Yüce Yaratıcı;

                    Tüm nimetlerle donatmış, insanoğluna ne lazımsa, hiçbir eksik bırakmadan,

                    Hepsini “dünya sofrasına” koymuş. Sofraların en mükemmelini, her biri bir mucize olan, binbir nimet ile süslemiş. Yeryüzünün altına ve üstüne, insana ne lazımsa yerleştirmiş.

                    Karanlık ve soğuk  bir gecede dağ başında, açlıktan ölmek üzere olan bir insanın, içine girdiği kulübede, ışığın ve  sobanın yandığını, sofranın kurulduğunu gördüğünde, “benim geleceğimi bilen biri bu evi ve sofrayı hazırlamıştır” dediği ve diyeceği gibi,

                   Kainatın Maliki, bütün insanlığa yetecek kadar, çok geniş, büyük bir sofra kurmuş.

                    Hiçbir eksik bırakmamış ve insanı bu hazır sofraya göndermiş. 

                    Ama insanoğlu,

                   Yaratılışın ilk gününden beri,  bu sofrada, dünya sofrasında, Habil ve Kabil’den beri,  ilk günden bu güne kadar hep kavga etmiş.

                  Birbirini yemiş, kan dökmüş, yakmış, yıkmış. Bir türlü bu sofrada, hepsine yetecek yiyecek bulunan bu sofrada, aklını ve vicdanını kullanamamış. Aç gözlülükle, “hepsi benim olsun” demiş. Bir türlü doymamış. Karnı doysa da gözü doymamış. “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul” anlayışıyla, hemcinsini, kardeşini öldürmüş, öldürmüş, öldürmüş.

                  Bunu hayvanlar, bitkiler veya bir başkası değil, yaratılmışların en üstünü, eşref-i mahlukat, ahsen-i takvim olan, canlıların  en üstünü, en mükemmeli,

                  Bu alemde  tek akıl sahibi olan, insan, insanoğlu yapmış!

                  Aklı olmayanlardan, hayvanlardan beklenirken, insanlık aleminde olmuş. İnsan; en akıllı yaratık iken, en akılsız, en tehlikeli yaratık, en cani, en katil, en vahşisi olmuş.

                  Yaratılıp, sofraya, tabiat sofrasına gönderildiğinden beri,

                 Çevirmediği entrika, çıkarmadığı  fitne, yapmadığı hiçbir melanet kalmamış.

                Ülkeler, devletler birbiriyle savaşmış. Güçlü zayıfı ezmiş, sömürmüş, katletmiş.

                Sadece devletler değil,

                Aynı devlet içinde insanlar, kardeşler, birbirini yemiş.

               Gücü, yetkiyi, makamı eline geçiren, diğerine, hatta kendi kardeşine bile zulmetmiş!

               Kanun, hak,hukuk, adalet, vicdan dinlememiş. Darbe üstüne darbe yapmış.

               İşte önümüzdeki örnekler ortada.

              Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Mısır’da.  Çeçenistan, Afganistan, Arakan, Kırım, Karabağ, Keşmir, Kıbrıs, Ukrayna, Bosna, Filistin, Balkanlar, Kafkaslar, bütün bir  Afrika’da, Türkiye’de. Batı ülkelerinin diğer ülkelerde, kendi içinde yaptıkları ortada.

             İki Dünya savaşı, soykırımlar, işgaller, taciz ve tecavüzler,

              Hemen hemen dünyanın her yerinde, hiç bitmemiş.

              Bir yanda emperyalist ve Siyonistler tüm dünyayı, tüm insanlığı yerken, yutarken,

              Yutulanlar da birbirini, Arap Arabı, Türk Türk’ü, Müslüman müslümanı yemiş, yemeye devam ediyor. Sofrayı bir türlü paylaşamıyor.

              Bakın çevremize, bakın komşularımıza. Hepsi aynı ırk, aynı dinin mensupları.

             Bakın Türkiye’ye! Türkiye’nin  çok eskisine değil, son elli yılına, yarım asrına bakın!

             Kim kimi öldürüyor, kim kime darbe yapıyor?

             Ülkeler, devletler, milletler birbirini boğazlarken,

             Aynı ırkın, aynı dinin, aynı ülkenin vatandaşları da, hep birbirini yiyor.

              Beceremedik, adil bölemedik, bölüşemedik, paylaşamadık bu sofrayı! Adam gibi oturup yiyemedik. Başkasının hakkını gözetemedik. “Hep bana, hep bana” dedik.

              Hepimize yetecek sofra da, adaletli olamadık.

             Hep yaramazlık yaptık, hep kavga ettik, dövüştük, birbirimizi yedik.

             Ya RAB!

           Akıl nimetini kullanamadık, verdiğin nimetlere şükredemedik.

           Doymadık, aç gözlülük yaptık.

            Kavgayı ne yazık ki, aç olanlar, fakirler değil,

           Hep tok olanlar, zenginler çıkardı.

           Bunca nimetle dolu,

           Ve hepimize yetecek kadar  olmasına, yaratılmasına rağmen,

           Biz insan olamadık!

           Bunca Peygamber, Bunca Kitap, bunca uyarıcı göndermene,

          Son ve Hak Din İslam’ı, Kur’an’ı rehber olarak  istifademize sunmana rağmen,

          Onu da okumadık, anlamadık, anlayamadık!  Dini parça parça edip, dünyaya yama ettik.

          Hepsinden önemlisi, ”aklı,” akıl nimetini bize vermene rağmen, onu kullanamadık.

          Kırallık, şahlık, padişahlık, kapitalizim, sosyalizim, kominizim, monarşi,  oligarşi, demokrasi/ dimokratia/ dimoskratia dedik. Yaratıcı’nın nizamı, önerdiği hariç, hepsini denedik. Ama hiçbirinde, düzeni, huzuru “adaleti” tesis edemedik. Dünyaya ayak bastığımızdan beri, bir türlü düzeni sağlayamadık. En büyük savaşları, katliam ve barbalıkları da, ilim ve fen de çok ileri gittiğimiz, adına milenyum dediğimiz bu çağda, 21. Asırda yaptık!

           Her türlü şeytanlığı yaptık, şeytana iş bırakmadık!

          “ADALET SİSTEMİNİ, CUMHURİYETİNİ” bir türlü kuramadık.

            İnsan, hele Müslüman hiç olamadık!!

          Dünya imtihanını, “Büyük sınavı,” Ya RAB!

           Hep kaybettik.