Cuma namazının farzı iki rekâttır. Bunun yanında farzdan önce dört rekât, farzdan sonra dört rekât olmak üzere sekiz rekât da sünneti vardır (Kâsânî, Bedaiu’s-Sanâi’, I, 269).
İmam Ebû Yusuf’a ve İmam Muhammed’e göre ise farzdan sonra kılınacak sünnet bir selamla dört ve bir selamla iki rekât olmak üzere toplam altı rekâttır. Bu görüşün Hz. Ali’den rivayet edildiği nakledilmektedir (Kâsânî, Bedaiu’s-Sanâi’, I, 285). Ülkemizde bu namazlar dört rekât cumanın son sünneti ve iki rekât vaktin sünneti adı ile kılınmaktadır.
Bunlara ilâveten zuhr-i âhir adıyla dört rekât olarak kılınan namaz, cuma namazına dâhil değildir. Hz. Peygamber’den ve ilk dönemlerden gelen rivayetler arasında bu isimle kılınmış bir namaz yoktur.
Zuhr-i âhir; İslam coğrafyasının genişlemesi ve şehirlerde nüfusun kalabalıklaşması sonucu, cuma namazının, Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi, bir şehirde bir tek camide kılınmasının mümkün olmaması, birden fazla camide cuma namazının kılınması zorunluluğunun ortaya çıkması ile gündeme gelmiş bir namazdır. Gerekçesi de, birden fazla camide kılınan cuma namazlarından ilk önce kılınanın geçerli olacağı, diğer camilerde kılınan namazın ise geçersiz olabileceği varsayımıdır. İşte bu şüpheli durumdan kurtulmak için, içinde bulunulan cuma vakti kast edilerek ihtiyaten, zuhr-i âhir yani “vaktine ulaşılıp da eda edilemeyen son öğle namazı” niyeti ile dört rekâtlık bir namaz kılınması bazı âlimlerce uygun görülmüştür (İbn-i Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 145). Fakat böyle bir varsayıma mahal yoktur. Çünkü cuma namazının tek camide kılınması, cumanın anlamına uygun olmakla birlikte, nüfusu milyonlara ulaşan büyük şehirlerin ortaya çıktığı günümüzde bunun yerine getirilmesi mümkün değildir. Zaten Hanefi mezhebinde fetvaya asıl olan görüşe göre, herhangi bir kayıt olmaksızın bir şehirde birden çok camide cuma namazı kılınabilir (İbn-i Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 145). Böyle olunca, her bir camide kılınan cuma namazının ayrı ayrı geçerli olması, bu yönden aralarında bir fark gözetilmemesi esas olup cuma namazı kılanların ayrıca zuhr-i âhir (son öğle namazı) kılmaları gerekmez.
Ancak cuma namazına dâhil olmadığını bilerek, bu namazı kılmak isteyenler için de bir sakınca söz konusu değildir.
Cuma namazı en az kaç kişiyle kılınabilir?
Cuma namazının sahih olması için cemaatin şart olduğu konusunda bütün bilginler ittifak etmekle birlikte, gerekli görülen asgari sayının kaç olduğu hususunda farklı görüşler belirtmişlerdir.
Cuma namazının kılınabilmesi için, İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre, imamın dışında en az üç, Ebû Yusuf’a göre ise, iki kişinin bulunması gerekir (İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II/31).
Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre, en az kırk kişi bulunmalıdır (Nevevî, el-Mecmû’, IV, 353; İbn Kudâme, Muğnî, II, 171, 217).
Malikî mezhebine göre ise on iki kişinin bulunması şarttır (Huraşî, Şerhu Muhtasari Halîl, II, 76-77).
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Medine’ye hicretinden önce Nakîu’l-Hadamat’ta kılınan cuma namazında kırk kişi hazır bulunmuştu (İbn Mâce, Salât, 78). Ancak daha az kişi ile de cuma namazı kılındığı da bilinmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)’in emri ile Mus’ab b. Umeyr Medine’de 12 kişiye cuma namazını kıldırmıştır (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 255).
Rasûlüllah (s.a.s.) cuma namazını kıldırırken, ticaret kervanının geldiğini haber alan cemaatin on iki kişi dışında hepsinin dışarı çıktığı rivayeti de sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, Cuma, 38). Öte yandan Hz. Peygamber (s.a.s.), bir yerleşim biriminde sadece dört kişi bulunsa bile, cuma namazının farz olduğunu bildirmiştir (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 255).
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.s.)’den gelen rivayetler, biri imam olmak üzere en az dört kişinin bulunduğu yerde cuma namazının kılınabileceğini göstermektedir. Bu da cuma namazının kılınabilmesi için gerekli kişi sayısının alt sınırını belirler.
Cuma namazında iç ezanı okumanın hükmü nedir?
Cuma günü öğle vaktini bildiren ezan, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde cami içinde hatib minbere çıktıktan sonra okunmaktaydı. Bu sebeple cuma günü hutbeden önce okunan iç ezanın, hatibin huzurunda olması hutbenin sünnetlerindendir.
Hz. Osman döneminde şehrin genişlemesi ve iç ezanın her tarafta duyulmaması üzerine, namaz vaktinin girdiğinin bildirilmesi maksadı ile dışarıda ezan okutulmaya başlandı. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulaması olan iç ezanı okunmaya da devam edildi (Kâsânî, Bedaiu’s-Sanâi’, I, 152).
Erkekler cuma namazından çıkmadan bayanlar öğle namazını kılabilir mi?
