“16 MART 2003'te İsrail buldozerleri tarafından, Filistin’de ezilerek öldürülmüştür.”

Saçları altın sarısı, hümanist genç bir kızın tertemiz vicdanında dönseydi dünya, insanlık daha mutlu olacaktı.
Lakin  dünya, genç bir kızın masum vicdanında dönemeyecek  kadar, suç ve nefret doluydu.
Rachel Corrie, bu hakikati küçük yaşlarda fark edecek kadar, olgun ve insancıl bir karaktere sahipti. 
1979 yılında, rüyalar ve fırsatlar ülkesi olarak kabul edilen,  Amerika Birleşik Devleti’ nde dünyaya gelmiş ve yaşamını orada sürdürmüştür.
Rachel, ortalama bir geliri olan, entelektüel bir Amerikalı ailenin, iyi eğitim almış tek çocuğudur.
Ailesi daha küçük yaşlarında, Rachel’ in yaşıtlarıyla mukayese edilemeyecek kadar olgun bir karaktere sahip olduğunu  anlamıştı.
Rachel,  daha  10 yaşındayken komşularının sorunlarını dert ediniyor, zenci ve göçmenlerin haklarından bahsediyordu. Yaşına bakmadan,  yoksul insanlar için yardım faaliyetleri düzenlemek istiyordu.
Rachel, bir misyonla dünyaya gelmişti adeta… İyilik  ve yardımlaşma ile dolu kalbi, onu diğer yaşıtlarından ayıran en önemli  özelliğiydi.
O, hiçbir zaman beni alakadar etmez, bana ne diyemeyecek kadar, naif ve hümanist bir düşünce dünyasına sahipti.
Pamuk Prenses edasıyla, vicdan sepetinde iyilikler, güzellikler ve çocuk masumiyeti taşıyordu.       
****
    Zaman geçtikçe Rachel, hayatının komşularından ve yaşadığı eyaletteki yoksul insanlardan ibaret olmadığını anlayacak, dünyada yaşananlara dikkat kesilecekti.
    Rachel için dünyada yaşanan her türlü zulüm, çözülmesi gereken hayati bir problemdi. 
O, hiç görmediği,  hiç tanımadığı insanların dertleri ile dertlenecek, zulme ve istismara uğramış kadınlar için, ırkı ve inancı ne olursa olsun, gözyaşı dökecekti.  Rachel,  farklı coğrafyalardaki çocuklarla buluşmayı sabırsızlıkla bekliyor, onlarla güneşin kanatlarına uçurtmalar uçurtmak istiyordu. 
    Lakin, dünya hayatı içinde üzülmek için birçok nedeni barındırıyordu. Özellikle bazı yerler vardı ki, oralarda farklı bir trajedi, farklı bir acı yaşanıyordu. İşte o yerlerden birisi de Filistin’ di…
****
Filistin’ de yaşanan zulüm/İsrail terörü Rachel’ i derinden etkilerken, yaşanan dram                       onu gözyaşına boğacaktı.
Artık, rahat nefes alamıyor, hiçbir şeyden tat alamıyordu Rachel. Gördüğü her şey ona, Filistin’i, oradaki masum ve mazlum insanları hatırlatıyordu. Artık duramazdı yaşadığı yerde. Yüreği  ve temiz  vicdanı, onu Kudüs’ e, kutsal topraklara çağırıyordu. Sırt çantasına koyduğu merhamet, sevgi ve yardım duyguları ile yollara düştü Rachel.        
****
Hristiyan bir ailede büyüyen Rachel,  Filistin davasına küçük yaşlardan itibaren ilgi duymuş; mazlumun dini, ırkı olmaz düsturunu hayat şiarı olarak kabul etmiştir. Rachel, müreffeh yaşamını, elinin tersi ile iterek, Yahudilerin cehenneme çevirdiği  Filistin’e adım atmıştı.
Tek  gayesi,  orada yaşananların doğru olup olmadığını yerinde tespit etmekti. Filistin’e ayak bastığında karşılaştığı insanlık dışı manzara, onu o kadar derinden etkileyecekti ki, artık Filistinli anaların akıttığı gözyaşlarına ortak olacaktı.
****
Ecel onu Filistin’ in Refah kentine bir yaprak gibi savurmuştu.  Refah’ ta büyük bir zulüm yaşanıyordu. İsrail Hükümeti  aldığı kararla, bölgenin yerli halkı olan Arapların evlerini,  hukuksuzca yıkıyordu. Yıkılan evlerin yerine ise, istilacı İsrail vatandaşları kendi evlerini,  yapıyorlardı.  Adım adım bölge, tüm dünyanın gözleri önünde, İsrail’ in kontrolü altına geçiyordu. 
Bu hukuksuzluğu içine sindiremeyen Rachel ve arkadaşları, Filistin halkı ile beraber, İsrail’ e karşı mücadele etmeye başladı.  Rachel, vicdan ateşinde olgunlaşan, bir çelik kadar sağlam karakteri  ile zalime dert, mazluma yaren oluyordu. O, Filistinli ihtiyarların gözyaşlarını bizzat eli ile silmiş, çocukların feryadını yüreğinin derinliklerinde  hissetmiştir.
Rachel, yaşanan bu dramı tüm dünyaya duyurmak istiyor, insan hakları kuruluşlarını bölgeye davet ediyordu.
Refah’ ta, İsrail askerlerini arkasına alan fanatik işgalci Yahudiler, gittikçe azgınlaşıyorlardı. Buldozerler ile içinde halen insanların ikamet ettiği evleri yerle bir ediyorlardı. Ev halkı, son anda evlerden çıkarak hayatlarını kurtarabiliyorlardı.
İşte bu buldozerlerin bir tanesinin önüne, cesaret timsali Rachel ve arkadaşları çıkıverdi. 
Rachel ufacık bile bir korku hissetmeden, yıkılmaz bir kale gibi, buldozere kafa tutuyordu. Lakin acımasız buldozerin Yahudi şoförü, Rachel’ i göz göre göre ezerek, öldürdü.  Yaralı bir kuş misali düştü toprağa Rachel, kanı ile yazdı hikayesini… 
****
Bir barış elçisi olan Rachel Corrie, 2003 yılında aramızdan ayrıldı. Ne trajiktir ki, tabutu saygı gereği ABD bayrağına sarılmıştır. ABD hükümeti ise bu katliamı gündemine bile almamıştır.
    Daha hayatının baharında aramızdan ayrılan Rachel, farklı bir dine, farklı bir ırka mensup insanlar için hayatını feda edecek kadar cesur ve asil bir insandı. Onun verdiği bu mücadele çok ama çok değerliydi.  
Hristiyan ya da Yahudi olmanın, vicdanlı olmaya engel olamayacağını, adalet duygusunun evrensel bir değer olduğunu, masumiyet karinesinin dinler ve ırklar üstü bir ilke olduğunu  göstermiştir insanlığa.
****
Toprağın bol olsun Rachel Corrie.  Sen, kanın ile bir kardeşlik öyküsü yazdın. Sen, bu asrın yüz akısın. Sen Filistin davasının en önemli simgelerinden birisin. Sen İslam Dünyası’ nın acziyetini ve hıyanetini  Müslümanların yüzüne  vuran acı bir tokatsın.
Son söz senin olsun Rachel Corrie: "ZULÜM BİZDENSE, BEN BİZDEN DEĞİLİM.”