Kıymetli okur, yazar ve düşünür insanımızın insaf ve anlayışına şu soruları sorup makul cevaplar almak arzusundayım. 
            Ferdi sporlar hariç bütün SPOR dallarında ne kadar YERLİ ve MİLLİ bir bakış açısına sahibiz? Başta süper lig ve futbolun tüm kademeleriyle, basket, voleybol ve diğer branşlarda yerli ve milli bir yaklaşım görebiliyor musunuz? 
           (X)ilinin (Y)takımını değil, sanki bir DÜNYA KARMASI  takım seyrediyorsunuz 
    .      Mesela futbolda sahaya çıkan 11- aslan parçasından (!) hemen hemen  temsil ettiği il veya o ilin takımı olarak ülkesinden tek bir futbolcu yok! Niçin, niçin?… 
          Transfer sezonlarında dünya fellik fellik dolaşılıyor veya ilgili sektörel alanlar tetkik edilerek en pahalı, üzerinden aracıların en çok rant devşirebildiği futbolcu, voleybolcu veya basketbolcu satın alınıyor, takıma monte ediliyor. 
           Bir yıl adaptasyon ve dil sorunu, taraftarla iletişim problemi yaşanırken, sporcu sadece sözleşmedeki alacağı paraya göz dikmiş, Türkiye’nin eğlenip gezilebilecek ne kadar bölge, il ilçe ve eğlence yerleri, magazin olayları var ise orada yerini alıyor. 
           Bu SPORCULAR için MİLYON DOLARLAR HARCANIR ve de devlet asgari ücretliden bile dişe dokunur vergiler alırken, bu transferde gizli açık ödenen paralardan, milyon dolarlardan ya hiç VERGİ ALMIYOR, alamıyor, veyahutta sembolik vergilerle işi geçiştiriyor. 
           Yetmedi, SPOR KULÜPLERİ, yılın sonunda gerek piyasa borçları, gerek SGK ve gerekse de diğer kamu BORÇLARINI SİLDİREBİLMEK için siyasal iktidarlara, sözümona milyonlarca TARAFTARINI ŞANTAJ malzemesi olarak kullanıp, seçimler için baskı aracı olmasını temin ediyor. Ya milyarlık BORÇLAR SİLİNİYOR ya da ertelenerek, zamana yayılıp siyasi bedel ödememe endişesiyle gelecek iktidarlara havale ediyor. 
           Kesinlikle hiçbir siyasi iktidar spor kulüplerinin bu ve benzeri harcamalarını kısmen veya tamamen karşılayacak bir yaklaşım içine girmemelidir. Böyle bir umut asla beslenmemeli, her takım yorganına göre ayağını uzatmalıdır. 
           Türkiye’nin EN PAHALI TAKIMI, en PAHALI FUTBOLCUSU, EN LÜKS STADI  v.s. SAVURGANLIĞINDAN  ülke ekonomisi AZAD edilmelidir. 
           Şunu kimse söylemesin; Efendim bu olay tüm dünyada böyle cereyan ediyor. Siyasal iktidarlar oy kaygısıyla bu gibi sübvanselere girerler, biz de girmek durumundayız! 
            Yerli ve milli düşünen siyasal anlayışların, hem kendi ülkesine hem de dünyaya gösterebileceği olumlu yerli ve milli duruşları olmalı değil mi? 
            Allah lillah aşkına şöyle bir bakınız! Kendi ilinin adını taşıyan takım, mesela İstanbulspor, Ankaraspor, Samsunspor, Kayserispor, Konyaspor, Trabzonspor v.s. adlı takımlarda kaçar tane o ilin çimlerinde ter dökmüş, amatör ama lokal milliyetçilik, şehircilik ruhuyla takımına canı bahasına hizmet eden futbolcu, basketbol ve voleybolcu var? 
            Bana; “ Hocam sen bu işten anlamazsın, senin mesleğin de birikimin de buna cevaz vermez!” diyenlere cevabım, 
           “ Spor ne için yapılır veya yaptırılır?” Birilerine para kazandırmak, uluslararası bir transfer şebekesine totalde milyar dolarlara baliğ olan bir soygun ve vurgun ekonomisine destek ve ortak olmak mı, yoksa yerli ve milli bir şuur içerisinde öncelikle o ilin gençlerini bu işe yönlendirip, şayet bir kazanç kapısı oluşturulacaksa ilinizden yetiştirdiğiniz dünyaca ünlü sporcuyla uluslararası zeminde boy ölçüşmek mi? 
              Dünyada da, Türkiye’de de spor denince akla futbol gelmektedir. Bu çok yanlış bir algıdır. Halbuki daha çok, başta güreş olmak üzere FERDİ SPORLAR ön plana çıkarılmalı, sağlam fizik ve beden aktivitesine katkı sağlamalıdır. 
