TDK sözlüğün de “Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle süründürmek için denenen her türlü yol ve bu amaç için kullanılan yazı, resim, film vb.dir”
Reklam konusu ticaretin üretim kadar önemli konularındandır. Reklamsız hiçbir meta yoktur. Böylece reklamlar hukukun ve ticaretin alanında her geçen gün önem arz etmektedir.
Reklamcılık, keşif gibi değer kazandıran bir alandır. Reklam her türlü uygulamadan ve kontrol dan bağımsız mıdır? Reklamların toplumun değerleriyle örtüşmediğinde ne yapılması gerekir? Muhafazakâr TV kanalları açık saçık film oynatmazken, aynı tarzda reklam filmini izlettirmekte sakınca görmemeleri neye bağlıdır?
Evet, sıradan bir dondurma ya da patates cipinin reklamının kadınla değil, cinselliği tercih eden ve ettiren sıradan bir kadınla yapılması ne gibi sonuçlar doğurmaktadır. İslam itikadının ve fıkhının bu reklamı yapan firmalar ve bu reklamlı metadan alış veriş yapan bizlere söyleyecek bir hükmü/fetvası yok mudur?
Bu reklamı ürününün tanıtımı ve satışı için veren firma, reklamı seçen firma ve oyuncuları, reklamı yayınlayan medya ve o reklamlı maldan alan bizler hep masumuyuz? Ya da müteselsil sorumlu ve suçlu muyuz?
Unutmayalım ki her kes gücünün yettiğinden sorumludur. Ben üretici değilim sadece alıcıyım. Tüketiciyim demek bana doğru gelmiyor? Zira kulluk tüketmek değil, Salih amel icra etmektir. Ben bir malı satın alırken aynı zamanda onu reklamını da satın alıyor ve reklam değerini de satıcıya ödüyorum. Belki zaruretler alımı mubah kılabilir. Fakat her tercih zaruret değildir.
Zaten reklamın tarifinde ki “her türlü yol” açıklaması bu ikilemi ortaya koymaktadır. Reklam yolsuzluk demek olmadığı gibi, yoldan çıkmak da olmamalıdır. Dükkânların vitrinlerinden gazete sayfalarına, televizyon camından şehir panolarına kadar her fırsat bir reklamdır.
Sonuç dondurmasız, cipsiz yaşamak bu nahoş reklamlara güç vermekten daha hayırlıdır, eğer bilirseniz?
“Zalimlere meyletmeyin, ateş size dokunur” (Hud suresi)
YETMİŞ YAŞINDA HEMDE AĞAÇ ÜZERİNDE
O din görevlisi emeklisi ve çiftçi oğludur. Köyde oturur ve köyde yaşamayı zevke dönüştürür. O eve geldi mi bahçesinde ki tavukları, kazları civcivleriyle beraber tören alayı gibi onu karşılamak için kapıya koşarlar.
Her gün iki cüz Kur’an okur ve namazı cemaatle kılmayı itiyat etmiştir. Kendinden emin, vakur ve mütevazıdır. Evi meyve bahçesinin içindedir. Çeşit çeşit meyveler çimle dayalı döşeli bahçenin özel süsüdürler. Küçücük bir sebze bahçesi de vardır.
Aklına bir dostu gelir ve telefon eder, davet eder. Sebebi mi erik ikram etmek içindir. Eriği ikram ederken kirazın, hurmanın, elmanın ve diğerlerinin tarihlerini de vererek davete yenisini ekler.
Ve bu zat misafirine erikten önce bir kahve ikram eder. Sonrada erik ağaçlarının yanına varır ve yüksekçe üç metre boyunda ki merdiveni kendisi taşır ve ağacın kenarına yerleştirir. Merdivenin bir kenarında misafiri diğer tarafında ise kendisi ağaca doğru yükselirler. Sonra ise ev sahibi zat, misafirine siz yorulmayın ben toplarım der ve kendisi bir galon eriği yüksünmeden hem de irilerinden olmak üzere toplar.
Ağacı eken, bakımını yapan, ikrama davet eden, kendi eliyle ağaçın üzerinden erikleri toplayan ve ikram edip, diğer meyveler için daveti yenileyen insanlarımız hala var, müjdeler olsun. Onlar sünnet yaşamının gerçek örnekleridir.
