1.
İşte Flaubert’den bir cümle: ‘Bir hayâl gibiydi.’ Evet ‘hayâl’. ‘Hayâl’den başka hangi kelimeyle daha güzel tarif edilebilir ki Aşk? Belki ‘delilik’…
2.
‘Hac yollarında meş’ale-i kârbân gibi
Erbâb-ı aşk içinde nümâyânsın ey gönül’
Hoca’nın (Hilmi Yavuz) Bodrum/Yahşi’de yaptığımız hatırası kalbe ışıklarla dökülen o unutulmaz yaz akşamı yürüyüşlerinde dilinden düşürmediği ve büyük bir coşkuyla âdetâ terennüm ettiği Nedim’in bu mısraları hem yakıyor hem de ışıtıyor ruhumu. Aşk’tır bu mısraları durup durup hatırlamak…
3.
‘Müzik aşkı besler’ diyor Onikinci Gece’de Shakespeare. Aşk’ı besleyen şarkılardan biri de Şerif İçli’nin Hüseynî şarkısı: ‘Ezelden âşinânım ben’. Sözler Mehmet Âkif’in. Ve elbette Aşk da müziği besliyor. Ötelere yolculuk…
4.
Lucretius, hatırlatıyor. Yaralılar her zaman darbeyi indirenin ve yaranın bulunduğu yana düşerler. Doğanın kanunu bu. Aşk’ın da. Sevgilinin ayaklarının dibine düşmek… Bu, bazı âşıklar için ‘miraç’ sayılır. Tıpkı bazılarının miracının kuyuya düşmek olması gibi…
5.
‘Bana dûzehten ey meh dem urur gülzârlar sensiz
Dıraht âteş nihâl âteş gül âteş berk ü bâr âteş’
Gâlib Dede için baktığı her şey âteş. Âşıkın baktığı her şey âteştir. ‘tutma yanarsın’ diyordu Hâşim. Hilmi Yavuz’da ‘tut ve yan’. Yanmayan âşık mıdır ki? Yanmayacaksa kanatların ne anlamı var ki?
6.
Aşk’a düşmek. Düş ve düşmek. Aşk varsa düş de vardır düşmek de. Kimi yola düşer kimi kuyuya. Kimi de göğe. Kimi sevgilinin düşünü görür kimi o ‘düş’ü düşler. Kimi bir ‘düş’e düşer. Gâlib Dede’nin ‘düştü’ redifli gazeli de bahtımıza düşer.
7.
‘Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.’ Bu güzelim mısra Dıranas’ın o enfes şiiri Olvido’dan. Aşk’ın güzelliğiyle olan şeylerin sıralandığı bölümü hatırlıyorum. Dokunaklı.
8.
Ene’l-Aşk diye haykırdım ama kimse ne dâra çekti beni ne de derimi yüzdü benim!
9.
Benim için, dünyanın en güzel Aşk şiirini Balzac yazmıştır: Vadideki Zambak.
10.
‘Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli’ diyor bir şarkıda. Uzaktan sevmek… Bütün bir Şark ‘uzaktan sevme’lerle dolu değil mi? Yakından sevilir mi ki?
11.
Dostoyevski cehennemi ‘sevmek imkânsızlığından doğan duygu’ olarak tarif ediyor. ‘sevmek imkânsızlığı’; -tüyler ürperten bir ifade…