“Tanrı öldü” aforizmasını yanlış anladığımız bir filozof var biliyorsunuz. Ölen tanrı kimin tanrısı, kilisenin mi, Yunan tanrıları mı, sanayi devrimi mi öldürdü, makineleşen insan mı, ne demek Tanrı öldü, kim öldürdü eğer tanrı öldüyse?

İşte, bu pos bıyıklı filozof Nietzsche, (Niçe) “Bir ülkede edebiyat ve  sanattan çok siyaset konuşuluyorsa o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.” demiş.

Geçen gün,  kitap fuarı açılması dolayısıyla sorulan bir soruya cevap verdi, Nuri Pakdil. “Maalesef dikkatimi çeken bir yazar veya dergi yok. Hala bizim dönemin yazarlığını aşan yazarlar göremiyorum. Aşamadılar, çünkü bir ideolojiye bağlanmadılar.

Sanat edebiyat dedikoduları yapıyorlar, sanat, edebiyat icra etmiyorlar. Yetişmiş insanlar değiller, kültürsüzler. Okumadan yazmak istiyorlar.” dedi.

Bu paragrafın yer aldığı röportajı Facebook’ta paylaştım, niyetim,  son seçimde 49 buçuk oy alan iktidarın dikkatini kültüre çekmek.  Kültür Bakanlığı’nı Turizm Bakanlığı’ndan ayırın, kültüre daha çok bütçe ayırın, yeni bir bakış açısıyla tarihe, bilime, sanata eğilin,  ekonomi, dış politika önemli fakat herşeyin başı insan, kültürsüz  insan, zengin olsa ne fakir kalsa ne, falan fişman diyeceğim.

Mustafa İsen Kültür Bakanı olursa, kendisinden evvela bu  bakanlığın itibarının iadesini isteyeceğim. Kar topluyorum anlayacağınız.

Hilmi Yavuz, benim paylaşımın altına yorum yazmış, “Hadi canım  sen de” demiş. Ali Günvar da, yorum ilave etmiş, “Nuri Bey de işi iyice safsataya vurdu” diyor. İşte burada, dönelim pos bıyıklı Niçe’nin cümlesine! Edebiyattan çok siyaset konuşulursa ülke kaçıncı sınıf olur bol bol tartışırız ama edebiyatçıların da son derece sığ ve kaba bir kamplaşmayla siyasileştiği bir ülke kaçıncı sınıf olur onu da konuşalım. Pakdil, “Sanat edebiyat dedikoduları  yapıyorlar, sanat, edebiyat icra etmiyorlar. Yetişmiş insanlar değiller, kültürsüzler.” diyorsa, bunun nesi safsata onu da konuşalım. Pakdil ve arkadaşları neden referans alınmaz, alınamaz, onu da konuşalım.

Sadece Pakdil ve arkadaşlarına değil, sola, aydınlanmacılara, Kemalistlere, milliyetçilere, muhafazakarlara, 40 kuşağına, 80 sonrasına, son 10 yıla, şiire, hikayeye, romana, hatta resme, müziğe, sinemaya bir dönüp iyice bakalım.

Son 40 yılda, Türkiye, edebiyat alanında, felsefede, tarihte,  resimde, müzikte, sinemada, plastik sanatlarda, mimaride, hatta günlük gazetede fıkra yazarlığında, yaşı 40’tan eksik kaç parlak  isim yetiştirebildi, bunu da konuşalım.

Yeni Anayasa mümkün mü, değil mi, mümkünse, bilim, edebiyat,  felsefe yani gerçek, yani insan yani hayat kaçıncı maddesi olacak bu Yeni Anayasanın, bunu da konuşalım.

Şiir okumanın, uğrunda hapse girmek dahil her durağını bilen bir Cumhurbaşkanı, Bilim Sanat Vakfı tandanslı bir Başbakan var bu ülkede.

Bunları şimdi konuşmayacaksak, ne zaman konuşacağız, bu kadrolarla konuşmayacaksak kimle konuşacağız, bunu da konuşalım? Yeni Anayasa tamam da hayat eski hayat mı olacak?

Eski hayatımızın kahramanlarının hayatından ve eserlerinden habersiz yeni bir toplum için mi Yeni Anayasa yapacağız, bunu da konuşalım.

Sultanahmet taklidi betonarme camileri yapmaya devam mı edeceğiz yani? Yerli savaş uçağı, yerli tank, yerli otomobil, ağzına kadar dolu hazine yetecek mi bize? 22. Yüzyılın Mimar Sinan’larını  yetiştiremeyecek miyiz? 40 yıl sonraki Cumhurbaşkanımız da, Necip Fazıl’dan şiirler okumaya, Cemil Meriç’ten alıntılar yapmaya devam mı edecek? Nereye kadar? Ne zamana kadar? 200 küsur üniversitede, Amerikalıların 1960’lardaki iletişim tezlerinin fotokopilerini çoğaltıp derse giren iletişimciler mi Türkiye’nin medeniyet iddiasını, tezlerini dünyaya nasıl duyuracağını, bu  tezlerin nasıl savunulacağını söyleyecek siyasi kadrolara?

Hükumete göbeğinden bağlı değilse küresel sermaye guruplarına  biat etmiş STK’lar mı, bilime, kültüre, sanata sponsor olacak? 40 yıl daha her Ramazan ayında Çağrı filmini mi seyredeceğiz?  Bizim, 2000’den sonra dünyaya gelmiş, yeni Itri’lerimiz, yeni Levni’lerimiz, Karahisari’lerimiz, yeni Gazali’lerimiz, yeni Mevlana’larımız olmayacak mı?

Sennur Sezer öldü, sonra Çetin Altan, sonra Gülten Akın, yarın da Nuri Pakdil çıkar o yola, sonra Sezai Karakoç göçer gider, acı ama gerçek, hayata güvenmeyelim, yerlerine yenilerini koyamamışsak, eserlerine de güvenmeyelim, yeni eseri eski eseri okuyan verecektir, yeni eseri verecek olanı yetiştirmeyen ülke, geviş getiren bir hayvan gibi, artık başka bir dünya olmuş bir dünyayı  anlamaktan aciz, bir takım eski hikayeleri çevirip duracaktır ağzında, gerçeği değil, hakikati değil.

Yeni Anayasa gerçekten yeni olacaksa, hayatımız, eski hayatımızdan iyi olacaksa olacaktır bu. Hayatımıza hakikat yön verecekse, anlam katacaksa, yani bir şiiri olacaksa, bir filmi, bir hikayesi, bir felsefesi olacaksa hayatımızın, o vakit mümkün bu.

3. Havalimanından kalkan uçakların indiği şehirlerde dört gözle beklenen kaç adam yetiştireceğiz, mesele bu demek istiyorum kısacası. Yok, 3. Havalimanına yılda kaç milyon turist gelecek sen biliyor musun diyorsanız, zaten ayrılmasın Kültür Bakanlığı da Turizm Bakanlığı’ndan. Hatta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla birleştirilsin. Onu da TOKİ’ye bağlayalım, olsun bitsin.