İlgilenmediğim,  bunca çok vahim sorunumuz arasında ilgilenemediğim sahadır  futbol takımları  ve kulüpleri.

                         Ülkemin, Ümmetin yüzlerce sorunları arasında, önemini en sonda gördüm.  Can alıcı, can yakıcı onca sorun varken, sıra gelmez diye düşündüm.

                         Takım fanatiği hiç olmadım. Hepsi benim takımım, ülkemin takımı diye baktım.

                         Oynayan kazansın, hak eden alsın, sıpor, ahlak ve adalet esas olsun.

                         Hatta pırofesyonel futbol ve kulüplerinde, federasyon ve hakemlerde yıllardır yapılanları, yaşananları, şikeleri, kara paraları, hak edilmeyen milyonları, yabancı futbolcu ve antrenörlee akıtılan sel gibi kaynakları, tirilyonlar harcanarak yapılan, kapitalizmin  futbol tapınağı arena sıtadları görünce, hiç kulüp olmasın, ama futbol olsun, tüm topluma yayılsın. Seyredilmesin oynansın derim. Halkımızın paraları, kamu kaynakları halka sorulmadan sel gibi kulüplere, sıtadlara değil, toplumun tümünü kapsayacak ve herkesin sıpor yapacağı, futbol oynayacağı yaygın altyapıya destek verilsin. Yani, kaynak aktarılacaksa, altyapıya, halka, millete aktarılsın. Kulüpler kendi içinde dönsün, kendi kazanıp harcasın. Bunlar kamu kurumları değil, özel teşebbüs, anonim şirket. “X” firmasından farksız.

                         En çok  takip ettiğim,  milli takımımız olmuştur. Esas yabancılar karşısında aldığımız sonuçlar beni ilgilendirmiş, cezbetmiştir. Bir yabancı takımı yendiysek, ya da Türk İslam ümmetinden biri yendiyse esas o zaman sevinmişimdir.

                         Ama, istemesem de bir gerçeklik olarak var bu takımlar, bu kulüpler.

                         Tümüyle kayıtsız kalamıyor, kulaklarınızı  tıkayamıyorsunuz.

                         Hele şehrinizin ismini de taşıyorsa, ister istemez, kıyısından köşesinden bulaşıyor, bulaşmak zorunda kalıyorsunuz.

                         Ben takımların, bulundukları şehrin ismini taşımalarına da farklı bakarım. Yenildiyse eğer o takım, bir il, bir şehir adına damgalanır, algılanır o yenilgi. Ya da bir olumsuzluk, bir çirkinlik yaşanmışsa, ismini taşıdığı o ile bağlanır. 11 Kişinin oyunu ve aldığı sonuçlar, bir avuç maganda seyircinin yaptığı çirkinlikler, o şehrin tüm nüfusuna, yüzbinlere, milyonlara  bocalanır. Yenilen 11 kişilik takım ya da özel bir teşebbüs olan kulüptür ama,“Sakarya yenildi”denir. Sakarya ya da Adana,  Van,  Erzurum, Manisa, Rize, Kayseri, Konya, Tırabzon ve benzeri tüm il ve içelerimiz, şehirlerimiz adına söylenir. O zaman kayıtsız kalamaz, sizi de işin içine çekerler. Zira, o şehrin adı, sizin adınız, sizin adınıza söylenmiş olur. Oysa olay o değildir. Bir nevi ticari bir şirketin kendi iç işi, kar veya zarar hesabıdır! Bir şirketten, bir firmadan farksızdır esasen. Ama şehrinizin ismini alarak ve kullanarak, imtiyazlar, ayrıcalıklar kazanır. Size ait kılınır, ortak isminiz, markanız olur. Sadece İl ismi değil, ortak değerimiz olan isimler de  kullanılmamalı. ‘Osmanlısıpor’ gibi.

                         Yabancı futbolcu ve antrenör çalıştırmayı, onlara sel gibi paralar akıtmayı da anlamam, anlayamam. Elin gavuruyla takım oluşturup “yendim, başardım” demeyi de, ithal başarı, ithalat ekonomisi, kaynak israfı ve kayıp görürüm. Ayrıca futbolun bir uyutma, oyalama, düşünmeden alıkoyma yönü, amacı da unutulmamalı.  Hele husumet doğuran yanı, en kötüsü. Doğru bir zeminde yapıldığında elbette faydaları da var.

