Uzun zamandır “israf” hakkında, özellikle kamu kurumlarında, başta belediyeler, bakanlıklar ve daha az da olsa bağlı kuruluşlarda yapılan “korkunç boyutlardaki israf” hakkında yazı yazmak ve ilgililere de göndermek istiyordum ki; iktidar partimizden bir veya iki dönem vekillik yapmış, benim de tanıdığım ilahiyat erbabı bir hocamızdan, halen de aynı kulvarda olan eski bir değerli vekilimizden, yaklaşık bir yıl önce  konu ile ilgili  bir yazısı, vatsap’tan tarafıma ulaşmış, ancak bir türlü sırayı ona getirip yayınlayamamıştım.  

              Bir şey ilave etmeme gerek kalmayan ve hislerimize tercüman olan o yazıyı vicdanlara arzediyor, gereğini, başta yetkililer olmak üzere herkesten ehemmiyetle istirham ediyoruz. İşte o serzenişe konu yazı: 

                  “Mensubu olmakla müftehir olduğumuz Din-i Mübin-i İslam, temel hükümleri itibarıyla her türlü israfın karşısına çıkmış; “ La hayra fi’l- İsraf, ve la israfe fi’l- hayr!..” Yani; “ İsrafta hayır yoktur. -Ne kadar infak eder hayr-u hasenat namına verirseniz -hayırda da israf yoktur”. 

                   Hem fert hem de cemiyet planında o derece müsrif bir toplum olduk ki, değil günlerce haftalarca bu kronik hastalıktan bahsetsek yine de yeterli olabileceği kanaatinde değilim Bir kaç ana başlığı sayarak, bütün bir milletin hukukunu nasıl çiğnediğimiz, tüyü bitmedik yetimlerin hakkını nasıl yediğimiz daha iyi anlaşılmış olsun.  

                  Kamu sorumluluğu yüklenen en üst makamdan en alt kademeye kadar şu israflar yapılıyor mu? Ben bunu insaf, vicdan ve makam sahibi olan her bir insanımıza soruyorum. 

                  Geldiği veya yeni atandığı makamın odasını, tefriş malzemelerini değiştirmek, devlete ve bu garip gureba millete saygısızlık, çöpten ekmek toplayan ama kendilerine karşı mesul olduğumuz insanların ekmeğinden çalmak değil midir? Bu ödenek benimdir, istediğim gibi kullanırım diyemezsin.  

                  Geçtiğimiz günlerde devletin çok önemli bir makamına gelen genel müdür, devletin kendisine tahsis ettiği üç katlı lojmanı A’dan Z’ye kadar, belki on binlerce lira harcayarak değiştirmiş ve kendi zevkine göre yenilemiş. Allah aşkına sizin ve muhterem zevcelerinizin doymaz ve tatmin olmaz zevklerini karşılamaya bu milletin hazinesi mecbur mudur?  

                  Vaktiyle bir cumhurbaşkanımızın hanımefendisi de buna benzer bir tadilatı, neredeyse aylar süren zevke göre değişimi yapmış, milyonların harcanmasına sebep olmuş.  

                  Kaymakamlar, Valiler, Belediye Başkanları, üst düzey bürokratlar ve her kademede kamu görevlileri tutumlulukta bu fakir millete örnek olmaları gerekirken, maalesef her alanda müsrif ve kötü örnek olma yarışında ısrarla devam etmektedirler. 

                 Bir anekdot; 2002/ 3- Kasım seçimlerinden sonra TBMM’nin OR-AN’daki lojmanlarının satılması hızlı bir şekilde gündeme getirildi ve milletvekilleri çil yavrusu gibi Ankara’nın içerisine dağıtıldı. Tabii o lojmanlarda Kabine üyeleri de, siyasi partilerin yöneticileri de ikamet ediyorlardı. Tabii vaktiyle Başta güvenlik dahil bir çok gerekçeyle bir arada olunması düşünülmüş. Lojmanların iki ayrı giriş kapısında üç vardiya 10-15 polis memuruyla güvenlik sağlanabilirken, şehrin muhtelif semtlerine dağılan makam sahiplerinin kapılarına Güvenlik kulübeleri, vardiya usulü yüzlerce polisi koruma ordusu haline getirdik. Asli görevlerini mahalle aralarındaki bakan ve makam sahiplerinin korunması adına hazineye israf olarak bocaladık.  

