Sevgili okurlar,
Bu Pazar da sizlere farklı gerçeklerden söz etmek istiyorum. Bunun nedeni elbette bugün ‘elmalar ile armutların’ karıştırılmış olmasıdır! Yani ‘sap ile samanın’ karıştırıldığı yerde, gerçekleri öğrenmek bu kadar zor mu?
Hayır!
Ama, eğer tarafsanız, yani körü körüne taraf ve menfaatlerinizden ötürü bir yere iple değil, zincirle bağlıysanız, durum değişiyor. İşte o zaman bilgi, gerçekler ters-yüz edilebiliniyor!
O nedenle bilgiye, ama bilgiye, bir yolunu bulup ulaşmalıyız. Yüce dinimizde de o mesaj açıktır. ‘Oku’ diye başlayan ilahi emirler, ‘ İlim Çin’de de olsa, gidip alınız’ ile taçlandırılır..
O zaman bilgiye ulaşanlar, o hazzı farklı bir şekilde yaşayacaklardır. Ama devir buna müsaade ediyor mu?
Orasını sizlere bırakıyorum.
Bakınız, siyasi irade adına yapılan bir açıklamada, ‘Onuncu Yıl Marşı’ ile ilgili açıklamalar basına yansıdı. Burada aslında sözü edilen ‘ Demir yolları’ ile ilgili açıklamalardı.
İki de bir ‘siz ne ördünüz? Taş üstüne taş bile koymadınız? Demek neyin nesi? Bu tür açıklamalar ile kamu bilgilerini ters yüz eden, vatandaş aklı ile alay eden zihniyetlere karşı, hepimiz savaşmalıyız. Bunu bilgi adına yapmalıyız. Gerçekler adına yapmalıyız.
Bakınız, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde yapılan demiryolu ağı ile ilgili bilgiler Ulaştırma Bakanlığı arşivlerinde duruyor. Merak eden gider, bulur, araştırır gerçek rakamlarla yüzleşir. Ama, ’beni ilgilendirmiyor, ben bu güne bakarım’ derseniz, o başka!
Sıkı durunuz, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan demiryolu ağlarını, maalesef değişen politikalar nedeni ile 1958 yılından sonra yapamamışızdır!.
Son iktidar döneminde ise, değişen dünya şartları ile demir yolu ve hızlı tren projeleri hız kazınmıştır.
Takdirle karşılanacak bir durumdur.
Ancak geçmişi karalamanın alemi yoktur!. Buna rağmen bile Cumhuriyet dönemindeki imkan ve kabiliyetlerle, yani mühendislik bilgileri ile yapılanları hala yapmış değiliz.
Siyaset makamı, elindeki bilgilere bile inanmıyorsa, o başka! Ama bizim milli hafızamız yanılmaz!
Gerçeklerden utanmayınız, gerçekleri öğreniniz!..
Öğrenmek ayıp değildir ya!
* * *
Sevgili okurlar,
Ggeçtiğimiz hafta, size İstiklal Savaşı yıllarındaki ‘kaostan’ söz ettim. Bu pazarda biraz Cumhuriyet dönemi Sakarya’dan söz edelim. Hafızamızı tazeleyelim. Bugünün gençleri bilirler mi bilmem! Ama bilmiyorlarsa öğrensinler. Eski Ankara İstanbul kara yolu Adapazarı merkezinden geçerdi. Bu yolun en önemli bölümü ise, taa Ormanköy’den başlayıp, kent merkezine kadar uzanan ve oradan İzmit Caddesi’nde son bulan parke taş yol idi.
Hatırladınız değil mi?
Bu yolun geçtiği güzergahta ki köyleri de mi hatırlamadınız!?. Çatalköprü, Budaklar ve diğer yerleşim alanları. Yolun iki yanı sığ bataklık ve dışbudak ağaçları ile kaplı. Yöre halkının bugün olduğu gibi en büyük geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Çatalköprü’de ‘sucuk’ imalatı yapan aile sayısı da çok önemli. Manda yetiştiriciliği en cazip gelir kaynağı idi.
Elbette bu yolun, bu güzergahın daha da öncesi var. Özellikle manda ve öküz, at arabaları ile Ada pazarına gelenlerin, Sakarya Nehri’nden geçmek için, akla karayı seçtiği ve Sakar’ın sularına kapılıp gittiği yıllar!
Nereden nereye?
İşte bu güzergahta, Sakarya’nın amblemi konumundaki Sakarya Köprüsü’nün, resimlerdeki şeklini gözleriniz önüne getiriniz..
Hala, bazı köylerde ilkokul bile yok. Cumhuriyeti kuranların, büyük özveri ve cabası ile kuruluş hızlandırılıyor..
1954 Yılında Sakarya il oluyor..
Yani elde avuçta yok! Ama Cumhuriyeti taçlandıranlara ayıp etmeyelim! Tarihi gerçekleri çarpıtmayalım. O eski yılları, küçüklere, yeğenlerimize, torunlarımıza, gençlerimize doğru anlatalım.
Biz halkız!
Biz o yılları yaşadık!.
Pancar, patates, mısır tarlalarında çile çekenlere ayıp etmeyelim!..