Yorulmayan, sitem ve minnet yüklemeyen, güler yüzlü insanlarımızın varlığı insanlığın iflas etmediğinin şahitleridir. Güzellikleri de görmek gerekir. Ellerinden öper, dua ve saygılarımı sunarım.
Cenâb-ı Hak "Ağaç diken herkese ve diktiği ağaçtan çıkan meyve kadar mükâfat ve sevap takdir ve ihsan eder " (Tecrid-i Sarih Trc/VII, 122)
"İslâm câmiasında ağaç diken bir müslümana o ağaçtan yenilen mahsul onun için sadakadır Yine o ağaçtan çalınan meyve da onun için sadaka olur. Vahşi hayvanların yediği de o kimse hesabına bir sadaka olur Kuşların yediği de sadakadır Her insanın ondan yiyip eksilttiği mahsûl de onu diken müslümana âit bir sadakadır " (Tecrîd-i Sarîh Trc VII, 122)
Başka bir hadis-i şerifte sahâbeden Câbir (ra) şöyle demiştir:
"Ümm-i Mabed yahud Ümm-i Mübeşşir el-Ensâri'ye kendisine âit hurmalıkta iken Rasûlullah (sas) yanına gelip şöyle buyurdu:
- Bu hurmalığı kim tesis etti? Müslim mi, kâfir mi? diye sordu Kadın:
- Müslim, diye cevap verdi Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
-Bir müslümanın diktiği ağacın meyvesinden, ektiği ekinin mahsûlünden herhangi bir insan, veya herhangi bir canlı yerse, o meyve, ağacı diken müslüman için sadaka olur, buyurdu (Tecrîd-i Sarîh Trc,VI I, 123)
Bir gün meşhur sahâbilerden Ebü'd-Derdâ Şam'da ağaç dikerken kendisine biri uğramış ve bu durumu garipseyerek:
-Vay, sen Rasûlullah'ın (sas) yâri ve hem demi olduğun halde ağaç mı dikiyorsun! Demişti Ebü'd-Derdâ da:
-Dur, acele etme! Ben Rasûlullah'ın: "Bir kimse bir ağaç diker o ağaçtan bir insan yahut Allah'ın mahlûklarından herhangi bir mahlûk meyva yerse, bu meyva ağacı diken kimse için sadaka olur," buyurduğunu işittim, demiştir (Tecrid-i Sarîh Trc VII, 123)
-----------------------------------------------------------------
KALEMİNE SAĞLIK AZİZ DOST
Değerli hocam; idari, siyasi hiç bir iradenin sorma tevazuu ve cesaretini göstermediği bir alanda, anketin ötesinde özeleştiriye ve gelişmeye açık bir görüş talebi olarak okuduğum sorularınız için öncelikle teşekkür ederim.
1- NASIL BİR İMAM İSTİYORSUNUZ?
Bir imam, herşeyden önce “hoca” kimliği ile öne çıkması lazım. Toplumumuzda saygı ve hürmetin, bir cami imamı kimliğine nazaran, görevli bile olmasa “hoca”, dahası “hocaefendi” niteliğine olduğu bir gerçekliktir. “Hocaefendi” vasfı ise asgari ilmiyle amil olma şartına bağlıdır. Bununla beraber her başkandan, her liderden, her öncüden kendi sorumluluk alanı içinde yetkin ve etkin, sosyal ve mütevazi olması beklediği gibi imam için de benzer beklentilerden fazlasıyla söz edebiliriz. Ancak bunun zorluğu kesintisiz bir sorumluluğu gerektirmesindedir. Yalnız görev alanı ve mesai zamanı ile sınırlı olmaması, yaygın algı ile imam kimliğinin çok daha üzerinde öncü ve model olma vasfı, peygamberi sorumluluklara varis olma, bu görevi daha da çetin kılmaktadır. Zaman zaman kürsüden de ifade ettiğiniz gibi, bir elçi olarak peygamber, bir öğretmen olarak peygamber, bir lider olarak peygamber, bir arkadaş, bir komşu, bir baba, bir dede, bir kayınpeder olarak peygamber… şeklinde toplumun her kesimine yönelik çarpıcı örneklemeleriniz, bir imam / bir hoca için şüphesiz hepsidir. Bir bütün olarak imam peygamber! Mevlam size kolaylıklar versin, Mustafa hocam.
2- NASIL BİR MÜEZZİN İSTİYORSUNUZ?
