İsmini duyuyordum. Ama ilk tanışmamız 1996 yazında gerçekleşti.
O günkü statüsüyle, Adapazarı Belediye Başkanımız Aziz Duran tarafından kültür müdürlüğünü kurmakla görevlendirilmiştim. İşe nereden nasıl başlayacağımı düşünürken imdadıma yine Başkan Duran yetişti: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanı Şenol Demiröz Adapazarlıdır, liseden sınıf arkadaşımdır. Selamımla git ona, o sana yol gösterir.
Dediğini yaptım. Aynen de öyle oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehzadebaşı’ndaki başkanlık binasının altıncı katında güney köşesinde bir odadaydı yeri. Gittim, tanıştık.
O kırk beşinde bir delikanlıydı o, zaman ben otuz beşimde.
Gara gaşlı gara gözlü esmerce ortanın biraz üzerinde boylu (bir yetmiş beş- bir seksen diyeyim) bir ağabey. Selam kelam, hâl hatır, tanıştık. O gün başladı dostluğumuz, vefat haberi geldiği 2020 yılı 25 Nisanına kadar da devam etti.

----


Benim meslekteki ilk hocamdı Şenol Demiröz. Yani kültür sanat yöneticiliğinde. Çok şey öğrendim kendisinden.
Biz yetmiş yıldır bize mikrofon verilmediğinden yakındık durduk. Şimdi mikrofon verme sırası bizde. Bu kez tersini biz yapmamalıyız. Adaletli olmalı, sağ-sol ayrımına göre değil, kaliteye göre mikrofon tutmalıyız demişti daha ilk görüşmemizde. Bu uyarısını ömrümce yerine getirdim, getirmeye de devam ediyorum.
Bir etkinliğin davetiyesi kartvizit hükmündedir. Aman davetiyeye çok önem ver demişti yine. Bunu da hep yerine getirdim. Lüks davetiye bastırtıyor bazı aklı evvellerce eleştirilmem bundandı.
Az ama öz yapın, kaliteyi en üstte tutun demişti mesela. Gayret ettim hep.
 Ve daha birçok şey. Merhum hocama minnet borçluyum çok.

----


Yüz kitap projesi vardı İBB Kültür’de. Yayımladı da.
O dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı, şimdinin cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’dı. Muhafazakâr belediyeler, hele o yıllarda, malum, kitap yayın gibi işleri enti püften görürler, pek de değer vermezlerdi. Tayyip Bey’i şöyle ikna ettiğini anlatmıştı bir sohbetimizde: Başkanım, köprüler, yollar, parklar, çok güzel işler yapıyorsunuz. Gün gelir bunların daha iyisi daha genişi daha büyüğü yapılır, yaptıklarınız unutulur, ama kitaplardaki imzanız hep kalacaktır. Tamamdırı böyle almıştı Demiröz.
Başta lacivert kapaklı Fatih’in Defteri olmak üzere, dönemine göre oldukça kaliteli ve faydalı, yüz kitap yayımlamıştı Demiröz, İBB Kültür olarak.
Çok değil, bu konuşmanın üzerinden üç beş sene geçecek, Tayyip Erdoğan, 28 Şubatın faşist aktörlerince şiir okuduğu gibi komik bir gerekçeyle görevden uzaklaştırılacak, hatta mahkûm edilecek, Kırklareli Pınarhisar’da hapis yatacak, Demiröz’ün kendisini ziyaretinde Tayyip Bey, Haklıymışsın Şenol Bey, biz gittik kitaplar kaldı yadigar diyecekti.
Şenol Demiröz, İBB Kültür’de yüzlerce ulusal-uluslararası kültürel büyük etkinliklerin planlayıcısı / düzenleyicisi olmanın yanı sıra, asıl kitap ve belgesel demekti.

----


Şenol Demiröz, Türkiye’nin son yıllarda yetiştirdiği en birikimli ve en donanımlı kültür adamlarındandı; dünyayı avucunun içi gibi iyi biliyordu; yobazlığı, tarafgirliği, şovenizmi yoktu.
1976-81 arası TRT’de ekibiyle önemli yapımlarda görev aldı; 1982-94 arası başta Vakıf Medeniyeti dizisi olmak üzere birçok belgesele, TV dizisine yapımcı, yönetmen veya senarist olarak imza atmıştı Şenol Demiröz. 1994-2004 İBB Kültür İşleri Dairesi Başkanı, 2004-2005 TRT Genel Müdürlüğünü üstlenmişti. 
Ajans 1400’ün kurucularındandı. 1982 Haziranında, senaryosunu Erdem Bayazıt - Şenol Demiröz’ün yazdığı, yönetmenliğini Yücel Çakmaklı’nın yaptığı, görüntü yönetmenliğini Çetin Tunca’nın üstlendiği, Afganistan Afganistan belgeseli için, Rus İşgali altındaki Afganistan’a dört aylık meşakkatli bir yolculuk yapılacak, bu zorlu serüvenden başarıyla çıkılacaktı. 12 Eylül Askeri Yönetiminin sansürüne rağmen, söz konusu belgesel ve Erdem Beyazıd’ın gezi gözlem ve anıları Mavera Dergisi’nde yayımlanacak ve büyük ses getirecek, Afganistan hakkında dünyaya sağlıklı bilgiler ulaştırılmış olacaktı.

