Peygamberimiz, efendimiz ahdine nasıl vefâ gösteriyor, verdiği sözde nasıl duruyor öğrenelim. Abdullah bin Ebil Hamsa radıyallahu anh anlatıyor: Peygamberliğinden önce Hz.Muhammet ile bir alış veriş yapmıştım. Kendisine borçlandım. Biraz beklerse parasını hemen getireceğimi söyledim. Fakat bu arada verdiğim sözü unutmuştum. Nihayet üç gün sonra hatırladım ve konuştuğumuz yere geldim. Bir de ne göreyim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözleştiğimiz yerde bekliyor. Beni görünce:-Ey delikanlı” Bana eziyet ettin. Burada üç gündür seni bekliyorum.” buyurdu. (Ebu Davud)
---------------------------------------------------------------------------------------
SAAT KAÇIN NE ÖNEMİ VAR!

Randevu; isim Fransızca rendez-vous İsim Belli bir saatte, belli bir yerde iki veya daha çok kişi arasında kararlaştırılan buluşma. Randevu almak, randevu vermek, randevusu olmak gibi kullanım şekilleri vardır. Fuhuş yapılan yerlere verilen isimde “randevu evi” olması ayrı bir garabettir.
Müslüman olmanın en önemli özelliklerinden biri de “randevu saatine” riayet etmektir. Hayat tamamıyla zaman değerleri içinde akıp gitmektedir. Zamanı müsrifleştirenlerin kazançları daima az olacaktır. Her işteki kaybın ilki belki de zamandır. Zaman insan olmanın onurunun göstergesidir. Beklemek ve bekletmek ayrıca bir zulüm sebebidir.
Rabbimiz kâinatı zaman değerlerini muhafaza edecek şekilde yaratmıştır. Bu sebepledir ki başarının ilk anahtarı zamanı iyi kullanmaktır. Bir hatıramı araz ederek yazıya devam edelim. İstanbul da bir kitap fuarına gittim. O esnada salonlardan birinde konferans olduğu anonsunu duydum. Ve salona girdim. Vakit geldiği halde konuşmacılar ortada yoktu. Dinleyiciler protesto alkışıyla salonu çınlattılar. Konuşmacılar özür dileyerek apar topar salona geldiler ve konuşma başladı. Salonu dolduranlar “çağdaş” denilen dinleyici gurubuydu.
Şimdi gelelim İslami hassasiyetle yaşama gayretinde olanlarımıza. Söyler misiniz bana, bizim ilan ettiğimiz hangi konuşma veya toplantı zamanında başlamıştır. Nadirdir efendim. Bizim ilanımızda saat 20.00 yazarız. 21 00 e doğru başlarız. Yazık değil mi gelenlere efendim. Daima gelmeyeni ödüllendiririz. Bindiğimiz uçak zamanında kalkmayınca öfkeleniriz de, zamanın da başlanılmayan işler bizi neden öfkelendirmez.
Sünnete düşkün ve hassa olduğunu söyleyenler, gerçekten Resulullahın sünneti bu mudur? O gelmez, gecikir denilmesi bizi hiç mi hiç yaralamıyor mu? Normal seyri yarım saat olan yolculuğa geç çıkıp da yetişmek için trafiği alt üst eden biz değil miyiz? Konferansa gelenleri bekletip, onların zamanını çalan biz değimliyiz? Programlarımızı zamanında başlatmayıp da kul hakkına giren biz değil miyiz?
Başlangıcı ve bitişi belli olmayan bir program nasıl başarılı ve bereketli olabilir. Namaz takvimleri bize diğer zamanlarda da saate saygılı olmayı öğretmiyor mu? Saat bizim için sadece iftar zamanında mı önemlidir. İş hayatında, okulda, camide, kışlada ve pazarda aklımıza neresi geliyorsa her yerde zamanı iyi kullanma ve randevuya sadık kalma bizim en öncelikli prensibimiz olmalı değil mi?
,”Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” Ayeti bu konuda bize bir şeyler hatırlatmıyor mu?
Zamanı iyi kullanmanın aynı zamanda Salih amel olduğunu da hatırdan çıkarmayalım.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Üstad randevularına sadıktı. Randevusuna hiç gelmediğini hatırlamıyorum. Bazen ulaşım vasıtalarının, zamanında kalkmaması sebebiyle 5-10 dakika geç kalabilirdi. Bu sebeple, Üstad’la randevulaşıp da gelmeyenler. Üstad tarafından azarlanırlardı. (Ali Gengeç)
MEHMET AKİF
Büyük şair Mehmet Akif ERSOY sözünün eri bir insandı.. söz verdiği şeyi yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şey onu engelleyemezdi.
Bir gün Vaniköy'de oturan bir ahbabı ile öğleden bir saat önce buluşmak için sözleştiklerinde o gün yağmurlu , fırtınalı bir gün olup her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde gelir fakat arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gider.. ertesi gün özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: Bir söz ya ölüm yada ona yakın bir mazeretle yerine getirilemezse mazur görülebilir' diyerek o arkadaşı ile tam altı ay konuşmaz...
Akif vefakârdır. Sözüne sadıktır. Baytar mektebinde okurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalan çocuklarına diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder geriye iki çocuğu ile hanımı kalır. Âkif’in son derece maddi sıkıntıda olduğu bir dönemde meydana gelen bu olay karşısında verdiği sözü tutar ve arkadaşının ailesine sahip çıkar.

