Prof.Dr.Abdullah Aydınlı (SAÜ Öğretim Üyesi): ‘Numan Bey hocamı 1971 yılında o zamanki adıyla Erzurum İmam-Hatip Okulu'nun 6. sınıfındayken tanımıştım. Aradan yıllar geçti. Bu kez Sakarya'da 1996 yılında aynı fakültede öğretim elemanı olmuştuk. Geçen zaman içinde tabii olarak çok şeyler değişmişti ama hocamızın öğretme ve yararlı olma gayretinde hiçbir şeyin değişmediğini hayretle fark etmiştim: Aynı heyecan, aynı gayret, aynı iş ahlâkı…sakin, gösterişi hiç olmadan derinden ilerleyen, ilgili, ilişkili, tertipli, düzenli, vakur bir hayat tarzı.’

Doç.Dr.Ahmet Arı (Süleyman Demirel Ü.): ‘Okul yıllarında sıradan olmayan bir hoca-talebe; mezuniyetten sonra da abi-kardeş (tarifi güç bir duygu ama Numan Abi demek benim için çok hoş ve ayrıcalıklı bir şeydi), idrak, kavrayış, bakış açısı gibi yönlerden tabii bir şekilde kesişen dava-yol arkadaşı niteliğinde devam etti. 2007 yılında Mustafa İsen’le birlikte Adapazar/Yenikent’teki evinde ziyaret ettik kendisini. Götürdüğümüz kitaplara çok sevinmiş, bize bir şeyler ikram etmenin telaşı içerisindeydi. Bense “Açıl susam, açıl! Açıldı kapı; Atlas sedirinde Mâverâ Dede.” mısralarını mırıldanıyordum.’

AZ ÖZ ANCAK ÇOK GÜZEL KONUŞURDU

Doç.Dr.Ahmet Faruk Kılıç: ‘Numan Hocayla son konuşmalarımızdan birisi vefatından beş-altı gün önce oldu.. “Buyurun Hocam, Isparta’dan gül lokumu” diyerek, ona ikram ettim. Numan Hoca, Allah razı olsun dedi ve bir tane aldı. Ben de buyurun hocam, buyurun diyerek, birkaç tane daha lokum ikram ettim. Allah’a şükretti. Sözü Arapça Kursuna getirdi, o sırada birkaç öğrenci merdivenlerden aşağıya iniyordu. “Bu yaz gününde yüzden fazla öğrenci Arapça Kursuna geliyor. Hem de hiçbir zorlama olmadan. Böyle bir şey buradan başka hiçbir İlahiyat Fakültesinde yok!” dedi. Bu sözleri söylerken onun çok mutlu olduğu gayet net bir şekilde hissediliyordu. “Kurs güzel ama yoruluyorum Kerim abi. (Hoca, bana hep böyle hitap ederdi.) Yaşlandım galiba.”

Alaattin Taşçeken (Tiyatrocu): ‘Yaklaşık bir yıl Yusuf Aydın’la birlikte satış sorumluluğunu üstlendiğimiz İhvan Kitabevi’nde, Numan Yazıcı’nın temkin ve tedbirleri elden bırakmadan girişimci ruhu dikkatlerden kaçmamıştı. Kitapevini organize ve planlamada hep kendisi ön plandaydı. Bir öğrenciye okuması gereken kitapları tanıtması, bir misafiri saygıyla selam ve ağırlaması, gündeme göre sohbetleri ayarlaması, tükenen ve yeni çıkan kitapların teminine çalışması onun rutin işlerindendi.’