Kadınlar ve kendilerine cuma namazı farz olmayan hasta ve benzeri kimseler vakit girdikten sonra, imam cuma namazını bitirmeden önce kendi evlerinde öğle namazını kılarlarsa bu namaz geçerli olur.
Kendilerine cuma namazı farz olmayan bu gruptakilerin şehirde veya şehir hükmünde olan bir yerde öğle namazında cemaat yapmaları da mekruhtur; kendi başlarına kılmalıdırlar.
Kendisine cuma namazı farz olan bir kimse ise, özürsüz olarak cumaya gitmez ve imam cuma namazını bitirmeden önce kendi evinde o günkü öğle namazını kılarsa Hanefilere göre bu namaz geçerlidir, fakat cumaya gitmediği için günahkâr olur. Diğer üç mezhebe ve Hanefilerden İmam Züfer’e göre ise kıldığı öğle namazı geçersizdir. Cuma namazı kılındıktan sonra tekrar kılmalıdır. (Mergînânî, Hidâye, I, 90-91; Halebî, Halebi Sağîr, s. 321, Salah Bilici Kitabevi)
Cuma namazı kılmakla kimler yükümlüdür? Kadınların cuma namazı kılmaları zorunlu mudur?
Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim (misafir olmayan) erkeklere farzdır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak kılmaları halinde bu namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
Hz. Peygamber, “Cemaatle Cuma namazı kılmak, her Müslüman’a farzdır. Ancak, köle, kadın, çocuk ve hastaya farz değildir.” buyurmuştur (Ebû Dâvûd, Salât, 216; İbn Ebî Şeybe, Mûsânnef, 4/65; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III/246).
Asr-ı saadetten günümüze kadar bütün âlimler, cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (İbnü’l- Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II, 32; Nevevî, el-Mecmu, IV, 349; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 193).
Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil bir muafiyettir. Diledikleri takdirde, camiye gidip cemaatle cuma namazı kılmalarında dinen bir engel yoktur. Hatta hutbe ve vaazlardan istifade etmeleri için cuma namazlarına devam etmeleri tavsiye edilebilir.
Hutbede Peygamberimiz (s.a.s.) ’inadı geçtiğinde salavat getirmek gerekir mi?
Cuma namazında hutbe okunurken cemaatin konuşmayıp dinlemesi, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması gerekir. Konu ile ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.s.): “Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına (yalnızca) ‘dinle’ desen (bile yine) boş, lüzumsuz konuşmuş olursun.” (Buhârî, Cuma, 34 ) buyurarak hutbenin dinlenmesi hususundaki hassasiyetini dile getirmiştir.
Hutbe okunurken camiye gelen kimse, ilk sünneti kılmayıp oturmalı ve hutbeyi dinlemelidir. Hatibin dikkatle dinlenmesini, -hatibin minbere çıkışından namaz bitinceye kadar- bir bütün olarak değerlendiren Hanefî mezhebi âlimleri namazda haram olan her şeyin hutbede de haram olduğu hükmünü çıkarmışlar ve hutbe okunurken cemaatin konuşmaması, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması gerektiğini ifade etmişlerdir. Ancak hutbede dua edilir veya Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ismi zikredilirse kendi işitebileceği bir sesle salât-ü selam okunabileceğini ve hatibin duasına ‘âmîn’ denebileceğini söylemişlerdir (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi’, I, 264; Alauddin Âbidîn, el-Hediyyetu’l-Alâiyye, 155-156; İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, III, 36).
Cuma namazında hutbeye yetişemeyen kimsenin namazı geçerli midir?
Cuma namazında hutbe, namazın sahih olmasının şartlarından biridir. Hutbe okunmadan kılınan bir cuma namazı sahih değildir. Bu nedenle hutbe okunurken en az bir erkeğin hazır bulunması gerekir. Ancak cuma kılabilmek için hutbeye yetişmek ve dinlemek şart değildir. Buna göre, mazeretine binaen okunan hutbeye yetişemeyen veya hutbeyi duymayan kişinin kıldığı cuma namazı sahih olur. Hutbeyi dinlemeye yetişemeyen kimse, cuma namazının ikinci rekâtına bile yetişse, imam selam verdikten sonra ayağa kalkıp bir rekât daha kılarak cuma namazını tamamlar (İbnü’l- Humâm, Fethu’l-Kadîr, II, 65-66).
Hutbede yapılan duaya “âmin” denilebilir mi?
Rasûlüllah (s.a.s.)’in uygulamasını göz önüne alan İslam bilginlerine göre hatibin, ikinci hutbede müminler için af ve mağfiret dilemesi, onların afiyet ve esenlik içinde olmaları için Allah (c.c.)’a dua etmesi menduptur. Hatibin dikkatle dinlenmesini, hatibin minbere çıkışından namaz bitinceye kadar, geçen süreyi bir bütün olarak değerlendiren Hanefi âlimleri, namazda yasak olan her şeyin hutbede de yasak olduğu kuralını esas alarak; cemaatin konuşmayıp susması, selam alıp vermemesi, nafile namaz kılmaması gerektiğini, ancak hutbede dua edilirse âmin demenin veya Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ismi zikredilirse salât-ü selam okumanın caiz olduğunu söylemektedirler.
Fakat yanındakileri rahatsız edecek şekilde yüksek sesle âmin demek doğru değildir (Alauddin Âbidîn, el-Hediyyetu’l-Alâiyye, 153-156).