AYET

 Günümüz toplumu şirk virüsüne müptela olmuş ve bunun da farkında değillerdir. Şirkin çeşitlerinde biri Allaha evlat nispet etmek, diğeri ise anne, baba ve ataları Allaha ortak koşmaktır.

Şirk toplumlarında babalara, atalara hakaret etmek, eleştirmek, dini ve Allah’ı eleştirmekten daha ağır suç ve sorumluluk taşımaktadır.

Her siyasi dönemin bir lideri ve örneği vardır. Peygamberimizin tartışılmaz örnekliği dışında Sünni Müslümanlar Ebu Bekir sıddıkı ilk sıraya koyarken, Şiiler ise Hz Ali’yi ilk sıraya koymuşlardır.

Osmanlı devletinde ise ilk sıra da Padişah Osman Gazi yer alırken, diğer siyası sistemler de ise onların kurucuları yer almaktadır. Birini kabul diğerini ihmal ve red anlamı taşımakta kabul görmüştür.

Esas olan iki husus vardır; birincisi anılan kişi gerçekten batıl bir ideolojiyi yani din dışı bir hayatı empoze ediyorsa onu kabul ve örnek edinmek Allah inancı taşıdığını ifade eden için şirk unsurudur. Diğeri ise örne alınan önder varsayalım iyi ve muvahhid biri bile olsa, hatta peygamber dahi olsa İslam sınırlarının dışında bağlılık ve sevgi vs beslemek de şirk sebebidir.

İsa as asla şirke pirim vermediği halde, arkadan gelen taraftarları O’nu şirklerine vesile etmişlerdir. Hal böyle olunca şirki reddetmek İsa peygamberi red anlamına gelmez. Bu da bir insanı şirk vesilesi yapmak, o insanı tahkir değil, şirki tahkir etmektir. Gel gör ki bu dönemin insanı asla bu meseleyi anlamamaktadır.

Anne babaya ihsanı emreden ayetler içerisinde iki tanesi vardır ki “onlara itaat etme” buyurur. Bu hangi bağlamdadır dense, “şirk” konusunda olduğunu göreceksiniz. Liderin hevasını, keyfin ya da kendi heva ve keyif arzusunu ilahlaştırmak şirk vesilesidir.

İşte ayet; “Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın (anne ve babana) onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim.” (Lokman, 15 ve Ahkaf suresine bk)

NAMAZ ALLAH’A SAYGI DURUŞUDUR

Ülkemizde saygı duruşu konusu, siyasi bir duruştur. Saygı duruşu kanuni midir, örfi midir bilmem ama yapmayanın başına neler gelebileceğini kestirmek mümkün değildir. Toplumsal dışlanmadan tutun hakarete varıncaya kadar birçok şiddetle karşı karşıya kalır.

“Saygı duruşuna durmayanların bir gün kafasına sıkacağız” tehdidi sanki yerel bir “işid” örneği ipuçlarını vermektedir. Okullarda, spor müsabakalarında, her türlü resmi toplantılarda hatta kutlu doğum konferanslarının açılışlarında ve birçok alanda saygı duruşu yapıldığını veya yaptırıldığını görmekteyiz. Bu konuda serbestliğin olmadığını müşahede etmekteyiz. Bu sebepledir ki “kafanıza sıkacağız” diyebilmektedirler.

Kafaya sıkmak sadece kurşun ve maddi şeyler değildir elbette. Manen de kafalara sıkma devam etmektedir. Kimsenin kimseyi tehdit hakkı ve gücü yoktur. Saygı duruşu ihlalleri ülke sevgisizliği anlamına da gelmemelidir.

Yazının başlığına dönecek olursak, namaz bir saygı duruşu değil midir? Kime derseniz elbette Allah’adır. “Beni anmak için nama kıl” ayeti bu hususu işaret etmektedir. Kâbe dahi saygı duruşuna bir vesiledir Kur’anı bilenler için.

Peki, namaz kılmayanların başına sıkacağız diyenler olmadığına göre, gel çık bu sözün içinden. Allaha saygı sadece kıyam duruşu ve namaz değildir. Bununla beraber namaz saygısını yitirenler için, hiçbir saygı duruşunun ahretine faydası yoktur.

Gerçek saygı Allah’adır, Resul’ünedir ve Onun izinden gidenleredir. Bu saygı da tevhid ilkelerinin ışığında olmalıdır. Camiye gelip namaz kılmayan cenaze uğurlayıcılarının kafasına sıkmak kimsenin aklına gelmemektedir. Gelmez de.

