Hiç unutmam, 1989 senesiydi.
Sapanca çarşı meydanında mahşeri bir kalabalık vardı.
Bir binanın balkonundan seyrediyordum olup biteni.
Biraz sonra omuzlar üstünde ve tezahüratlar eşliğinde amcam Turgut Arapoğlu geldi meydana.
Yerel seçimlerden bir gün önceydi ve son konuşmasını yapacaktı coşkulu kalabalığa.
Ateşli bir konuşmaydı, alkış kıyamet koptu.
Lakin ertesi gün yapılan seçimleri amcam çok az bir oy farkıyla kaybetti.
Ve ben ilk siyasi mağlubiyetimi işte o zaman, henüz 9 yaşındayken almış oldum.
Hatta çocuk olmanın ve de amcasına hayli düşkün bir yeğen olmanın da etkisiyle hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum.
Rahmetli babam teselli etmişti beni.
Aradan uzun yıllar geçti ve bir sonraki yerel seçimleri de kaybetti amcam.
Ve ondan sonraki yerel seçimleri de...

Hiçbir yerel seçimde benim desteklediğim ve oy verdiğim insanlar kazanamadı.
Son iki Büyükşehir seçiminde de oyumu baba dostu Enver Toçoğlu’na verdim.
Birinde Aziz Duran’a kaybetti, birinde de kıymetli büyüğüm Zeki Toçoğlu’na…
Adapazarı’nda da bir kere Erkal Etçioğlu’na oy attığımı hatırlıyorum, bir kere de Kamil Özkan’a…
Yine karavana, yine karavana!

Genel seçimlerde de adım payıma düşeni.
Lise yıllarında bir dönem Anavatan Partisi’nin gençlik kollarında görev aldım.
O zaman il başkanı Ahmet Gürsoy’du ve tek düşüncemiz kendisini Ankara’ya yollamaktı.
İlk hayal kırıklığını onu 3. sıraya koyduklarında yaşadık ama yine de umudumuzu yitirmedik.
Ahmet ağabeyin yeğenleriyle birlikte gece gündüz çalıştık, direklere tırmanıp bayrak falan astık.
O seçim Anavatan iki milletvekilliği kazandı ve bize yine hüsran düştü.
Gönderemedik Ahmet ağabeyi Ankara’ya.
Bir mağlubiyet daha eklemiş olduk böylece kara tahtaya!
2002’de DYP’ye verdim oyumu ve tarihinde ilk defa barajın altında kaldı.
Necdet Çakar’ı destekledim 2007 seçimlerinde ve oyumu CHP’ye verdim.
Birinci sıra adayı olmasına rağmen o da kazanamadı.
Son seçimde Engin Özkoç’a oy verip belki de tarihimin ilk zaferini elde edecektim ama ağabeyim milletvekili adayı olunca Demokrat Parti’ye bastım mühürü…
Bir türlü güldüremedim şu yüzümü!

Partilerin il kongrelerinde de zafer elde edemedim hiçbir zaman.
Örneğin CHP kongrelerinde hiç kazanan tarafta yer alamadım.
Yüksel Büyükakten’i destekledim Vahit Serbes kazandı.
Halit Çiftçi’yi destekledim yine Vahit Serbes kazandı.
Yaşar Erdem fark atar diye yazdım gazetede, bu sefer de tutturamadım.
Zira o seçimi de Ecevit Keleş kazandı.
Ali Dünya ile Erdal Taşkın’ın yarıştığı DYP’nin belki de gelmiş geçmiş en çekişmeli kongresinde Erdal ağabeyin tarafını tuttum.
Ailemin bizzat partili olması hasebiyle seçimlerin tam da göbeğinde yer aldım ve günler öncesinden havaya girdim.
Kongrenin galibi Ali Dünya oldu.
“Tamam artık bu sefer kazanırsın” dedikleri AK Parti il başkanlığı seçimlerinden de boynu bükük ayrıldım.
Herkesin yüzde yüz kazanır dediği Ali İhsan Yavuz’un yanında saf tuttum ancak Davut Terzioğlu oldu seçimin galibi.
Gazeteye döndüğümde başta Mustafa Kaya olmak üzere bütün arkadaşlar “Yüzyılın kaybedeni” olarak alkışlarla karşıladı beni.

Okulun reisi sevdiğim bir arkadaşım diye bir ara Ülkü Ocakları’na gitmeye başladım.
Bir süre sonra çocuğu reislikten aldılar.
Karaman Mahallesi’nde ikamet ederken yönetici seçimlerinde mevcut başkana oy verdim.
Yıllardır tek başına iktidar olan adam seçimi kaybetmez mi?
Aynı şekilde şu an ikamet ettiğim Baytur Sitesi’nde de kaybeden tarafta oldum hep.
Bütün seçimlerde Turgay Çetiner’e verdim oyumu ama her defasında Nahit Serbes galip geldi.
Necdet Güngörsün’ün vefatından sonra yapılan olaylı Sakarya Gazeteciler Cemiyeti seçiminde de oyumu Müjdat Çetin’e verdim.
O kongre de Sezai Matur’un zaferiyle sonuçlandı.

Ya işte böyle…
Maşallah dediğim kırk gün yaşamaz benim.
Tuttuğum her dalı kuruturum.
En garanti görülen seçimlerde bile ben müdahil olmuşsam favori aday kaybeder.
Acaba bu gerçeği öğrenen Zeki Toçoğlu, yine de benden oy ister mi?