Kurthan Fişek, “Sıfırcı Hoca” öldü. Üniversitedeyken her hafta hangi politikacıya, hangi sanatçıya sıfır vermiş diye dergi alırdım. Bugünden daha mı demokratikti ülke bilemiyorum. Belki o günler getirdi bizi bugüne. Belki de bugünleri ne de spot günlerdi diye hatırlayacak şimdinin üniversite öğrencileri. Neyse. Google’a girip Hıncal Uluç’un ve Mehmet Yılmaz’ın Kurthan Hoca için yazdıklarını okuyun. Şimdi benim sorum geliyor: Müslümanların, sağcıların, muhafazakarların neden böyle hikayeleri yoktur? Ölülerini, ahirete inançlarını açıkça ifade etmeyenler kadar güzel anamazlar, neden? Cevap? Yok. Peki. “Otur! Sıfır!”
Aklıma gelmişken sorayım, radyo istasyonlarını rastgele gezerken, yayının hangi kanala ait olduğunu, hangi dünya görüşünü temsil ettiğini bilmeden, yayınladığı şarkıya, reklam cingıllarına ya da spikerin diksiyonuna göre anlayabiliyor musunuz? Mesela meal okunuyor, radyo özgürlük müdür seyr fm mi? Seyr olursa Mevlevi ilahisi, Seyran olursa Alevi semahı. İncil’den bölümler okunuyorsa Müjde FM, risalelerden Meyve Risalesi, Moral FM… Edip Akbayram çalıyor, Suavi ya da Grup Yorum, Radyo Bereket olabilir mi? Olmaz bence. Olmuyor da zaten. Konu bu değil ama. Konu şu: Nerede ağlak, yalvaran, pes etmiş, ince sesli, aksanlı bir anons ya da yayın ver, yerel, sağcı, İslamcı kanal. Bu kanallarda hiç isyan, emek, adalet, cesaret kavramları geçmiyor neredeyse. Altyapısı zayıf müzikler, aranjesi berbat ilahiler, terbiye edilmemiş sesler, devamlı bal ya da bitkisel ilaç reklamı da cabası. Solcunun radyosunu aç bakalım, bangır bangır müzikler, gür sesler, profesyonel aranjeler, cingıllar, insanı özgürlük savaşçısı yapacak kadar güzel şarkılar. Müslümanlar sanırım sadece solcu radyoları dinliyorlardır.
Yeri gelmişken, geçen Perşembe akşamı TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Heyeti resepsiyonundaydım. Ayşe Böhürler’den başka tanıdığa rastlamadım. O da benim için aynı şeyi düşünmüş. Koç Müzesi’ndeydi resepsiyon. Müzeye gitmediyseniz gidin. Hasköy’de. Fenerbahçe vapuru da orada, marşandiz katar seti de. Antika arabaları saymıyorum. TÜSİAD’lıların Türk iş dünyasından ne kadar ayrı, ne kadar ileride olduğunu o müzeden anlamak mümkün. Efendim, hangi parayla oldu bunlar diyecek çıkar mı içinizden bilmiyorum ama ona da “otur, sıfır” demeden sorayım: Sahibi muhafazakar kaç şirketin müzesi var? İslam Eserleri Müzesi mesela? Türk El Sanatları Müzesi mesela? Altaylardan Alplere Türk Eşyaları - Türk Mimarisi Müzesi mesela? Mekke’den Günümüze İslam El Yazmaları Eserleri Müzesi mesela? Hadi vazgeçtim, tespih koleksiyonu olan holdingimiz var mı?
Gülben Ergen 100 bin lira daha istemiş TRT’den. Vermemiş TRT. Neden vermemiş anlamadım. Vereydi ya. 100 bin mi fazla geldi? Rating rekorları kıran Gülben için değmez miydi? Söyledim yine yazayım. Devlet özelleştirmeye TRT’den başlamalıdır, İDO’dan değil. Elektrik faturamdan da elini bir an evvel çekmelidir. TRT seyretmiyorum, öbürlerini seyrederken harcadığım elektrik parasını götürüp Gülben’e veriyorsun. Haram zıkkım olsun.
Sonra da Gülben hanım, twitter hesabından, Türkan Saylan fotoğrafı koyarak laf sokuyor Ak Parti’li (!) yayın kuruluşuna: “Eğitimli her kadının Cumhuriyet’e borcu var” diye. Anlaşmazlık ideolojik (!) yani. Yersen. Haberin altına yorum yazmış vatandaş: “Bu hanım eğitimini Erol Evcil’de mi tamamlamıştı” diye. Öbürü de fuhuş operasyonuna karışmış olmasını hatırlatıyor sayın ideolojik sanatçımızın. Bunları TRT düşünecekti asıl. 400 bin kaymeyi Gülben hanımın Avrupa kremlerle yumuşatılmış avuçlarına saymadan önce.
Tahsin Şahinkaya’nın kızı ve karısı da, önce 290 bin sonra 1 milyon (eski parayla 1 trilyon) lira nakit çekmiş bankadan. Sunucu diyor ki, asker bu kadar parayı nereden bulabilir? Dediğin asker darbe yaptı, devlet başkanı yardımcısıydı, huuuu. Senin medya grubun bankadan kredi almadı mı? Özdemir Asaf’ın lafıdır: “Bir gün herkes kendi bahçesine derlerse, hazır mısınız?” Son 10 yılda edindiğimiz mal varlıklarımız tamamen şeffaf olarak denetlense, açıklansa sadece Şahinkaya mı zor durumda kalır? 2000’li yıllara hayatında beş yıldızlı otelde bir gece bile kalmadan girenlerin otel sahibi olduğu bir Türkiye’de.
Türkiye’nin işi zor. Çünkü muhafazakarların işi zor. Para kazanmasalar fakir kalıyorlar, hizmetçilik yapıyorlar. Para kazansalar, harcamak gerekiyor, nereye harcayacaklarını bilemiyorlar. Üste başa, arabaya, eve. Nereye kadar? Burjuvazi dedikleri, bizdeki anlamıyla, özentilik ve görgüsüzlük aşamasına gelene kadar bile mesafe var. Nerede müzesini kurmak, hazırını gezmemişiz. En kısa yol, entelektüel çabayla mesafayi aşmak fakat okumuyoruz, cehalet biraz da para kazanmak isteyen şart koşulan bir madde. Siyaset etme biçimi de destekler bunu Türkiye’de. Yoksa CHP gibi hizip partisi olursun. Belini doğrultamazsın.
İktidarın da işi zor. Şehit haberi. Her gün. Ölüyorlar. İşin kötüsü bir toplumun vicdanı ölüyor. Öldürülüyor. Kim ne derse desin, terör, Allah korusun, hele şehirlerde baş verirse, Ak Parti ile Cemaat arasında dershanelerin kapatılacağının açıklanmasından sonra iyice sertleşen kavgadan çok daha fazla etkiler önümüzdeki seçimleri.
Hükümeti, yani Erdoğan’ı, muhtemel bir Çankaya uzlaşmazlığı, yani partinin dağılması, bölünmesi ihtimali dışında sarsacak, korkutacak ne var? CHP mi? MHP mi?
Bir de espri size. Az önce kapandı Has Parti. Nihat Genç, Twitter’da yazmış 12 Temmuz’da, ben yeni duydum: “Memleket batmış, Numan Kurtulmuş”