Bütün insanlığı nifak, fesat, isyan ve tuğyan içinde bırakan, insan tabiatını, fıtrat ve  kimliğini bozan, inancını, dilini, kültürünü ve kimliğini kıran, her türlü ahlaksızlığı meşru gören, Yaratıcının “haram” kıldığı birçok şeyi  kendi felsefesi ve hayat düzeni açısından “ normal” gören “,  sınırsız üretim ve sınırsız tüketim çılgınlığıyla, dünyanın tüm kaynak ve nimetlerini hoyratça harcayan, insan ve toplum yapısı için  fevkalade zararlı  her türlü ahlaksızlık ve pespayeliği, kanser mikrobu gibi dünyaya yayan, ilmi, bilim ve teknolojiyi;  her türlü kötülük, sömürü, işgal, katliam, soykırım ve fesatta kullanan emperyalizm ve kapitalizme karşı, başta devlet olmak üzere, her türlü tedbiri almalı ve hayata geçirmeliyiz.

              Hiç şüphesiz, bu melanete, bu veba mikrobuna  karşı, sadece devlet değil, fert olarak bizim de sorumluluklarımız, bireysel olarak yapabileceklerimiz vardır.

              Kimliğimizi kıran, iliklerimize kadar sömüren, her birimizi birer “ tüketim” makinesi olarak gören, geleceğimizi çalan, kendine benzeten, kendine kul köle yapan bu  necis sisteme karşı , bireysel olarak yapabileceklerimizden bazıları  şunlardır:

              *İnancımızı olabildiğince yaşayabilir, bu küresel mikroba karşı, en etkili kalkan olarak hayatımıza yansıtabilir, yansıtmalı ve tatbik  etmeliyiz.  Zira, “İslam” bir bütün olarak, emperyalizmin ve vahşi kapitalizmin panzehiridir.

              *Dilimizi,  asırlardır kullanılan ve yaşayan dilimizi, kadim Türkçemizi korumalı, aslını kullanmalı ve dış tüm istilalardan ve  karışımlardan  muhafaza etmeli, hayatın her alanında yabancı kelimeleri, isim, unvan, tabela ve benzeri her şeyden uzak tutabiliriz, tutmalıyız..

               *Olabildiğince “yerli malı” kullanabilir, malum mihrakların mallarına mesafeli durabilir, zaruret olmadıkça almayabilir, ambargo uygulayabilir ve uygulamalıyız.

               *Kapitalizmin ticari tapınakları büyük alışveriş merkezlerinden,  mümkün olduğunca uzak durabilir, bakkalımızdan ve yerli marketimizden alışveriş yapmaya özen gösterebiliriz.

              *Yerli, milli ve İslami kültürümüze her alanda sahip çıkmalı, hayatımıza yansıtmalıyız.

              *Yerli para ve altın kullanmalı, sömürgeci çevrelerin  paralarını taşımamalı, biriktirmemeli, kullanmamalıyız.

              *Kıredi kartından uzak durabilir, telefon kullanımını asgariye indirebiliriz.

              *Mecburiyet hariç, faize bulaşmamalı, faizli hiçbir işlem yapmamaya dikkat etmeliyiz.

              *Lüks tüketimden uzak durabilir, durmalıyız.

              *İsrafı bütünüyle terk edebilir, tasarrufa ağırlık verebilir, vermeliyiz.

              *Sade, mütevazi, kanaatkar ve tasarruflu bir iktisadi hayatı seçebilir, seçmeliyiz.

              * Ticari ve sınai tüm faaliyetlerimizde, birleşerek, emek, bilgi ve sermayemizi bir araya getirerek yol alabilir, almalıyız ve güç kazanmalıyız.

              *Bize karşı en etkili silah olarak kullandıkları, “kardeşliği  bozucu”  tüm oyunlardan uzak durmalı, % 95’e varan ortak yönlerimizi öne çıkarmalı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı, hakaret edeci, küçültücü, hafife alıcı, nefret ettirici, bölücü ve parçalayıcı tüm eylem, söylem, fiil ve imalardan uzak durmalı, inadına kucaklaşmalı, 78 milyonu “Tek millet, Tek vatan, Tek devlet ve Tek bayrak” altında öz kardeş bilmeli ve ona göre davranmalıyız.

             *Kendi aramızda “yardımlaşma ve dayanışmaya” özel önem vermeli, her alanda birbirimize destek olmalı, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyruğuna sadakatle uymalıyız.

             *Mümkünse televizyonsuz bir hayatı tercih edebilir, ya da tamamen yerli, milli ve İslami  muhteva taşımayan kanalları izlememeli, kapatmalı, müspet olanları bırakmalıyız.

            *Yine yerli, milli ve İslami olmayan  basından uzak durabilir,  yerli olanlara destek verebilir, vermeli ve yaşatmalıyız. B. Sayarın kötü yönlerini filtre ve eleyecek tedbirleri almalıyız.

            *GDO’ lu gıdalardan uzak durabilir, yerli ve organik yiyecekleri tercih edebilir, mümkün olduğunca bu konuda itinalı davranabilir,  davranmalıyız.

            *Onlara ait pahalı markaları kullanmamalı, yerli ve iktisadi olanları tercih etmeliyiz.

             *Batı’dan neşet etmiş “Gün ve Haftalara” itibar etmemeli, kendi kültürümüze, tarih ve inancımıza ait olanları yaşamalı, yaşatmalıyız.

              *Kadın ve erkek giyim ve kuşamında, olabildiğince onlara benzememeye çalışmalı, az da olsa bir fark ortaya koymalıyız.

               *Evlerimizin  dış ve iç mimarisini, yerli ve milli olandan seçebilir, mefruşatta sadeliğe ve gelenekselliğe yer verebilir, vermeli ve bu konuda titiz olmalı, bir çabanın içine girmeliyiz.

               *Düğün ve derneklerimizi, bilumum kültürel faaliyetlerimizi, kendi yerli, milli ve İslami gelenek ve ölçülere göre yapabilir ve yapmalıyız.

               *Sakallı olmaya, en azından fıtrat ve biyolojik er farkını  ortaya koyan bıyık bırakmaya çabalamalı,  İslami ve milli kimliğimizi korumalı, onlara benzememeye çalışmalıyız.

              *Zaruret olmadıkça kıravat kullanmamaya çalışmalı, halk tipi olmaya gayret etmeliyiz.

              *Saç tıraşımızı bile  gelenek ve kültürümüze uygun yapabilir, yapmalı, Batı’dan gelen saç şekillerine, acayip tıraşlara geçit vermemeli, kılasik ve sadeliği tercih etmeliyiz. “Kim bir kavme benzerse, o kavimdendir” buyruğunu rehber edinmeliyiz.

       Yapabileceğimiz, ferdi olarak elimizden gelen daha birçok şeyi ilave edebiliriz. Unutul- mamalıdır ki, zaruretler bunun dışındadır. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır. Yine unutulmamalıdır ki, hesap gününde, “neden başarmadın, sonuç almadın” değil de, “sen elinden geleni sonuna kadar yaptın mı” sualine muhatap olacağız.