Benim neslim, Akyazı’da lise olmadığı için başka kentlere okumaya giderdi.
Çocuklarını ABD ve diğer ülkelerde okutanları kıskanmıyorum.
Bu bir imkan meselesidir. Bugün Sakarya’nın eğitim konusunda geldiği nokta ortadadır..
Eğitimde Sakarya’nın yaşayan hafızası Sevgili öğretmenim Abdullah Çelik’tir. O’nun bir dönem arkadaşlarını Brüksel’de ağırlamanın onurunu yaşamış bir eğitimci-gazeteci olarak şunu söylüyorum ki, kimse bu ülkeye kendi kesesinden, aile bütçesinden bir şey katmıyor.
Bu ülkenin zenginlikleri bir, bir satıldı!. Bu ülkenin vatandaşları muntazaman vergilerini veriyor.
Siyaset makamına getirdiklerimiz, ülkenin imkan ve kabiliyetlerini elbette en iyi şekilde kullanacaklardır.
‘ Ben yaptım, ben ettim’ ile kimse, kimseyi kandıramaz!..
Vatandaş siyasi iradeyi, ‘vekil’ olarak, ülke imkan ve kabiliyetlerini, en iyi şekilde ülke ve millet yararına kullansın diye seçiyor, iktidara getiriyor.
Kimse ilah değildir!
Kimse bulunmaz değildir!
Kimse üstün yaratılmış da değildir!
Kimse sultanlığa özenmesin!
Herkes söylediğinin farkında olacak! Cumhuriyet’e sövmek, geçmişi aşağılamak, küçümsemek, kimseye yarar getirmeyeceği gibi, ülkeye de fayda sağlamaz.
Asıl olan ülkeye hizmettir!
* * *
Sevgili okurlar,
Günlerden bir gün Akyazı İlçesi Alaağaç Köyü’nde hummalı bir çalışma var. Köy Korucusu Yusuf Patır(Vup Yusuf), ev, ev gezerek, Muhtar Ahmet Yalçın’ın bir duyurusunu paylaşıyor.
Karaçalılık Köyü sınırından başlayan ve köy içinden geçerek, Akyazı Atatürk İlkokulu yanında biten, köy yolu imece usulü ile çakıl kaplanacak.
Muhtar Ahmet Yalçın, her evden bir kişinin, bu imece çalışmasına katılmasını istiyor.
Köyde bulunan üç beş traktör geliyor, Köy içinden geçen Kanlıçay yatağından çakıllar traktör kasalarına dolduruluyor ve köy içindeki batak, geçit vermez, çamurlu yola seriliyor..
Daha 14 yaşında bile değilim. Babam Hakkı Cinal(Çavuş, merhum) evde yok. Ağabeylerim Mustafa Cinal, Mehmet Cinal ile Amcaoğlu Ahmet Cinal(Merhum) gündelik işlerinde. Kardeşim Ali Cinal terzilik mesleğini icra ettiği İstanbul’da.. Küreği kaparak, bu imeceye katılıyorum. Elimde kürek ile beni görenler şaşırıyorlar. Evdeki büyükleri merak edenler var. Ve o küçük ellerle traktör kasasına kürek dolusu, çakılları fırlatmaya başlayınca, kimse ses çıkarmıyor.
Gün akşam olduğunda, yolların çakıllı kaplanmasının mutluluğu köyde yaşanıyor.
Eve döndüğümde gizlediğim ellerimin patladığını gören anneceğim üzgün!.
Kalem tutan ellerim kan içinde..
Unutulmasın ki, bu yollar, bu köprüler, bu demir ağlar, bu fabrikalar kolay dikilmedi..
Bizlere, babalarımız gemicikler alamadı! Ama bizlere, vatan, ülke, millet, bayrak sevgisini iyi öğretti..
Kişisel menfaatlerin, ülke menfaatlerinin önüne geçemeyeceğini tembihledi..
Yani bizler, ne hafızasız, ne geri zekalıyız!
Altın ve döviz borsalarına, yatıracak paramız olsa, gereğini yapardık! Kimse, bizi kandırmaya kalkmamalı! Herkes attığı adımı, söylediğinin farkında olmalı..
Bizler, o kuşak, o nesil, köye ilk elektrik geldiğinde, sabaha kadar uyumayanlardandık!
Ne haber!
Bilgi yarışmalarında, tuğla ocaklarında, okul harçlığı kazanmanın peşindeydik.
Öyle küçük yaşta milyonerlik bizim nesile nasip olmadı..
Ama bizler, insanlık adına aya ilk ayak basanları alkışlayanlardandık..
Jules Verne’in ‘ayağa seyahatini’, Yakup Kadri’nin ‘Yaban’ romanını anlamaya çalışanlardandık..
Uzatmayalım;
Ülkenin tüm zenginlikleri satıp, ahkam kesmenin alemi yok!
Bataklıkta biten kamış,
Dalında olur mu yemiş?
Gör mevlaya neler demiş?
Sır aşikare olur mu?
(Aşık Deryami)
Unutmayınız, iki kişinin bildiği sır değildir!