                  Kaldı ki iddia şu idi; Kamuya ait bütün lojmanlar satılacak, sosyal tesisler özelleştirilecekti. Vakıa öyle mi oldu?.. Millet vekilleri lojmanları hariç, kamudaki tüm lojmanlar muhafaza edildi. Yani tek bir lojman satılmadı, satılamadı. Yetmedi en az o zamandan bugüne kadar on- on beş bin lojman daha ilave edildi.  

                 Devlette, üst makamlarda hizmet edenlerin lojmanlarına bahse konu tadilat ve gereksiz, tamamen israf anlamında yapılan harcamalar, belki onlarca okul, hastane ve kamu tesisini sıfırdan yapabilecek boyuttaki harcamalardır. 

                Geçen gün önemli bir bakanlık makamına gidiyordum. Hava soğuktu. Aşağıda makam arabası ve içinde şoför, sadece o değil bir çok araç harıl harıl çalışıyor. Eğildim şoföre sordum “bakan bey çıkıyor mu, oysa ki randevum vardı “ dedim. “ Hayır, makamda, işleri var v. s..” diye cevap verdi. “Pekala araçlar niye çalışıyor?..” deyince; “ efendim beyefendi gelince araç soğuk olmasın!..” diye cevap verdi. Sonra öğrendim ki tüm makam araçları bazan saatlerce içi sıcak dursun, gelecek zat üşümesin diye sadece bakanın değil, tüm diğer zevat-ı kiramın da araçlarının kaloriferi çalıştırılıyor . 

               Bir tarafta, Allahuekber dağlarında donarak şehit olup, bu vatanı bize miras bırakanlara ağıt yakacağız, öbür tarafta beyefendi ve ya makam sahibi hanımefendi soğuk almasın diye saatlerce araç ısıtacak veya yazın da sıcaktan bunalmasın diye saatlerce klima çalıştırmak için, elin gavurunun bir damlası uğruna binlerin kanını akıttığı petrolü ithal edip böyle israf edeceksin.  

                     Hiç kimse kusura bakmasın, bir kuruşluk dahi hakkım varsa, bu yaptığının kul hakkı olduğunu bilmeyen veya bilip te hakka tecavüz edenlerden hakkımı mahşerde alacağım. 

                    Ankara’nın en işlek güzergahlarından olan Eskişehir istikametinde Armada İş Merkezinin yanından Çukurambar semtine şayet bir araç geçecek diye yollar kesilip 45 dakika bekletilmek zorunda kalıyorsa binlerce araç, tükettiği zaman, akaryakıt, sabrın tüketimi evet hepsi israf ve kul hakkına girmektedir!  

                   Ey yetkili ve etkili olanlar, ayağınızın altından kayan kumlar değil, koca bir güven, sevgi, muhabbet, itibar halk nezdinde olan saygınlığınızla devletinizdir, makamınızdır, şöhretinizdir!...  

                  Fe hel entüm müntehuun (Artık siz vazgeçtiniz değil mi)?!... 

                   Evet bu mevzu çok ama çok su kaldırır.” 

                 Yazarın  notu: 1994 Yılında Belediyeye geçiş yapmış, bir önceki yönetimden kalan odada, tek bir çivi dahi değiştirmeden oturmuştum. Zemininde eski bir halıfıleks, pencerelerde eskimiş tül perde vardı. Bir süre sonra tüm bürokrat odaları yenilendi. Zemin laminat parke, perdeler jaluzi olmuştu. Benim odama sıra gelince, görevli personele izin vermemiş, geri göndermiş, “Bizim süsleyeceğimiz, dayayıp döşeyeceğimiz yer, şehrin sokakları, caddeleri, altyapısı, parklarıdır” demiş, on bir yıla yakın  o odada, hiçbir mefruşatı değiştirmeden oturmuştum. 

                 Ve de şu reklam israfları! Şunu yaptık, bunu yaptık afişleri, bilbortları dolduran ve çöpe giden paralar!