Şehirleri illa ki orada yaşayan ya da yaşamış kimseler iyi yönetir, şehre kalıcı eser katanlar mutlak oralı yani yerli olmalıdır diye bir kural olsaydı Mimar Sinan Süleymaniye’yi Kayseri’de inşa ederdi.
Dehanın memleketi olmaz. Olsaydı Bizans’ı yine bir Bizans’lı fetheder, Sultan İkinci Mehmed de İstanbul’u almayı aklından bile geçirmezdi. Roma’nın başkenti yeni Fatih’inin başını aldıktan sonra değil kuşatmadan önce döndürmüştü.
Mesele, kafa ve gönül meselesidir. Kafamız, traşıyla “Çikita Ajdar”ınkine… Kapasitesi bakımından da Ferhat Güzel’inkine tekabül ediyor. Bu kafanın gönlü de olsa olsa Yedi Kocalı Hürmüz gönlüdür.
Büyükşehirin kadroları hakkında… İcraatları hakkında… Mesela Uzunçarşı hakkında… Samimi uyarıları bile sırtlarını “dönerek” cevaplayanlar, oynayabilecekleri özgüveniyle kartopu zannettiklerinin çığa dönüşmekte olduğunu da görmüyorlar. Güya demokratik ilişkilerine güvendikleri esnaf yüzlerine kepenk kapatıyor!
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “48 en az gelişmiş ülke arasında 22 İslam ülkesinin bulunmasından… En zengin İslam ülkesi ile en fakir İslam ülkesi arasındaki gelir farkının 220 kat olmasından rahatsızlık duyuyorum.” demiş. Nerede? TOBB-İslam Kalkınma Bankası İşbirliği Anlaşması için gittiği Suudi Arabistan'da. Petrol fışkırıyor orada. İnsanlar fesle, cübbeyle, sarıkla, kara çarşafla rahat rahat yaşıyor. Dallas’ı kıskandıran muazzam(!) “gök” delen(!)ler yükseliyor “Kabe-i Muazzama”nın yanında…
Zengin gavurla fakir Müslüman arasında değil, zengin müslümanla fakir Müslüman arasında o acımasız, o rezil 220 kat fark… Yeni anayasanın hangi maddelerini değiştirirsek değiştirelim, yönetimlerimiz ne kadar yerli ve yerel olursa olsun… Aklımızın ve gönlümüzün anayasasını oluşturan ahlakımızı, “bilim”le, “sanat”la, “emaneti ehline verme erdemi”yle değiştirip dönüştürmedikçe… Kürtçe’yi anadili yapsak da, fesimize sarık sarsak da… Demokratik de olamayacağız, müreffeh de, mamur da, yazık ki Müslüman da.
Yönettikleri hemşehrilerini “hayvan park”ta satılacak kurbanlık deynekler gibi itip kakanlarla hiç mümkün mü bu? Seçilen hesap vermeyecek, burnundan kıl aldırmayacak, eleştiriye katlanmayacak… Seçen, seçenin sesini duyuran, susacak, pısacak!
Rahmetli Selahaddin Şimşek, “Saygı görmek istiyorsan saygıdeğer ol! Çakıltaşlarını kolye yapmazlar!” diyordu. Kaldırım taşından gerdanlık yapmaya kalkıyorlar. Ünal Ozan’a kinayeyle “Şehirler kültürleri kadardır!” diye bez afiş asmıştık Bulvar’a. Şimdi o afişleri “Şehirler yönetenleri kadardır!” diye değiştirme zamanı mı geldi acaba? Vah ki ne vah!