Thule ve onun kollarını bu kadar anlatmışken Hz Zülkarneyn den bahsetmemek haksızlık olurdu. Birçok yerde kaynak gösterilip uzay yolculuğunun başlangıcı olarak kabul edilen ve örnek alınan bu mübarek insanı ve muhteşem Kitabımızı daha iyi anlamak düşüncesiyle buyrun…                        

Hz. Zülkarneyn

Hz. Zülkarneyn veya Zü'l-Karneyn (Arapça: ذو القرنين) adı, Kur'ân'da geçer. Allah, ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur.[2] Asıl ismi İskender'dir. Doğuya ve batıya gittiği için İskender-i Zülkarneyn diye anılmıştır. Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes'in soyundandır.

Zülkarneyn kelimesi, Arapça'dır. "Zü" ve "karneyn" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. "Zü", sahip ve malik demektir. "Karn" ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. "Karneyn", karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi, iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir.[4]

Zülkarneyn'in kim oluğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu, eskiden beri tartışmalı bir husus olarak devam etmiştir. Kendisine Zülkarneyn denilmesi, alimler tarafından, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması (emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyla bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlanmıştır.

Zülkarneyn'in kim olduğu hususu da, çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bilindiği gibi Zülkarneyn kelimesi onun esas adı değil, lakabıdır. Onun esas adı hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Birçok kişi, onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiştir. Fakat Kur'ân'da söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyük İskender'in vasıfları birbirini tutmamaktadır. Zülkarneyn, Allah'a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişidir. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yerle bir edecek kadar zalim ve barbar bir insandı.

Bilhassa son devrin alimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn'in İran kralı Kisra (Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra'nın vasıflan, Kur' ân 'da adı geçen Zülkarneyn'in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra'ya, Nûşirevan-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn'in gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır.]

Kuran-ı Kerim'de kıssası, doğuya ve batıya seferleri zikredilmiştir. Zü'l-Karneyn'in doğuya ve batıya gittiğinden İskender olduğuna dair iddialar yaygındır. Zülkarneyn in geçmişte yaşamış biri olduğuna dair birtakım inanışlar olsa da Kehf süresinde bir yere gittiği ve bu yerin sakinlerinin dilinden hiç anlamadığı bahsedilmektedir. O yerdeki insanların hiç gecesi olmuyordu yani hep gündüz görüyorlardı. Zülkarneyn den yardım istediler çünkü Yecüc ve Mecüc onlara saldırıyordu. Zulkarneyn onlardan bir set yapmak için maden ister ve onları bu tehlikeden kurtarır. Bu kıssa Kuran da yer almaktadır ve verilen bu bilgiler akabinde tarihte yaşamış biri olma ihtimali çok düşüktür.

İskender Türe'nin Timaş yayınlarından çıkan kitabı "Zülkarneyn"de bu zatın GELECEKTE yaşayan biri olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır. Kehf süresinde bahsedilen hiç gece olmayan yer ancak iki yıldızlı sisteme sahip bir gezegende olabilir. Ayrıca kara balçıkta battığı söylenen yer ise karadelik çekim etkisine girmiş bir yıldız olması muhtemeldir. Gittiği yerdeki insanların neredeyse hiç bir dediğini anlamıyor olması, onun başka bir ülkede olduğunu gösteriyor.

Zülkarneyn, yaptığı ‘seyahatler' ile Kuran'ın en çok merak uyandıran konularından birisi. Üstelik bunlar, Galaktik seyahatler. Kuran'da Zülkarneyn'in güneşin battığı, güneşin doğduğu yerlere ve "Süddeyn/Seddeyn (iki bulutsu)" arasındaki iki gezegenden birine gittiği yer alıyor.

Merak edilen konulardan birisi de Zülkarneyn'in ne olduğu. Çünkü Zülkarneyn'in bir peygamber mi, bir veli mi, bir melek ya da kral mı olduğu da belli değil. Fakat Türe'ye göre Zülkarneyn'in kim olduğu çok önemli değil. Çünkü Kuran'daki ayetlerde Zülkarneyn'in kimliği değil, yaptığı seyahatler anlatılıyor.