Prof.Dr. Ali Erbaş (SAÜ Öğretim Üyesi): ‘1977 yılında Sakarya İmam –Hatip Lisesi’ni yatılı kazanıp Ordu’dan Adapazarı’na geldiğimde tanıdım Numan Hocamı. Yazdığı kitaplarla güzel konuşmasının yanında iyi bir yazar olduğunu da ispatlamıştı. Gereksiz yere hiç konuşmazdı. Eğer ağzından bir cümle çıkacaksa o mutlaka gerekli ve faydalı olmalıydı. Az, öz, ancak çok güzel konuşurdu. Denge insanıydı ‘

YOKLUĞU DERİN BİR BOŞLUK

Cevat Sarıgüzel (MTTB Sakarya Şubesi Kurucu Başkanı/Makine mühendisi): ‘Yokluğu, bende derin bir hüzün ve boşluk oluşturdu. Onunla olmaktan aldığım tat ve mutluluk bende hiç kimse ile yaşanmadı. Bunları abartı zannetmeyin; samimi ve içten, saf ve yalındır. Yanında olmaktan sıkılmadığım tek insan O’ydu; kalbimde izleri olan.’

Dr. Ekrem Gülşen (SAÜ Öğretim Üyesi): ‘Numan Bey bütün hayatını öğrencilerine vakfetmişti. Bir diğer güzel ahlakı da verdiği sözde durması, randevu saatine erken gelmesi, her saatinin planlı ve programlı olmasıydı. Vakur idi, kimseden kendisi için ne bir şey yapmasını ister ve ne de yapmasına izin verirdi. Sert görünüşlü oluşunun aksine kalbi ve gönlü insan sevgisiyle doluydu. Ufak çocukları çok severdi, yolda yürürken gördüğü çocuklarla şakalaşır, onlara hediyeler dağıtırdı. ‘
Tüccar Ercan Güneş: ‘Numan Yazıcı denilince aklıma idealizm gelir. Gerçek idealist biriydi. Onu tanıdığımda 16 yaşımdaydım. MTTB’nin Sakarya’da kurulduğu yıllarda tanıdım. Otuz altı yıllık ağabeyim, hocam, gönül dostum, arkadaşımdı. Yeri geldi babam, yeri geldi ağabeyim, yeri geldi kardeşim oldu. Çok ciddi ama Müslümana karşı aşırı merhametli, mülayimdi. Ciddi görümünden sert zannedilirdi ama çok mülayimdi. Numan Yazıcı edebin, vefanın, mücadelenin, azmin, arkadaşlığın, idealizmin, saygının, inancın doruklara çıktığı şahsiyettir. ‘

KİMİN NE DERDİ VARSA O ÇÖZERDİ

Yazar Fahri Tuna: ‘Olmadı hocam olmadı. Halbuki bir Perşembe buluşup “İhvan Kitabevi”nin kuruluş hikâyesini anlatacaktınız bana, ilk defa sözünüzü tutamadınız hocam, olmadı. Bölmek değil bütünlemekten, düşmanlıktan değil kardeşlikten yana oldunuz hep; hep dengeyi, hep ciddiyeti, hep çalışmayı, hep disiplini, hep dostluğu, hep vefayı, hep ahlâkı, hep edebi, hep vatan ve millet sevgisini, hep hak ve hukuku üstte tuttunuz; bildik hocam; Hakk’la, Hakk için, Hakk yolunda bir ömürdü sizinki. Bildik ülkesine adanmış bir ömürdü, inançlarına, ideallerine adanmış bir ömürdü..’

Halit Katırcı (Yönetici / Endüstri Mühendisi): ‘ Türkiye Genelindeki Sakaryalılar Grubunu fark ettirmeden derleyip toparlayan Numan Yazıcı’ydı. Onun bağlayıcılığı, birleştiriciliği inanılmazdı. Kimin ne derdi varsa Numan Ağbi çözerdi.’