                          Gelelim Sakaryasıpor’a.

                          Dedim ya, ülkemin bu şehrine, benim yaşadığım şehre ait ismi taşıyor. Bu ismi olumlu ya da olumsuz tanıtıyor. İster istemez bir ucundan bize de bulaşıyor ve ilgilenmemizi mecbur ediyor. Yenerse bizi sevindiriyor, yenilirse içimizi burkuyor.

                          Madem ki var Sakaryasıpor, o zaman iyi olmalı, başarı göstermeli. Güzel idare edilmeli, futbol adına, sıpor adına güzellikler sergilemeli. Bu şehrin, bu ilin adını taşıyorsa, ona uygun hareket etmeli. Adalet, hakkaniyet, ahlak ve dürüstlük esas olmalı.

                          Bir takım Bizans oyunları, çıkar ilişkileri, ayak oyunları, kişisel ikbal ve istikbal hesapları, reklama asla alet edilmemeli. İyilik, güzellik ve erdemli bir yönetim üzere durmalı.

                          Bu nokta da “Sn. Aydın” birkaç yıldan beri bu minval üzere oldu. Görebildiğim ve takip edebildiğim kadarıyla, temiz bir yönetim ve güzel ahlak üzere bir çizgide çaba sarfedildi.  Bilinen  kılasik kulüp idarelerinin tam aksine, o anlayışı kıran, ters yüz eden bir yüz ve bir karakter hakim olmaya başladı. Öncekilerden alınan bayrak, daha iyiye ve temize doğru yol aldı ya da yol aldırmaya gayret edildi. Futbolun, kulüplerin aydınlık temiz yüzü oldu.

                        Bu çizgi devam etmeli. Kim gelirse gelsin, bu yolda yürünmeli ve daha da ileriye, güzele, erdeme, adalete, şeffaflığa, çalışmaya, gayrete, fedakarlığa taşınmalı. İsimler değil, ilkeler üzerinde durulmalı, ilkeler hakim kılınmalı.

                        Eksikler yok mu? İnsanın  olduğu yerde olmaz mı. Olacaktır. Önemli olan ana ilkeler de şaşırmamaktır.

                         En kötüsü, en çirkine ise; sanki yabancı bir ülkeden gelmiş gibi, “yok şuralıdır, yok buralıdır” ilkelliğine, cehaletine, bölücülüğüne, kılikçiliğine, kumalığına düşmektir.

                        Asla unutulmamalıdır ki, 780 bin kilometre kare bir şehir, 78 milyon Sakarya’dır. Bize her yer Sakarya, Sakarya Türkiye’dir. Sakarya  Bolu, Adana, Hakkari, Edirne, Kars, MUĞLA’dır. Her bir il, 81 ildir. 81 İl, tek bir ildir. Tek vatan,tek millet,tek bayraktır.

                        Daha da önemlisi,  esas olan “adam gibi adam olmaktır.” Adam olmadıktan sonra, ha o ilimizden ha bu ilimizden, ha şu köyden bu köyden olmaktır.

                        “Adam olsun Ugandalı olsun, adam değilse baban olsa neye yarar’dır.”

                       Bu nokta da tartışmaya girmek, ilkellik, cahiliye adedi, kardeşliğe dinamittir.

                       Bu vesileyle, Sakaryasıpor’umuzun kongresi hayırlı olsun. Güzel insanlar elinde, güzel muvaffakiyetler elde etsin. Kendi mali çarkını kursun, kamuya yük olmasın.

                       TIRİBÜNLERDE CENTİLMENLİĞİN, KARDEŞLİĞİN, BİRLİK VE BERABERLİĞİN, EDEBİN, HAYANIN VE AHLAKIN HAKİM OLDUĞU, ZERRECE KÜFRÜN VE KABALIĞIN olmadığı bir futbol taraftarlığının var olduğu günlere erişmek hedefimiz, dua ve niyazımız olsun.