İnternet'te de Zülkarneyn'e ayrı bir yer veriliyor. İnternet'te yer alan ve gerek Kuran'dan, gerekse bazı panellerden aktarılan görüşlerde çoğu kez Zülkarneyn, Hz. Zülkarneyn olarak anılıyor. Ayetlerde Zülkarneyn'e Allah tarafından verilen ‘Sebep' ile ilgili yorumlar da çarpıcı. ‘Sebep' Arapça'da, ‘‘Hurma ağacına çıkmaya yarayan ip...'' Türe, ayetlerde ‘sebep' sözcüğünün ‘‘göğe çıkmaya vasıta şey'' manasında kullanıldığını ifade ediyor. Internet'teki bilgiler arasında, Zülkarneyn'in ‘‘belki de Hz. İbrahim zamanında yaşadığı ve Hz. Hızır'dan ders aldığı'' da yer alıyor.[7]

Zülkarneyn'in adı, Kur'ân'da üç âyette geçmektedir: "(Ey Muhammed), sana Zülkar neyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz yer yüzünde onun için sağlam bir mekan ve orada istediği gibi hareket edeceği yönetim hürriyeti hazırladık ve kendisine (muhtaç olduğu) her şeyden bir sebep verdik (ulaşmak istediği her şeye ulaşmanın yolunu, aracını verdik). O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir kavim buldu. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azap edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın). Dedi: Kim haksızlık ederse, ona azap edeceğiz) sonra o, Rabb'ine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azap edecektir. Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükâfat vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz (kolay işler yapmasını emrederiz, zor işlere koşmayız onu). Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu, öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlara güneşin önünden (korunacak) bir siper yapmamıştık. İşte (Zülkarneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sahip) idi. Onun yanında (daha) nice (hükümranlık) bilgisi (tecrübesi ve vasıtası) bulunduğu biz biliyorduk. Sonra yine bir yol tuttu. Nihâyet iki set arasına ulaşınca, onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn, Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: Rabb'imin beni içinde bulundurduğu (mal ve mülk, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana insan gücüyle yardım edin de, sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım. Bana demir kütleleri getirin. (Zülkarneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurup dağlarla) aynı seviyeye getirince, üfleyin dedi. Nihâyet o demir kütlelerini bir ateş haline koyduğu zaman; getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim, dedi. Artık (Ye'cuc ve Me'cuc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi: Bu, Rabb'imden (kullarına) bir rahmettir. Rabb'imin vaadi ge(lip Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkması, yahut kıyametin kopması gerek)diği zaman, onu yerle bir eder. Şüphesiz, Rabb'imin vaadi gerçektir".