Öğretmen Halim Kalaycı : ‘Yıl 1975. Mezun olduğum okuluma öğretmen olarak döndüğümde, meslektaşlarım arasında tanıştığım, yedi sene gerek öğretmen, gerek muavin olarak beraber çalıştığım Numan kardeşim için, anısına yazı yazmamak düşünülemezdi. Anıları bir bir canlandırmak, yazıya dökmek, bende ayrı bir zevk, huzur ve heyecan uyandırdı. Numan bey, dinî, ahlâkî, doğruluğu, dürüstlüğü, samimiyeti, sevgi – saygıdaki güvenilirliği tüm öğretmen – öğrenci havasındaki muhabbeti, O’nun kişiliğini zaten ortaya koymuştur. ‘

YOL GÖSTERİCİMİZDİ

Prof.Dr. Harun Taşkın (SAÜ Öğretim Üyesi): ‘Önce Ağbimdi; ağbim kadar üzüldüm. Büyüğümüzdü, yol göstericimizdi. Dünyaya değer vermezdi ama dünyevî görevlerini ihmal etmezdi. Türkiye’de ender rastlanan görev sahibi insanlardan birisiydi. İlim irfan sahibiydi. İnsan yetiştirmeye çok önem verirdi.’

SAÜ İlahiyat Fak. Sekreteri Hasan Tataroğlu: ’1994 yılından beri tanıdığım Merhum Hocam Numan Yazıcı ile ilgili birçok hatıram mevcuttur. Sıcak bir öğle vakti ben, Hamit Türk ve Mustafa Baycu ile beraber yemekhaneye girerken rahmetli hocamızı bir grup ile Kazımpaşa’ya köfte yemeğe giderken gördük, kendisi bizlere dönerek: ‘-Çocuklar bir başka gün de sizleri köfte yemeğe götüreceğim’ dedi. Günler geldi geçti, bir gün rahmetli hocamızın hafif hasarlı bir trafik kazası yaptığı haberini aldık ve hep beraber geçmiş olsun için odasına gittik. Kendisi bizlere: ‘- Sizin köfte işini uzattığım için, bu kaza bana bir ikazdı’ dedi ve arabası tamirden çıkar çıkmaz ilk işi bizi köfte yemeğe götürmek oldu.’

Öğretmen İrfan Terzi: ‘ Dört yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre hem Arapça dersimizin hocalığı başlayan hoca öğrenci ilişkimiz liseden sonra da devam etti, çok şey yaşadık, çok hatıra biriktirdik. Yıl 1982. Aylardan Ekim. Öğretmen olarak tayinim Edirne’ye çıkmıştı. Hem haber vermek, hem de duasını almak üzere rahmetli hocama uğradığımda 14 maddeden ibaret - tüm zamanlarda insanları eğitme işiyle uğraşanların başucu rehberi olacak kadar önemli gördüğüm- tavsiyeler rehberi dikte ettirmişti bana. Onun başarısının sırrı da bu on dört maddede yatıyordu.’

ADAPAZARI’NA KALİTE KATAN İNSANLARDANDI

Mehmet Sami Çakmak (Esnaf): ‘Bizim öğrenciliğimizde okulumuzda öğretmendi ama dersimize girmedi. Daha çok MTTB’den tanıyorum. Kurduğumuz Beyaz Leke Tiyatrosu’nun en büyük destekçisiydi. Mükemmel bir insandı; sakin, oturaklı. Konuşmasını da dinlemesini de iyi bilen biriydi. Kibardı. Hırslı değildi. Geniş düşünürdü. Adapazarı’na kalite katan insanlardan biriydi.’

Prof.Dr.Mehmet Sayim Tekelioğlu (İzmir Milletvekili): ‘Numan Bey benim 1970 senesinden bu yana, kırk bir yıl öncesinde MTTB vesilesiyle tanıdığım bir ağabeyimdi. Lugattaki ‘insan’ kavramının XX. Yüzyıldaki numune örneğiydi diyebilirim; ciddi, merhametli, vefalı, ağabey, ağabey olduğu kadar da kardeş/arkadaş, titiz, disiplinli, fedakâr, toparlayıcı, müşfik, kibar, dengeli…’

Prof.Dr. Muhammed Aydın (SAÜ Öğretim Üyesi): ‘Vefatından birkaç ay önce Numan Hocam evimdeki kütüphanemden yazacağımız kitap ile ilgili Hakim-i Tirmizi’ye ait “Emsâl” kitabını istemişti. Bir gün telefonumda hocamın mesajını gördüm. “Unutma. Numan.”. Ama ben çoktan fakültedeydim ve kitap evdeydi. O gün eve döndüğümde ikinci bir mesaj; “Unutma. Numan.” Unutmayacağım dedim ve yattım. Sabah evden çıkacağım zaman bir mesaj daha geldi telefona: “Sakın unutma. Numan.”Ancak bu mesajlarda kitabı zikretmemesinin bana göre başka bir anlamı daha olmalı. O da aslında kendisinin unutulmaması.’