AHİRETE CAHİL GİTMEK
İmam Şafi yatağında hasta olarak yatarken, baygınlık geçirir ve ayılıp kendine gelince yanında ki öğrencisine dini bir fıkıh meselesini sorar. Talebesi üstadım bu meselenin şu anda ne önemi var, çok rahatsızsınız deyine o güzel imam şu cevabı veri. İyi ya Allahın huzuruna bu meselede cahil varmamış olurum.
Abdullah b mubareke sorarlar; Ölüm anın sana bildirilse ne ile meşgul olurdun? İlimle cevabını verir. Neden dediklerinde ise; Allah kitabında “rabbim ilmimi artır” buyurmaktadır. Ya ne ile meşgul olacaktım.
Günümüzde insanlar ilk öğrendikleri bilgilerin üzerine çok şey koymamaktadırlar. Öğrendiklerini de unutmaktadırlar. Bilgiye değil, gıdaya ve israfa açlıkları vardır. Kıyamet günü kitabı oku ve yüksel dendiğinde ne okuyacak ve neyi okuyacak günümüz insanı acep.
İlmin kıymetini bilenler okumadan ve okutmadan yorulmamışlardır. Şimdi okumak denilen şey sadece para ve unvanla sınırlı kaldığından maalesef insanlık buhranlarda çırpınmaktadır.
NAMAZDA BULUŞALIM
Buluşma, görüşme tanışma adreslerimizi cami ve namaz merkezli yapalım. Söz gelimi namazdan önce, namazdan sonra gibi vakit tayin ederek programları namazı ihmale uğratacak şekilde yapmayalım. Başlangıç ve bitiş saatleri namazın edasına mani olmamalıdır.
Zira namazdan önemli ne işlimiz olabilir ki efendiler. Namazdan uzak kalan dostlarımıza namazı ve cemaati hatırlatma adına, Camide buluşmayı önerelim. Cami bizleri hem rabbimizle hem de kullarıyla buluşturma yeri olsun. Merhum Süleyman Azaklı amca İstanbul’a gider ve dönüş de Adapazarı için biletini alır. Yanında ki dostu, otobüs kalkana kadar çay içelim der. Süleyman amca ise, ortalık şeytanlaşmış gel mescide gidelim Allah diyelim der. Ve mescide girdikleri anda Süleyman amca vefat eder. Ve o geceyi sabaha kadar camide geçirir. İşte böyle randevusu cami olanın akıbeti de cami de gecelemek olur.
ÇOCUĞUNUZLA KONUŞTUNUZ MU?
Değerli okuyucular, malumunuzdur ki okullarda Kur’an ve Peygamberimiz dersi kanunen seçmeli olarak konulmuştur. Bir insan Müslüman olup da bu dersleri seçmemesi asla düşünülemez.
Eğer seçmiyorsa eksik bilgilenme veya varsayımlardan dolayıdır. Evet, sayın veli çocuğunuzla konuştunuz mu bu dersler hakkında. Her geçen gün geç kalmış olmayınız. Acilen yavrularınızla bu konuyu konuşup şimdiden dilekçelerinizi hazırlayınız. O dilekçeler sizin ahret kurtuluş parolanız olur inşallah.
Unutmayın ki tüm bahaneler nefsin ve şeytanın vesvesesinden ibarettir. Zira Kur’an aşk ve heyecanla olmak şartıyla kolay bir kitap dır.
Anneler, babalar, dedeler, neneler, dayılar, halalar, teyzeler sülalede kim varsa çocuklarımızla konuşalım. Lütfen onları Kur’an okumaya imrendirelim.
Yoksa şu ayette peygamberin şikâyet ettiği insanlardan olursunuz.
“ O GÜN RESUL DE, YA RABBİ DER. BENİM HALKIM BU KURANA HİÇ DEĞER VERMEDİ VE ONU ARKASINA ATTI” (FURKAN SURESİ, 30)

Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”