Selahaddin Şimşek özdeyişidir, derindir, insanın sadrını genişletir. “Muhtaçlara verdikçe zenginleşir, açları yedirdikçe doyarız. Yoksulların uzattığı avuçlar, hazineyle doludur.”

“Yarın ölecekler arasında o da var” demiş Cebrail. Çağırmış o sahabeyi Hz. Peygamber. Öyle fakirmiş ki, kıyamamış, “Ne istersin?” diye sormuş. “Evlenmek isterim” demiş sahabe. Ne bilsin öleceğini. “Bir de hayatımda hiç tatlı yemedim.” Hemen evlendirmiş onu Rasulullah. Tatlı da buldurmuş. Ertesi sabah cenazesini alacaklar. Ne ölüsü var ne ölesi. Cebrail diyor ki bu defa, “Bugün baktım, kırk yıl daha ömür yazılı.” Çağırmış yine Hz. Peygamber. “Dün gece ne yaptın sen?” Olan bitenden habersiz sahabe “Hiç” demiş, “Kapım çalındı. Zifaftan önce. Bir fakir. Açım, ne versen yerim, dedi. Tatlıyı ona verdim.”

“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (Allah için vermedikçe) asla iyiliğe nail olamazsınız. (Allah'ın size verdiklerinden, Allah için) bir şey infâk ettiğiniz zaman muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.” Âl-i İmran, 92.

Gazetelerde görüyorum, yardım toplamak amacıyla yazılmış ilanları. Karşı değilim. “Yetmez ama evet” vardı ya. “Evet ama yetmez” de var. Bu o işte. Bir fakiri doyurmanın bedeli 6 lira. Sadece iftarda mı yiyeceğiz bu 6 lirayı doya doya, yoksa sahura da artıracak mıyız? Yazmıyor o. Diyanet’e göre kefaret bedeli ne? 7 buçuk. Bu kadar ucuza hangimiz doyuyoruz bilmem. Bilemem. Müslümanların yaşadığı bir dünyada sosyalizmi anlayamam. Kapitalizmi de. Fakat şu dünyada sağcı mı olmak daha doğru yoksa solcu mu olmak diye sorsalar, zorlanırım. Çünkü zulmü gördükçe sol yanım sızlar. Çünkü kalbim soldadır.

“Gördün mü o, dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan. Yoksulu doyurmayı özendirmez o. Vay haline o namaz kılanların ki, namazlarından gaflet içindedir onlar. Riyaya sapandır onlar. Kamu hakkına, yardıma, zekâta, iyiliğe engel olurlar.” Mâûn, 17.

Sağımıza solumuza bin kerre bakasımız gerek! Solculuk dinsizlik midir, karışmam. CHP mi solcudur, soldur, anlamam. Gündelikçi kadının elindeki bezle bakmam temizlik işine. Çıkarcı politikaların yaveleriyle dolduramam ağzımı. Hesap vardır. Sorulacaktır. Kalbin neredeydi, denilecektir. “Allah semadadır, demezse, kafirdir” demiş Ebu Hanife. Sema’dadır, Arş’tadır muhakkak. Sağı solu yoktur Allah’ın. Ama ellerimizin sağı solu var. Sağ ele en çok harcamak yakışır. “Ana babaya. Yakınlara. Yetimlere. Yoksullara. Çaresizlere. Yolda kalanlara.” Kendimizi sağda, sağlamda, sağcı sanırız da solda olan kalbimizin emrini dinlemeyiz. Allah gönlümüze sığacaktır, şahdamarımızdan daha yakındır ama nimetleri ve özgürlükleri gasp ederiz. Hakkı da, halkı da zincirler, parseller, insanların kazançlarının ve özgürlüklerinin yollarını tıkarız. Malları yığar, yığar, yığarız. “Servet çoklarını yoksullaştırmıştır. En acınacak fakir, kalbini kasasına kilitleyen zengindir.” diyordu rahmetli Selahaddin Şimşek. Fakire kefaret sofrası 6 lira, zenginlerin sadece zengin dostlarına iftar menüsü 60. “O mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın.” diyor Kur’an…Ben demiyorum, Mevlana Celâleddin-i Rûmi diyor. "Ser bî zemin, dem bî hevâ”… “Baş yere, kıç havaya.” “Maun’u” vermemek için bahaneler, fetvalar bulanlara, sağını, solunu dolduran “yedu'u'l yetîm”e “ekonomik kumanya” dağıtanlara soruyorum. Kalbinin solda olması boşuna mıdır? Hesabı sağcılardan soruyorum! Kalbim, yalan yok, soldadır.

“Sana sarp yokuşun ne olduğunu bildiren nedir? Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o, yakındaki bir yetimi. Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.” Beled, 12-18. “Sana neyi infak edip vereceğini soruyorlar. De ki "İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır.” Bakara, 215. “Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor?” Taha,71.

Bedir, Uhud, Hendek gazvelerine katıldı Ebu Zer. Tebük gazvesinde gecikmiş, devesinin bitkinliğine rağmen Rasûlullah'ın ardından yürüyerek sefere katılmıştı. “Mesîhu'l-İslâm.” diyor Hz. Peygamber ona. Vefatında geriye harap bir ev ile üç koyun ve birkaç keçi bıraktı o. Hz. Peygamber, “O yalnız yaşıyor, yalnız ölecek ve kıyamet günü de yalnız kalkacaktır.” diyor. Devesi yorgundu ya, hepten yolda kaldı, yükünü sırtlanıp yaya devam etti. Susuzluktan ölecekti. Genişçe bir kaya üzerinde temiz su buldu. İlk yudumda içi cız etti. İleride bir yerlerde Peygamberi susuzdu. Kırbasını içmediği suyla doldurdu. Gelmedi yahut geriye döndü sanmışlar mıdır? “Bir toz bulutu var” dendiğinde Hz. Peygamber, “Gelen Ebu Zer olsa” diyordu. Oydu. Peygamberini görünce susuzluğunu unuttu fakat yorgundu, susuzdu, yere düştü. Rasulullah su istedi Ebu Zer için. Ebu Zer, zayıf ama delikanlı bir sesle dedi ki: “Kendi su kabımda su var.” Hz. Peygamber hayretle sordu: “Peki suyun vardı da neden içmedin? Cevabını yazayım mı, yoksa arayıp bulup kendiniz mi okumak istersiniz? Peki. Sizi o satırlarla ve gözyaşlarınızla baş başa bırakıyorum. Merak etmeyin, ağlamak orucu bozmaz. Erkekliği de!

“Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” Bakara, 262.

Medine de, Mekke de, fethedilmiş bütün kalpler de Ebu Zer kalbiyle fethedildi. Fakirlerin cömert kalpleri fethetti dünyayı. “Fakr, kıymetli ve değerli bir mücevherdir.”di. Hz. Peygamber, "Fakr, övüncümdür. Fakir bendendir." dedi. Servetini bağışladıkça fakirleşti, fakirleştikçe zenginliğine değer biçilemez, yerdeki ve gökteki saltanatına erişilmez oldu. Çünkü o zenginlerle fakirleri kardeş yaptı. O’nu sevdikçe her şeylerini Allah yolunda harcayan Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ebu Zer, gökyüzünün hazinelerinden hissedar oldular. Hakikatin sağı solu yoktur. Eyvallah. “Doğu da Batı da Allah’ındır.” Amenna. Fakat insanın kalbi soldadır. “Kalp para” gibi “kalp” değilse duyguları… İnsanın kalbi eğer gerçekten kalpse… Yoksulun yanındadır. Ne derseniz deyin insanın kalbi soldadır ve hep orada kalacaktır.