Saat 3.55… Gözlerimde yine uyku yok… Bu sefer ki ayrı ama… Kapattığım bilgisayarı yeniden açtırdım… Geç yatmaya alışmış bünye istese de erken uyuyamıyormuş… Müzmin demek ki, bu uykusuzluk…
  Bilgisayarı kapattığımda, uyurum diye düşünmüştüm gerçekten. Yarım kalan filmi bitirmiştim. Uyumak için gözler kapandı ama o tünele giremiyordum. Başka başka tünellerde dolanıyordum. Ve karşıdan gelenler, beni çok tehlikeli boyutlara götürebilirdi…
  Başka tünel demek farklı âlem demekti. Düşünce âlemi… Hani bir söz var ya “işin yarısı onu düşünmektir” diye inanmayın, yalan… Eğer elinizde sihirli değnek yoksa tabii… Hoş bazılarımız elinde sihir değnek olsa etkisi gece 12 değil akşam ezanında biter orası ayrı ama çoğumuzda o değnekten bile yok maalesef…
  Atmış dokuzuncu yazımı okuyorsunuz şu an ve bu yazılarımın birçoğunda size insanın düşünmesi ve aklını kullanması gerektiğini, insani değerlere ancak bu şekilde erişebileceğini ifade etmeye çalıştım. Yine aynı fikirdeyim ama bazen yetmiyor işte… Geçmişte veya gelecekte, insanın düşündükçe değiştiremeyeceği anlar, dakikalar, yaşantılar oluyor ki o durumlara kafa yormak, faydadan daha çok zarar veriyor…
  Bizi, hayattan koparsa dahi ne geçmiş değişir ne de gelecek. Hayatta aldığınız mağlubiyetler bir daha silinmez. Averajınıza eksi olarak işlenmiştir bir kere. Gelecekte de yenilgilerimiz olacak bunu da değiştiremeyiz. Evet, galibiyet için çalışmak gerekir ama hayat bazen alanında en iyi oyuncularını karşımıza koyar ve tahmin ettiğimiz veya edemediğimiz rakipten fark yemememiz kaçınılmazdır…
  Biraz karışık olduğunun farkındayım konunun, onun için şöyle özetleyeyim. Basketbolu seviyor olabilirsiniz ve size NBA’den maç yapma teklifi geldiyse ya yenilgiyi göze alıp tadını çıkarmaya bakın ya da maçtan çekilin… Tabi NBA yıldızlarını da göremezsiniz o zaman. Hayatta göz göre göre gelecek yenilgilere karşı her şeyden vazgeçmemek gerek demem o ki.
  Günümüz tabiriyle “cool olmak” şart. En iyi örneği geçtiğimiz 1 Mayısta haberlere takılan bir vatandaşımız verdi. En ateşli yerin ortasında yani dükkânının önünde böreğini yemeye devam etti hiçbir şeye aldırış etmeden. Kalabalığa katılmadı veya karışmadı ama evinde de gizlenmedi. Ne olacaksa kendi iş yerinde olsun dedi… Çoğumuzun örnek alması gereken bir insan ve o videoyu izledikten sonra kendisine yılın “en cesur kişisi ve en cool kişisi” ödüllerini veriyorum… Tabi ki benim gönlümden kopan ödüller yalnızca…
  Biz ise ne savaşlara giriyoruz, şehit veya gazi olma kutsallığıyla onurlandırılacağımızı düşünerek ama sadece kaybediyoruz. Tabirimi maruz görün “niyazi olma” deyimini rol yapmadan canlandırıyoruz açıkça. Kaybımız savaşa girmeden başlıyor en kötüsü, bu uğurda strateji belirlemek için düşündüğümüz an ile başlıyor bu kayıp…
  Hayatta maalesef etkisiz elemanız. Düşündüğümüz uyguladığımız taktikler sadece belli bir noktaya kadar getirir. Durduğumuz noktada elimiz kolumuz bağlı bir şekilde beklemekten başka hiçbir çare yoktur… Devamında otostop çektiğimiz araç, bizi nerede durdurur Allah bilir… Size kendi bu yazıyı yazmadan iki - üç gün önce kâğıda döktüğüm şiirle veda etmek istiyorum. Allah’a (c.c.) emanet olun…
Suya sabuna dokundukça,
Kir kirin üstüne biniyor artık
Hariçten gazel okundukça,
Sayfalar sarı, eksik veya yırtık…

Yokuş aşağı itilmiş bisiklet,
Bozulmuş tutmuyor freni,
Selesinde oturan tüy sıklet,
Çığlıkları ise ölümün sireni…