Asgari imam olma vasfının yanında iyi bir musiki eğitimi almış olması bir müezzinden öncelikli beklentimdir. Günde beş kez dinlediğimiz ezan-ı muhammedi’nin sıradanlaşmasıyla, işitilmesi ve fakat kalplere nufüz etmemesinin önündeki perdeyi, yalnız ciğerleriyle değil yürekleriyle de ezan okuyan müezzinler kaldıracaktır diye ümit ediyorum. Böylesi müezzinlerin, sevgili peygamberimizin-aleyhisselam- mazhar oldukları iltifatlarına da gıbta ediyorum.
3- NASIL BİR VAİZ İSTİYORSUNUZ?
Toplumun önceliklerini tesbit kabiliyeti olan, amel ve eylem kadar imani zaaf ve hastalıklara da önemle değinen, dinleyici kitlesinin ortalama anlayış seviyesine inmeyi becerebilen, sahih bir din bilgisine her vesile ile vurgu yapan, sokaktan, caddeden, çarşıdan, esnaftan, tüccardan, işçiden haberdar, toplumdan kopmamış bir vaizin daha etkili olacağını düşünüyorum.
4- NASIL BİR KUR’AN KURSU VE HOCASI İSTİYORSUNUZ?
Kur’an kurslarımızın her şeyden önce fiziki ortamlarının en üst düzeye çıkması gerektiği kanaatindeyim. Sınıflarıyla, yatakhaneleriyle, sosyal alanları, spor salonlarıyla… Elbetteki mezkur beklentilerimin önündeki en büyük engelin kaynak sorunu olduğunu biliyorum. Ancak bu, gerçekleri yüksek sesle ifade etmeye engel olmamalı.. İnanıyorum ki, bu sorunun aşılması ile öğrencilerimiz kadar, sayıları her geçen gün artan bay/bayan öğretmenlerimiz arasında, her yönüyle rekabetin artmasıyla zamanla da ideal ve nitelikli hocaları öne çıkaracaktır.
5- NASIL BİR DİN DERSİ ÖĞRETMENİ İSTİYORSUNUZ?
Din dersi öğretmenlerinin bir meslek dersi öğretmeni gibi algılanmasının önüne geçilmesi, olumsuz örnekliklerin yaşanmaması, eksik ve yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmesi amacıyla, bir din dersi öğretmeninin söylediklerinin davranışlarıyla birlikte değerlendirileceğinden oldukça seçici davranılmasını umuyorum. Bu konuda, tercihli ders mantığı ile öğrencilere dilekçe şartı koyan idare, öğrenci velilerinin istedikleri hocanın derse girebilmesi imkanını da sunması gerekir.
6- NASIL BİR CAMİ VE KURS DERNEĞİ İSTİYORSUNUZ?
Nasıl bir cami? Her şeyi ile “cami”. Mescidiyle, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilen bütün sosyal alanlarıyla.. Doğallığını her halde kıyamete kadar yitirmeyecek olan taş yapısıyla, yeşil alanının içinde kaybolan bir cami. İnsanların evlerinde bulamadıkları sukünu içinde bulabilecekleri, daha ilk günden temelleri ihlas ile atılmış bir cami.. Cesametinin vakarla, heybetinin tevazuyla harç olduğu bir cami.. Çağın hızlı yaşamının yorduğu ruhların kendilerine gelmek için durdukları, din-lendikleri… Nefislerin kalabalık caddelerdeki yalnızlıklarını gidermek için Rableriyle buluşabilecekleri bir cami.. Her köşesinin sair zamanlarda talebedenleriyle hocalarının buluşmasına şahid olduğu, halılarında alın izlerinin olduğu bir cami.. Sığınak!
Dernek deyince! Bir vakıf sorumluluğunda camiyi üstlenmiş bir takım olmalı. “Onbir” kişi de olabilir! Her birinin görev sorumlulukları belli, tam bir takım ruhuyla hareket eden, yalnız yüzü cemaate değil Beytullah’a dönük bir takım olmalı. Özellikle, ne kürsüyü ne de mimberi yardım talepleriyle yıpratmaktan kurtaracak beceriklilikte bir takım. Camilerin doğal olarak bitmeyen ihtiyaçlarının düzenli akar sağlayan yatırımlarda bulunmaları bu anlamda bir çözüm olabilir.
Vesselam. Sıhhat, afiyet ve çalışmalarınızda muvaffakiyet dualarımla… Abdülkadir Dinç