Hacı Bayram-ı Veli. Anadolu’nun manevi koruyucusu kabul ediliyor. Ankara’lı. Necip Fazıl'ın mürşidi Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin de kabrinin bulunduğu Solfasol (Zü’l-Fadl) köyünde doğmuş. Asıl adı Numan.

Mürşidi, Ebû Hâmid Aksarayî. Meşhur adıyla, Somuncu Baba. Somuncu Baba, içeri hamur atmadan habire sıcak ekmek çıkardığı bir fırını varken, Bursa Ulu Cami açılışında, istemediği halde, Fatiha Suresini yedi ayrı tefsirle okuduğu meşhur hutbeden sonra, Ulu Caminin üç kapısından da aynı anda çıkıp Bursa'yı terk ediyor. "Sırrımı açığa çıkardınız" diyor. Şöhrete tahammülü de yok ihtiyacı da. Kuş uçmaz kervan geçmez bir köşeye çekiliyor.

Karşılaşmaları Kurban Bayramı’na rastladığı için, Somuncu Baba, "Bayram" ismini veriyor Hacı Bayram Hazretlerine.

Hazret, Ankara’da halkı manevi halkasına katıyor. Nakşibendilik ve Halvetiliği birleştiren tarikatinin silsilesi Beyazıt-ı Bestami’ye ulaşır.

Sultan II. Murad bağlılarının sayıca artmasından endişeleniyor. Tanıyınca da vatanseverliğinden ve dünyaya karşı zerre miktar beklenti taşımamasından dolayı Hacı Bayram-ı Veli’ye içtenlikle bağlanıyor.

İstanbul'un fethi hakkında, "Fetih bu kundaktaki çocukla bizim köseye kısmettir." dediğini biliyorsunuz. Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin Hazretleri de müridlerin biri.

"Erenlerin başı".

"Şeyhü’-r Rum".

"Anadolu’nun hamisi".

"Devletin koruyucusu".

 "Ahi Sultan".

Doğuyla Batıyı. Doğayla duayı. Akılla kalbi. Bilimle dini. Medreseyle tasavvufu birleştirmiş, Anadolu’da dil birliğinin sağlanması için Türkçe eserlere emek vermiş, tıpkı Tapduk Emre ve Yunus Emre gibi Arapça yerine Türkçe yazmış, söylemiş, halkın anlayacağı dilden Allah aşkını anlatmış bir gönül eri. Erler eri, gönüller sultanı.

"Kimin gönlünü kırsam benden yüz çevirir fakat seni devamlı kırarım da yine beni terk etmezsin" diyerek Allah'a seslenen Harakani Hazretleri başta olmak üzere Horasan Erenlerinin yolu hakkında çok az şey biliyoruz.

Harakani Hazretleri Kars soğuğunu gönüller şenliğine çeviren bir zirve. "Türkmenistan’dan Şam’a kadar, birisinin eline diken batsa acısı benim acımdır.” demek herkesin harcı mıdır?

Ne değişti? Anadolu'nun derdi de çaresi de bin yıldır değişmedi. Fakat biz, ne Mevlana Hazretlerinin Yunus Emre Hazretleri için ne dediğini biliyoruz ne de Hacı Bektaş Hünkar'ın Tapduk Emre'ye Yunus Emre için ne söylediğini. Gerçekten de, Necip Fazıl'ın dediği gibi, "Güneşi ceketinin astarı içinde kaybetmiş marka malı Müslüman"larız. Vah bize, eyvah bize, yazık bize.

Şimdi ateist profesörlerin laboratuvarlarda gece gündüz kainatın sırlarını çözmeye yani Allah'ın sıfatlarını idrak etmeye çalıştığı bir dünyada bizim eren evliya olma meraklısı cahillerimiz hafta sekiz gün ondokuz Allah'ın (bilmedikleri, kokusunu bile duymadıkları) zatını anlatarak dünya makamı peşinde koşuyor.

Evliyanın kerameti dünya için gösterdiği bir dünyada Müslümanın yolu fakirlikten ve zilletten başka nerden geçecektir ki!

Yeni Anayasa yapıyoruz. Yeni bir devlet kuruluyor. Yeni bir sisteme geçiyoruz. Nasıl? Hangi şeyhlerle? Hangi sultanlarla?

“23 Nisan 1920 tarihinde, Ankara’da TBMM açılacağı gün, bütün mebuslar Hacı Bayram Veli Camii’ne gittiler. Namazı müteakip Kur’an-ı Kerim okundu. Bundan sonra cemaat, caminin avlusunda toplandı. Bir kıta askeri kuvvet de sıralanmıştı. Hacı Bayram-ı Veli’nin tarikat bayrağı çıkarıldı. Mebuslardan Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi başına bir rahle koydu. Bu rahlenin üzerine yeşil bir örtü serildi. Üzerine de Kur’an-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif konuldu. Bu rahleyi böylece Abdullah Efendi başında taşıdı. Cemaat tekbir getirerek büyük bir alay halinde Büyük Millet Meclisi’nin önüne geldi. Mustafa Kemal Paşa bu alayı karşıladı. Meclis’in önünde iki kurban kesildikten sonra bütün mebuslar meclise girdiler. Hacı Bayram-ı Veli’nin, üzeri ayetlerle dolu sancağı kürsüye dikildi. Kur’an-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif de konuldu. Hocalar Meclis’te, Hacı Bayram Camii’nde okunan Kur’an-ı Kerim’in duasını yaptılar. Buharî-i Şerif okudular. TBMM Hacı Bayram-ı Veli’nin manevi nüfuzundan faydalanmak suretiyle açıldı. Bu büyük Veli’nin manevi ruhu yıkılan Osmanlı devletinin yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kucakladı.”

Tarihçi Enver Behnan Şapolyo, böyle anlatmış Birinci Meclisi ve Cumhuriyeti.

Evet. Nasıl bir anayasa ve nasıl bir devlet yönetimi istiyoruz? En önemlisi de, kimlerle? Feridüddin-i Attar'ın "Tezkire-tül Evliya" adlı eserini okumuş muyduk? Medine Vesikası'nı? Veda Hutbesi'ni?

Sadece Türkiye değil bütün dünya bekliyor bunu yapmamızı. Asıl referandumu gönüllerimizde yapacağız. Gönüllerimizde ve zihinlerimizde.