              Ne var ki, bizde özellikle spor denince futbol, futbol denince süper lig, süper lig de denince İstanbul’un ve güya Türkiye’nin en büyükleri diye adlandırılan malüm o üç takım akla gelmekte ve getirilmektedir. 
             Kavram, zihinlere öyle kazınmış ki, “Üç büyükler!..” denince adeta size neyi kasdettiklerini hemen anlıyorsunuz 
             Bendenizin futbol olayına bakışım, Üstad NFK’in İDEOLOJYA ÖRGÜSÜ  adlı kitabında ifade ettiği yaklaşımdan farklı değildir. 
             BİR UYUŞTURUCU, gençleri ruh ve bedenleriyle, tüm zamanlarıyla esir alan uluslararası bir yıkım senaryosudur. Bunu afaki iddia etmiyorum. Hesap kitap ortada. 
           % 99’unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede gençlerden mabedlere gidenlerin sayısı mı daha çok, stadlara gidenlerin mi? 
            Cuma vaazını üç dakika uzatan imam veya vaize, imkanı olsa ıslık çalıp uyarıda bulunacak cemaatin, saatler önce yola düşüp, en az iki saat beklediği stad da takımının galibiyetine vesile olur umuduyla uzatma yapmayan saha hakemini ıslıklaması hadisesini cami ile kıyaslayınız! 
             Dine afyon diyen Marksistler, maalesef büyük oranda dini toplum hayatından uzaklaştırarak gerçek bir AFYON OLARAK SPORU, yapandan ziyade izleyen ve fanatik taraftar haline getirilen insanlar üzerinde en sevimli afyon ve uyuşturucu olarak zerketmektedirler. 
            Özetle ifade etmek gerekirse; 
            1-) Kesinlikle YERLİ VE MİLLİ KAVRAMINA, SLOGANİK değil, gerçek bir eylem olarak spordan başlanmalı ve ASLA YABANCI SPORCU alımına meydan verilmemeli. 
             2-) Belli bir süre teşvik için, yabancı sporcu almamayı özendirme açısından yerli sporcuya yönelen takımlara kısmi destekler sağlanmalı ve cazip projeler geliştirilmelidir. 
            3-) İller kendi sporcu yetenek ve kaynaklarını harekete geçirmeli. Her il bilmelidir ki, herhangi bir ilimiz değil, orta ölçekli ilçemizden bile küçük olan MONAKO ve KARADAĞ gibi ülkelerin takımlarına yenilebilen 70-80- milyonluk ülkeler, demek ki kendi kaynaklarını harekete geçirememenin bedelini de ağır ödeyebilmektedir. 
           4-) Geçici ve arızi 3. maddedeki temennim hariç hiç bir surette DEVLET, TÜYÜ BİTMEDİK YETİMİN HAKKINI, hak etmeyen hiç bir SPOR, KURUM ve KURULUŞ aktivitesine YEDİRTMEMELİDİR. 
           5-)  Kuru bir siyasal slogan değilse mutlaka ama mutlaka sporun her dalında, sporcu, hocası ve tüm yöneticilerinin milli ve yerli olmasına dikkat edilmeli ve hatta yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 
           6-) Hiçbir milli takımımıza YABANCI HOCA GETİRİLMEMELİ, bu işi biz yapamıyorsak, yapanlara bırakmalıdır. 
            İnanıyorum ki bu eleştirel yazım ve yaklaşımım çok tenkit alacaktır. Ancak söylediğinin doğru olduğuna inanan ve onu ifade eden kimse; ayette ifade edildiği gibi, “ و لا يخافون لومت لاءم” “ Hiç bir kınayıcı, eleştirenin kınamasından korkmaz, endişe etmezler…” ( Maide/54) gerçeğiyle hareket etmelidir. 
           Benzer konularda değerlendirmelere devam edeceğiz. 
           Mesela bizim ve hanımlarımızın kılık kıyafet ve yaşam tarzı ne kadar yerli ve millidir?  Bu sorumuza da bir sonraki yazımızda cevap aramaya çalışacağız. 
           Selam ve dua ile!… 
           Not: Tümüyle katıldığım (50 bin  küsur nüfuslu, 1400 Km karelik  Faroe Adaları maçı son ve bariz örnek), hislerimize ve milyonlarca insanımızın duygularına tercüman olan bu mühim makale; bendenizin de  çok eski tanıdığı olan, emekli müftü ve eski AK Parti mebusu değerli hocamız Musa Uzunkaya’ya ait olup, dahil olduğumuz bir guruptaki  paylaşımından alınmıştır. Herkes okumalı ama mutlaka okumalıdır!