Müslüman’ım diyen herkesi günde beş kez topluca saygı duruşu için namaz kılmaya ve özellikle camilere bekliyoruz. En büyük saygı duruşu ise Cuma günü yapılmaktadır. Mesai bitiminde değil, öğle vaktinde Cuma namazı kılınması için. Hâlbuki Cuma için saygı duruşuna mani olunan haller devam ederken, bunu görmeyenler otobüs de saygısızlık edene sözüm ona tehdit savurmuşlardır. Peki, otobüsü durdurun saygım için namaz kılacağım diyene neden karşı çıkılır?

Tartışmayı bırakalım da gelin hep beraber Allah’a saygı için namaz kılalım olmaz mı? Unutmayın ki Allaha saygı olan namazı ihmal edenleri, saygı duydukları faniler, Ahirette asla kurtaramazlar.

“Ey rabbimiz bizi ve bizden evvel imanla göç edenleri bağışla” (ayet) Amin.

ÖNCE ŞAHSİYET SONRA EHLİYET

Merak ederim hangi çalışan veya emekli işçi ve memur çalıştığı yere gidip bana vazife/görev verin der. Polis, öğretmen, asker, hâkim, gardiyan saymakla bitiremem.

Din görevliliğinde ise bu tam tersidir. Hepsi değilse de azımsanmayacak bir kısmı daima görev beklemektedir. Orhan camideyim Pazar günü. İki vakitte ayrı ayrı iki kişi geldi. Biri Kur’an okuma ve diğeri de ezan okumak istediklerini beyan ettiler.

Ben şahsın görev ikram etmesini seven biriyim. Buna cemaatimiz şahittir. Fakat istemek, ima etme veya talep etmek “şahsiyet problemi” meselesidir.

Özellikle cenazelerde mezarlılarda enflasyonu yaşanmaktadır okuyucu talep ve dileklerinin. İslam ahlakının usulü bu mudur? Biz büyüklerimize, saygı etmeliyiz ama görev istemek veya namaz öncesi tanışma adına görev beklemek şahsiyeti zedelemek değil midir?

İnsanlar ezana, namaza ve diğer görevlere ehliyetli olabilirler fakat şahsiyetlerini zedelediklerinin farkında mıdırlar? Yine Orhan camiin de bir gün cenaze namazı kılınacak.  Müracaatta bulunulan dilek; hocam bizim cemaatten biri namazdan önce Kur’an okusun mu mihrap dan? Peki dedim. Sonra bizden biri cenaz namazını kıldırsın mı dedi. Peki dedim. Daha sonra bizden biri müezzinlik yapsın mı deyice; hayır dedim. Bizi güç durumda neden bırakırlar ki.  Hangi öğretmene gidipte bizim çocuğun dersini ben vereyim diyorsunuz? Din görevliliğini elbette bizden daha ehil yapabileceğin doğru olabilir ama birçok isteyenden birini tercih etsek diğeri darılmaz mı?

Lütfen her işte vazife ehliyetinizden önce şahsiyetiniz gelir? Öncelikle onu yıpratmayın. İstenmeden verilende bereket vardır. Ya diğerinde?

Görünmek, bilinmek, tanınmak ve başka gailelerle görev dilenmek asla şık ve doğru değildir. Bu bizim görev kıskançlığımız değil, belki sizi bazı kalbi istek ve marazlardan korumaktır.

Eğer yanlış düşünmüş ve yazmışsam cevabınızı adresime yazın yayınlayalım.

NAMAZ İÇİN SERVİS OLMAZ MI?

Günümüz nimet ve imkânlarından bir de hamd olsun “Servis vasıtalarıdır” Öğrenci servisleri, işçi, memur, asker vs bir çok servis çeşitleri vardır. Bunlar insanları evlerinden alır gitmek istedikleri mekânlara güvenlikli ve öncelikli olarak götürürler.

Öğrenci servisleri için hatırı sayılır birçok ücret ödenmektedir. Helali hoş olsun.

Âcizane teklifim şudur. Etrafında cami olmayan mesken ve iş yerleri için servis tutulup ücretleri verilemez mi? Belki parayla servis tutulduğu için namaza katılım da çok olabilir?

Özellikle sabah namazı için servis tutup uzaktaki camilerimize veya vaaz olan yerlere kolayca gidebiliriz. Paranın en güzel harcanacağı ve servisin en zevkli olacağı yer camiler değil midir?

Namaz servisi aynı zamanda farzı yerine getirmede öncü ve örnek olacağı kanaatindeyim. Özellikle haftada birkaç günde olsa sabah namazları için servis tutulmalı ki dostluklar pekişir.