ‘adam’ olmak sanırlar… Hâlbuki adam olmak, ‘omurgalı ve dosdoğru bir duruşa sahip olmak’ demektir. Omurga olmadıktan sonra ne olunursa olunsun hiçbir anlamı da yoktur!
— İnsanlar vardır: yaşanılan hayatı fazla ciddiye alırlar… Ancak, bu fiilî durumu kabul etmezler ve başkalarına, ‘fazla ciddiye almayan bu hayatı, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız’ diye öğütte bulunurlar…
— İnsanlar vardır: aslında insancıktırlar… Bunlar birer ‘insancık’ olduklarının farkında olmaz ve toplum içinde ‘insanmış’ gibi koska koska dolaşırlar… Herkes bıyık altından tebessüm eder de, onlar farkında olmazlar…
— İnsanlar vardır: köylüdürler… Bu ifade onların gerçekten ‘köy çocuğu’ olduğu anlamında değildir. Bu ifade ‘geri kalmış, olgunlaşmamış zekâları ve ilkel davranış biçimlerini’ ifade eden bir tabir olarak ifade edilmektedir.
— İnsanlar vardır: akıllıdırlar… Hatta bunlar öyle inanırlar ki dünyanın ‘en akıllı kişileri’nin kendileri olduklarını sanırlar. Bu hallerine herkes gülse bile, onlar bunun farkında olmazlar ve her türlü yemeğe maydanoz olmaya devam ederler…
— İnsanlar vardır: bukalemun gibidirler… Masanın bir tarafındaki iken gerçekleri görürken, masanın diğer tarafına geçip imkân sahibi olduktan sonra geçici veya sürekli körlük yaşarlar, ta ki bir Molla Kasım gelene ve ‘Kral’ın Çıplak’ olduğunu ifşa edene kadar…
— İnsanlar vardır: yenilgiyi hiç kabullenemezler… Bunlar, cebinde beş kuruşu olmayan garibanların Marlboro alıp, gömlek ceplerinde koyan ve hava atan hallerine benzerler. Karınları aç da olsa kuyruklarını dik tutma en büyük becerilerindendir.
— İnsanlar vardır: câhildirler… Bunlar okumuş-yazmış, hatta kocaman kocaman unvanlar da almış olabilirler… Onların unvanları, sahip oldukları titir ve makamları, kendilerinin ‘cahil olma vasıfları’nı ortadan kaldırmaz. ‘Okumuşun da cahili’ muhakkak ki vardır…
— İnsanları vardır: çok şanslıdırlar, hayatları boyu kullanacak- istismar edecek birilerini muhakkak bulurlar… Ne demişler ‘binilecek merkep bulunduğu sürece, binecek birileri muhakkak bulunur’. Yine ne demişler, ‘sağılacak inek bulunduğu sürece, sağacak birileri her hal u kârda bulunur’.
— İnsanlar vardır: yabancı dil bilenleri çok severler… Bunlar kendileri bilmedikleri halde biliyormuş havası vermekten de acayip bir zevk alırlar. Bunların nazarında ‘yabancı dil bilmeyenler’in, kendileri hariç, hiçbir değerleri yoktur. Bunlardan ne köy olur ne kasaba…
— İnsanlar vardır: yurt dışında unvan alanlara hastadırlar. Bunların vasıfları önemli değildir. Kendileri yurt dışında o unvanları alamadıkları için, bunun ezikliğini ve aşağılık duygusunu, kendilerine göre çok yüksek (!) makamlara gelseler bile, hiçbir zaman üzerlerinden atamazlar…
— İnsanlar vardır: gerçekten samimidirler… Ancak bunlara beklemedikleri makam ve mevkiler verilince, ‘ne oldum delisi’ olur, samimiyetten hemen uzaklaşırlar. Makam ve mevkiler bunları kolaycı zehirler. Hemen kendilerinin bulunmaz birer ‘Hint kumaşı’ oldukları zehabına kapılırlar. Bu tür hastalıkların tedavi imkânı da maalesef henüz yoktur.
— İnsanlar vardır: hayatları boyunca hiç kimseyi beğenmezler… Onlar ‘gökten zembille ya da torba ile düşmüş yaratıklar’ olduklarından kendilerini hep farklı konum ve pozisyonda görürler. Bunlar, kendi dışındaki canlılara ve insanlara ‘makro açıdan’ bakarlar ve onların hepsini birer ‘sinek’, kendilerini de iri birer ‘inek’ olarak görürler.
Hâsıl-ı Vel Kelâm
İnanırlar
Aptaldırlar
Veli (!) kullardandır
Cimri ve Asalaktırlar
Şeytandırlar
Yaşanılan hayatı fazla ciddiye alırlar
İnsancıktırlar
‘Kültürel köylüdürler’
Akıllıdırlar
Bukalemun gibidirler
Yenilgiyi hiç kabullenemezler
Câhildirler
Çok şanslıdırlar, kullanacak birilerini muhakkak bulurlar
Yabancı dil bilenleri çok severler
Yurt dışında unvan alanlara hastadırlar
Samimidirler, samimiyetsizdirler
Hiç kimseyi beğenmezler…
Eee, daha ne olsun ki?
Bundan iyisi Şam’da tatlı…
Teşekkür
İnsanlar vardır; ikiye ayrılırlar. Normal insanlar ve muhasebeciler. Anormal insan olma yolunda ilerliyoruz bizlerde. Allah stresli dünyada stresi minimum, huzuru maksimum noktasında optimal dengeye getirebileceğimiz bir ömür nasip etsin... Teşekkür ediyorum hocam.