İki haftadır devam eden hikâyelerime biraz “dur” diyorum. Sebebi, maalesef bizim ülkemizin için yıllar sonra uygulanabilecek bir fikrin aklıma düşmesi. Yıllar sonra dememin nedeni o seviyeye gelebilmemiz için kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor olması. Bu fikir gelişmiş ülkelerde uygulanıyor mu bilmiyorum ama değerlendirilmesinin yararı olur zararı olmaz.
  Aklıma düşen fikri söylemeden önce art niyetli olmadığımı kanıtlamak için derinlere inmeden sadece üç konu başlığını yazmam yeterli olur sanırım. Halkımızın uzaylı görmüş bakışları, yolların, kaldırımların ve binaların çıkardığı zorluklar ve doğal ihtiyaç olan tuvalet sorunu…
  Saydığım zorlukları tamamen aşınca belki benim önerime sıra gelir. Ama yürek şimdi de susmak istemiyor işte bu yüzden dilim anlatacak, kalemim yazacak fikrimi… Ben görürüm veya göremem bilmiyorum ama umarım çok da uzaklarda yaşanmaz önerim.
  Yazımı baştan okuyunca fikrimi söylemekte geciktiğimi kabul ediyorum ama biraz daha izin rica ediyorum ve fikrin aklıma nasıl geldiğini anlatmak istiyorum. Benim vaktim bol olduğu için ulvi düşüncelere dalar ve anket yaparcasına kendime sorular sorarım. Bir sorum ise şuydu. Şifa bulmak dışında ne dilersin hayatta?
  Cevabım “dünya barışı” olmadı tabi ki. Yalnızken o samimiyetsizliği yapmanın hiçbir anlamı yok, canlı yayındayken belki daha sevimli gözükebilir. Benim ki biraz bencilce bir istek belki ama dost isterim diye geçirdim içimden. “Hemcinsim” olan ve aramızda “kuşak farkı olmayan” biri olsa gerektiğinde evime gelebilse, dışarıya çıksak, aileme anlatamadığımı ona anlatsam hatta ilişkimiz ilerlese o da bana derdini anlatsa…
  Hizmetçi veya bakıcı tabirini asla vermek istemem bu kişiye. Hizmeti görmek anlattığım şeyden çok farklı. Hizmet aileler tarafından veya en kötü bakım evlerinde karşılanır. Benim istediğim bunu birkaç adım ötesine götürebilmek ve eve mahkûm kişiyi kendi istekleri doğrultusunda sokağa taşımak.
  Hayat filmlerdeki gibi olmuyor maalesef. Fransız yapımı The İntouchables ve Türk yapımı Tamam Mıyız filmlerinde anlattığım gibi bir hayat sağlanmıştı. Ama birinde para diğerinde ise ortak sorunlar buluşturmuştu can dostları birbirlerine. Hatta rüyada tanışmışlardı kahramanlarımız Tamam Mıyız filminde… Ve maalesef her engelli ne o kadar zengin ne de rüyalarda görünüyor ve tanışılıyor…
  İş güç telaşı kardeşlerin, arkadaşlarının bu düzeni yaşatmasını engelliyor maalesef. Bunda hayıflanacak ve kızacak bir şey yok çünkü her insanın yaşamını sürdürebilmesi için günün belli bölümde çalışması şart bittabi. Devletimiz işi gücü bu olan kişiler yetiştirse, eğitse ve çalışmaya başladığında maaş bağlasa, ne kaybeder?
  Devletimizin engelli insanların sağlık sorunlarında mesuliyeti olduğunu unutmamak gerekir. Psikolojik desteğin de sağlık alanına girdiğini umarım bir gün anlaşılır ama bu cümleleri yazarken zihnimde yankılanan “bu kör halinle sana iş vermişiz” ve “engellileri adam yerine koyduk” söylemleri bu ihtimal için umudumu azaltıyor…
  İki haftadır hikâyelerimi yazdıktan sonra en sona tamamen hayal ürünüdür gerçekle ilgisi yoktur ibaresini ekliyorum. Bu hafta da isteklerim tamamen hayal ürünüdür ama umarım bir gün gerçeğin ta kendisi olur. Ebeveynler der ya ben yaşayamadım çocuğum yaşasın diye benzerini ben söyleyerek noktalıyorum yazımı. Ben yaşayamasam da gelecekteki benzer kaderi yaşayan kardeşlerim yaşasın… Allah’a (c.c.) emanet olun…