----


İki yüz milyonluk Türk Dünyasının birleşmesi ve kaynaşması, tüm görevleri süresince üzerinde yoğun çalıştığı en büyük projesiydi; yılın yarısını Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan’da geçiriyordu, kalan yarısını oraların kültür adamlarıyla İstanbul’da. Cengiz Aytmatov, Anar, Muhtar Şahanov, Bolak Mansurov, Hoca Gulunarlıyev, Şöhret Abbasov yakın dostlarındandı; örnekleri hep Bişkek’ten, Almatı’dan, Kazan’dandı.
Öte yandan Atatürk’ü en doğru anlayanlardandı. Doğru anlatanlardan da.
Ha unutuyordum; Şenol Demiröz, koyu bir Galatasaraylıydı. Kongre üyesiydi de. Türk sanat musikimize fevkalade düşkünlüğü bir o kadar da nüfuziyeti vardı. 
Vefalı adamdı Demiröz; şimdilerin iktisat profesörü olan oğluna, içinde yetiştiği grubun lideri Dündar Taşer’in adını vermişti; her görüşmemizde çocukluk arkadaşı Lütfü Salkım ile Doktor Sadık Canlı’yı, Gazeteci Zeki Aydıntepe’yi, Tüccar Tarık Pekerken’i mutlaka sorar, daha ortaokul öğrencisiyken yaz tatillerinde beraber çalıştıkları Adapazarı Havuzluçarşı’daki Berber Sezai’ye sık sık selam gönderirdi. 

----


Adapazarı Türkmeni / Manav’ıydı. En sevdikleri yemekler, Manavların dartılı keşkeği, sütlü malayı ve kabak gıvırmasıydı.
İstanbul’dayken de Ankara’dayken de, ziyaretine her gidişimde Adapazarı’nda çok sevilen Mahmut’un veya Resul Dayı’nın ekmeğini, meşhur Adapazarı’nın çıtır simidini, Neşe gazozunu, Alikoka Bozasını götürürdüm. Bazen de ceviz helva. Beni çocukluğuma götürdün Fahri’ciğim diyerek teşekkür ederdi.
İyi bir Adapazarlı, iyi bir Adapazarcıydı. Şahidim buna. Yakından ve derinden takip ederdi gelişmeleri.  Adapazarı’nın asıl ihtiyacı beş yüz kişilik bir tiyatro salonu, iki bin beş yüz kişilik bir konser salonudur derdi sık sık. 

----


Müezzinlerli Nizamettin Göbekçioğlu ile Erenlerli Esma Gavasoğlu çiftinin büyük kızları Fehamet Ablamız ile evliydi. Hemen her bayramın üçüncü günü, aile büyüklerimize el öpmeye çıktığımızda, akşama doğru, büyükbabamın dostu Nizamettin Amca’ya da uğrar, Esma Hanım Teyzenin lezzetli börek ve baklavalarını taam eylerken, ziyaretin asıl lezzeti Damat Paşa Şenol Demiröz’ün koyu ve geniş çerçeveli gözlüklerinin ardından, hafif geriye kaykılarak, hayatın ve dünyanın imbiğinden süzüp bize anlattıkları olaylar tespitlerdi. Fehamet Ablanın edep tevazu ve cana yakınlığının da altını çizmeliyim bu arada.
(Vefat haberi bize ulaştığı günün akşamı, İstanbul’da yaşayan kızım Ayşenur’a hüzünlü haberi ilettiğimde, ta çocukluğuna giderek, Edi ile Büdü’nün (Nizamettin Amca ile Esma Hanım Teyze’yi kastediyor, kızım Ayşenur çocukluğundan beri onları çok sever, arada bir de ‘Edi ile Büdü’lere gidelim’ diye tuttururdu) çok sevdikleri damadı Şenol Amca mı? Çok üzüldüm şimdi sözleri dökülüvermişti ağzından.)
Evet o, diyebildim sadece.

----


Eğitim en öncelikli yanıydı onun. Varlığını en çok iki çocuğunun eğitimine harcamıştı. Çocukları da utandırmadılar onu: Dündar Murat şimdilerde İstanbul Üniversitesi’nde iktisat profesörü, Betül de Marmara Üniversitesi’nde Bilgisayar bölümünde doktor öğretim üyesi.  
Estetik ve kalite birinci seçeneğiydi her zaman; ardından hoşgörü ve ağırbaşlılık gelirdi.
Gösteriş ve şov semtinden geçememişti; tevazu ve dirayet karakterinin temel özelliğiydi. Müdanasızlığı da cabası.
Zengin adamdı Demiröz; dünyanın sayılı düşünürleri, yazarları, kültür adamları yakın dostlarıydı hep.
Arkadaş en çok kullandığı ve ona en çok yakışan kelimeydi; İsmine ...cığımı eklemeden hiçbir dostuna hitap ettiğine rastlamadım.
Dostun ve dostluğun kıymetini iyi bilenlerdendi.
Dinin siyasete ve ticarete alet edilmesine şiddetle karşıydı.
Türk dünyasının gayrı resmi kültür bakanıydı hiç şüphesiz. Fiilen yani.
Ruhun şad, mekânın Cennet olsun güzel ağabey. Bekle bizi. Biz de geleceğiz.