Yemen'de yaşamış olan münzir iskender ile Aristo'nun talebesi olan Makedonyalı İskender'den daha önce yaşadı. Sâlih bir zât olan Zülkarneyn aleyhisselâmı Allahü Teâlâ yeryüzündeki insanlara emir ve yasaklarını tebliğ ile vazifelendirdi. Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü Teâlâ niyazda bulunup; kendisine kuvvet vermesini, insanlar arasında hangi ilim ve adâletle hükmetmesi gerektiğinin bildirilmesini istedi. Allah ü Teâlâ şöyle buyurdu: ''Sana verdiğim vazifeyi yapabilmen için kuvvet ihsân ederim. Göğsünü açarım. her şeye gücün yetecek hâle gelirsin. Anlayışını açar, konuşmanı genişletirim, kulağını açarım, tâ uzaktakileri işitirsin. basiretini genişletirim, çok uzakları görür, her şey nüfûz edersin. Her şeyi sağlam yaparsın. İstediğin her şeyi ihsân ederim. Sana heybet veririm hiç kimse sana kötü gözle bakamaz. Ben sana yardım ederim. Hiç bir şey sana zarar vermez. seni kuvvetlendiririm. hiç bir şeye yenilmezsin. Kalbine kuvvet veririm hiçbir şeyden korkmazsın. Aydınlık ve karanlığı emrine verir, onları senin askerin yaparım. Aydınlık senin önünde yol gösterir, karanlık arkandan seni muhâfaza eder.'' Allahü Teâlâ hazret-i Zülkarneyn'in emrine bulutları ve başka vâsıtaları verdi. Ona ilim ve kudret, insanlar üzerine tasarruf hâkimiyeti verdi. Ayrıca beyaz ve siyah olmak üzere iki sancak ihsân etti. Zifiri karanlık olan gecede beyaz sancağı açınca, ortalık aydınlığa gark olurdu. Gündüz harp ederken düşman askerinin karanlıkta kalmasını arzu ederse siyah sancağını açar, düşman tarafı zifiri karanlık, kendi tarafı aydınlık olur, böylece düşmana kısa zamanda gâlip gelirdi. Her sefere çıkışında önü aydınlık, arkası karanlık olurdu. Çok geçmeden memleketi genişledi. Devleti güçlendi. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bütün dünyâya yaymağı azmetti. Teyzesinin oğlu Hızır aleyhisselâmı kendisine vezir, ordusuna kumandan tâyin etti. Allahü teâlânın emriyle müminlerden meydana gelen ordusu ilk önce batıya yürüdü. Vardığı yerlerde kâfirleri hak dine dâvet etti. İnsanlara iyilik ve ihsânlarda bulundu. İnanmayanlarla harp etti. Batıda meskûn (yerleşilmiş) yerlerin sonuna vardı. Artık karalar bitmiş denizler başlamıştı. Oraya vardığı sırada orada bir kavim buldu. Bu kavim kâfir olup vahşi hayvan derisinden elbise giyerler, denizin dışarı attığı balık cinsinden şeyleri yiyerek geçinirlerdi. Zülkarneyn aleyhisselâm bu kavmi, güzel muâmelede bulunarak hak dine dâvet etti. Kavimden bir kısmı imânla şereflendi bir kısmı ise imân etmekten yüz çevirdi. Zülkarneyn aleyhisselâm inanmayanların üzerine yürüdü ve onları karanlıkta bıraktı.Onlar karanlıkta ne yapacaklarını bilemediler. Sonunda pişman olup tövbe ettiler ve Allahü teâlânın varlığına, birliğine inandılar. Zülkarneyn aleyhisselâm müminlerden kurduğu ordusu ile uğradığı her yerdeki bütün insanları hak dine dâvet etti. Allahü teâlâya imân ve ibadete çağırdı. İman etmeyenler cezalarını gördüler. Yaya olarak Mekke-i mükerremeye gitti ve haccetti. İbrahim aleyhisselâmla görüşüp hayır duasını aldı. Nasihatlerine kavuştu. Daha sonra doğuya yöneldi. Güneşin ilk ışıklarının vurduğu en uçtaki kara parçasına vardı.Zülkarneyn aleyhisselâm orada, yer altındaki mahzenlerde yaşayan kavmi hak dine dâvet etti. Daha sonra kuzeye bir sefer yaptı. İki dağ arasına vardı. O iki dağın yakınında oturan kalabalık bir kavimle karşılaştı. O kavmi de hak dine dâvet etti. Kavmin pâdişâhı Zülkarneyn aleyhisselâmı iyilikle karşıladı ve hediyeler takdim etti. Bütün kavmiyle birlikte hak dini kabul etti. Zülkarneyn aleyhisselâmın iltifatlarına kavuştu. Ye'cüc ve Me'cüc adlı kavimlerin zararından şikâyette bulundu. Zülkarneyn aleyhisselâm o kavimle birlikte Ye'cüc ve Me'cüc'ün zararından korunmak için set yaptılar.

