Bu defa lafı dolandırmayacağım. Doğrudan diyeceğim söyleyeceğimi.
Bir: Zeki Toçoğlu’ya “Adamın dibisin Toçoğlu” demek, haşa “Adam değilsin Toçoğlu” yahut sümme haşa “Adamın rezilisin Toçoğlu” demek değildir.
İki: Bu satırların yazarı 25 yıldır yazıları yayımlanan bir yazardır ve kesinlikle bir büyükşehir belediye başkanına açıkça ve bu kadar kaba bir biçimde hakaret edecek kadar ahmak da değildir saygısız da.
Üç: Eleştiri hakkını ve gücünü taşımak kadar o hakkı ve gücü korumak da önemlidir ve bunun temel şartı, samimi ve ahlaklı olmaktır.
Samimiyetimin ve ahlakımın gereği olarak Zeki Toçoğlu’ya hakaret etmediğimi, böyle bir niyet ya da amaç taşımadığımı, buna hakkım olmadığını ayrıca bunun haddimi aşacağını açıkça ifade ediyorum.
Niye? İyiliğimden değil elbette! Eleştiri hakkımı ve gücümü elimde tutabilmek için tabii.
“Adamın dibisin Toçoğlu” ne demekti öyleyse?
Gülse Birsel’in son televizyon dizisi “Yalan Dünya”nın karakterlerinden biri Emir Danışman. Sarp Apak canlandırıyor Emir Danışman karakterini. Emir, dizide, kendisine iyiliği dokunan arkadaşına, “Adamın dibisin” diyor. Yani? “Canım kardeşim, sen adamın dibisin” diyor. Kısaltıyor bazen “kardeşim”i de, “Kardo” diyor. “Adamın dibisin” demek, “Dibine kadar adamsın” demek sizin anlayacağınız. Yani “Sapına kadar” yahut “Sonuna kadar” veya “Dibine kadar” adamsın demek.
Peki ben ne demek istedim? Galiba kinayenin de kinayesini yapmış olmalıyım. Yani, “Adamın dibisin Toçoğlu” diyerek “Toçoğlu’nun adamlığıyla” bir meselem olmadığını, meselemin, Toçoğlu’nun bu adamlığı “nerede” kullandığına “itirazım olduğunu” ifade etmişim.
Sanata saygınız, sanatçıya vefanız, kültüre katkınız, eleştiriye tahammülünüz, farklı düşüncelere hoşgörünüz bula bula Necati Mert’i mi buldu ödül verecek? Dediğim budur. Sait Faik Parkı mezbelelik, Sakarya Üniversitesi’nde Sait Faik Enstitüsü yok ama Necati Mert’e fahri doktora cübbesi var! Reva mıdır? Şart mıdır? Kaçırılmaz bir fırsat mıdır? Öncelik midir? Ünal Ozan zamanında da kemalist liberaller tarafından en az şimdiki kadar “kucak”lanıyordu hazret, üzülmeyin! Onun sevgisinin “vefa”ya değil “cübbe”ye olduğunu söylüyorum. Kemalizmle mücadelesinin sizin iktidarınıza denk gelmesi size garip gelmiyor mu? Sorum budur.
Neden benim kinayelerim ille de yanlış anlaşılıyor diye de sormayacağım. Herkesin doğru anladığından eminim. Mesela anayasa konusundaki kinayelerim, Ak Parti’nin yeni ve demokratik bir anayasa yapmasına karşı olduğumdan değil, bunu bir an önce yapmasını istememdendir. Son 23 Nisan resepsiyonuna Tayyip Bey’in Emine Hanım’la birlikte katılmasına en çok sevineceklerden biri olduğumu Tayyip Bey de 2004’te Dolmabahçe’de kendisine aynı kitaptan iki tane imzalayıp hediye ettiğim günden beri bilir. Emine Hanım’a devlet resepsiyonlarının kapılarının kapatıldığı günlerdi. “Neden iki tane veriyorsun?” diye sormuştu da buraya yazmayacağım cevabımı duyunca “Bu kıyağını unutmayacağım!” demişti sayın başbakan. Neyse, ben Zeki Toçoğlu’nun ne demek istediğimi anladığından da eminim.
Buradan, zaten Toçoğlu’nu sürekli eleştirmemi de kullanarak kendilerine ekmek çıkacağını zanneden fitne obezlerine diyeceğim şudur: Fırıncı Mahmut yakınsa ona, değilse Resul’e kadar yürüyeceksiniz hemşehrim. Sıcak sıcak yemeyin ama sonra hamur midenize oturur!
Birilerinin yönlendirmesiyle, birilerinin gaz vermesiyle, birilerinin seni koruyacağına güvenerek yazı yazmaktan çok farklı bir şeydir, sadece samimiyetine ve ahlakına güvenerek yazı yazmak. Sonuçlarına tek başına katlanmayı göze aldığın yazının altındaki imza kıymetlidir ve o imzayı “hakiki okur” mutlaka görür. Ödenekli, sponsorlu yahut kadrolu yazarların yazılarının altındaki “sahibinin imzası”nı gördüğü gibi!
“İyi göremiyoruz” diyenler için büyük harfle de yazayım: “SAYIN TOÇOĞLU, SİZİN ADAMLIĞINIZA LAF ETMEK BENİM HADDİM DEĞİLDİR. SİZİNLE KİŞİSEL HİÇ BİR MESELEM YOKTUR. FAKAT SİZİ, SİZİN SAKARYA’YI YÖNETME BİÇİMİNİZİ ELEŞTİRME HAKKIMI RAHMİ SAK’IN DOSTÇA UYARILARINA RAĞMEN SONUNA KADAR KULLANACAĞIMDAN EMİN OLUNUZ. SAYGILARIMLA.”
Evet beyler, dağılalım lütfen! Sanırım mesele anlaşılmıştır!