Zülkarneyn aleyhisselâm bir seferi esnasında hiçbir dünya malı ve serveti olmayan, rızklarını sebzeden temin eden bir kavme rastladı. Ayrıca bu kavimde herkes kendi mezarını kazar, her gün mezarını temizler ve ibâdetlerini burada yaparlardı. Zülkarneyn aleyhisselâm o kavmin hükümdarıyla da görüştü. Hükümdar kendilerinin dünyaya önem vermediklerini, âhiretini hatırlamak için de ibadetlerini mezarlarda yaptıklarını anlattı. Zülkarneyn aleyhisselâm Allahü teâlânın yardımıyla, doğu, batı ve kuzeydeki bütün ülkeleri feth edip, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yayma vazifesini tamamladıktan sonra, askerine izin verdi. Kendisi Medine ile Şam arasında Dûmet-ül-Cendel denilen yerde insanlardan ayrıldı. Yalnız Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldu. Vefât etmeden önce yakınlarına ''Ben vefât edince usûlüne uygun yıkayıp kefenleyin. Sonra tabuta koyun. Yalnız kollarım dışarıda sarkık kalsın. Hazinelerimi de katırlara yükleyin'' diye vasiyette bulundu. (Bu vasiyet, Zülkarneyn'in Büyük iskender olduğunu kabul eden kaynaklarda Büyük İskender'e atfedilmiştir. www.gizliilimler.tr.gg Admin notu) Söyledikleri aynen yapıldı. Az bir zaman sonra da vefât etti.Mekke'ye veya Mekke civârındaki Tehâme Dağlarında bir yere defn edildi. İskender-i Zülkarneyn böyle vâsiyet etmekle ''Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hâkim oldum. Hizmetçilerim emrimden çıkmadı. Dünyâyı baştan başa tuttum. Sayısız hazinelerim vardı. Fakat bütün bu dünyâ nimetleri kalıcı değildir. Gördüğünüz gibi mezâra eller boş gidiliyor. Dünyâ malı dünyâda kalıyor. Sizler âhirette de faydalı olacak işler yapın.'' demek istedi. Zülkarneyn aleyhisselâm beyaz-kırmızı benizli, orta boylu idi. Güzel ahlâk sâhibi, Hakka teslimiyeti tam, halkına karşı mütevâzi, alçak gönüllü ve adâler sâhibi idi.Gazâ ve cihâda çıkmakta, beldeleri tâmirde çok gayretli idi. Dünyâ malına rağbet etmez, elinin emeği, alnının teri ile geçinirdi. Bunun için zembil örer kendine, çoluk çocuğuna bu paradan harcar, artanını fakirlere sadaka verirdi. Ye'cüc ve Me'cüc kavminin zararlarına mâni olmak için sed yapmıştı. Sedi rivâyetlere göre Asya'nın doğusundaki mümin Türklerin ricâsı üzerine inşâ etmişti. İki dağ arasına taş ve demirden yapılmış olan bu sed bugünkü Çin seddinden başkadır. Kur'ân-ı kerimin Kehf sûresi :83-98. âyet-i kerimelerinde Zülkarneyn aleyhisselâmla ilgili haberler verilmektedir. Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem de buyurdu ki:

«İsmini duyduğunuz kimselerden yeryüzüne dört kişi mâlik oldu. İkisi mümin ikisi kâfir idi.Mümin olan ikisi Zülkarneyn ile Süleymân (aleyhisselâm) idi. Kâfir olan ikisi de Nemrûd ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak yeryüzüne benim evlâdımdan biri yâni Mehdi mâlik olacaktır.»

Yüce Allah, Hz. Süleyman'a çeşitli ilimler lütfetmiştir. O, Allah'ın dilemesiyle cinlere ve şeytanlara hükmetmiş, kuşlarla konuşmuş, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duyabilmiş, rüzgar ve bakır madeni onun emrine verilmiştir. Bunların her biri Hz. Süleyman'ı diğer insanlardan ayıran mucizevi özelliklerdir. Hz. Zülkarneyn için de Kuran'da, “İşte böyle, onun yanında “özü kapsayan bilgi olduğunu” (veya yanında olup-biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.” (Kehf Suresi, 91) şeklinde bildirilmektedir. Ayetten de anlaşıldığı üzere Hz. Zülkarneyn Allah'ın ilim verdiği kullardandır. (Hz. Mehdi de aynı bu iki kutlu insan gibi çok özel ilimlere sahip olacaktır.)

Bazı alimlerin rivayetine göre, Yahudilerden birkaç kişi, Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelerek Zülkarneyn'in kim olduğunu sormuşlar. Bunun üzerine bu âyetler nazil olmuştur.[10] Diğer bir rivayette ise, Mekkeliler kitap ehli olan Yahudilere adam gönderip Hz. Muhammed (s.a.s)'i çetin bir sınavdan geçirmek için, birkaç soru hazırlayıp göndermelerini istemişlerdi. Onlarda şu üç şeyden sormalarını tavsiye etmişler: Ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn Bunun üzerine ilgili ayetler inmiştir.

Yukarıda meali sunulan ayetlere göre, Zülkarneyn'in bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür. Zülkarneyn, üstün yeteneklere, geniş kudret ve imkanlara sahipti. Bilgili, kültürlü, dünya coğrafyasının önemli bir kısmını bilen ve ilâhî yardıma mazhar olan bir kişiydi. Zalimlere hadlerini bildiren, onları cezalandıran, ahiret gününe kesin bir şekilde imân eden, ona göre hareket eden ve iyi ahlaklı dindar toplumları himâye eden bir zattı.

Zülkarneyn, Hakk'a karşı teslimiyet gösterir, her şeyi ilâhî emrin istikâmetine çevirmeye çalışırdı. Hz. Ali'ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah'ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah'ı sevmişti.[9][2]

Kaynak: http://gizliilimler.tr.gg/Hz-.--Z.ue.lkarneyn.htm