GERÇEKTEN NUMUNE BİR AĞABEYDİ

Orhan Camii İmam-Hatibi Mustafa Aydın: ‘O sadece okulda kitaplı değil, okul dışında da kitabı kendisine “ihvan” edinmişti. Onun dinlemesi ve okuması konuşmasından daha çoktu. Hayatımızda “iz” bırakan muallimlerimizdendi. Üstad Necip Fazıl’ın umudu gençlerden olmayı hep bildi ve öğrencilerine aşıladı. Ümmet siyasetini tercih ederdi. Zahidane bir yaşantı modeli sunardı. Son olarak Orhan Camisinde ki cenaze namazında görevim gereği tabutunun başında ki konuşmam da, cemaatin huzurunda hocama şunu söyledim. Hocam biz hep cemaatimize; merhuma hakkınızı helal eder misiniz deriz. Bu gün size hitap ederek diyorum ki; hocam bizlere hakkınızı helal eder misiniz?’

Şair / Öğretmen Mustafa Emircan: ‘ Bin dokuz yüz yetmiş dört yılında orta okuldan liseye geçtiğimizde Arapça dersimize öğretme aşkı bütün davranışlarına yansıyan Numan hocamız girmeye başlamıştı. İmam Hatip hocalarının bir özelliği, ders anlatmalarıyla birlikte, hayat dersinde de bir kaptan gibi ummana yelken açmalarıydı. Bu sebeple 70-80 gençliğinin mayasını İmam Hatip Lisesi, Diriliş Cemiyeti, Milli Türk Talebe Birliği oluşturdu. Öğrenci iken buluşma yerimiz Diriliş Cemiyeti idi, öğretmen olunca Birlik Vakfı oldu. Orada yapılan sohbetler bizlerin bilgisini, görgüsünü geliştirdi. Bugün oralardan yetişenleri daha bir göz önünde görüyoruz. Bu güzel oluşumların başında ise hep Numan Yazıcı hocamız bulunuyordu.’
.
Mustafa Tekelli (Tüccar): ‘1973 yılında Adapazarı’nda MTTB’de vermiş olduğu ‘İslam’da Devlet Yapısı’ seminerini dinleyerek tanıştığım Numan Yazıcı, o günden sonra hep ‘Numan Ağabeyim’ olarak kaldı. O gerçekten ‘numune’ bir ağabeydi. Sevgiye dayalı otoritesini hep hissettik. “Dostum” dediğine nasıl da ehemmiyet verirdi. Dünyada hiç eyvallah etmediği şey ‘dünya malı’ idi.’

DİĞER MESLEKÇİLERİN AKSİNE RAHAT DİYALOG KURARDIK

Psikolog / Yazar Mustafa Topkara: ‘1983-1990 yılları arasında okuduğum Sakarya İmam Hatip Lisesinde, bir yıl Arapça öğretmenim oldu Numan Yazıcı…Lise dönemimde zihnimde iz bırakan çok az öğretmen vardır.
Hemen hiçbir yakınlığımız olmadığı halde, iç dünyamda yer edinmiş bir kişiliktir Numan Yazıcı… İlk aklıma gelen, “sükuneti” olacaktır… Onun adı, çatışmayla, gerginlikle, sorunla anılmamıştır. Değer görme ihtiyacıyla herkese yaranmaya çalışan bir kişilik değildi Numan Yazıcı. Numan Yazıcı İmam hatip camiasının “özellikleri” olan bir ferdidir. Egolarından olabildiğince uzak durmuş, bunu sosyal hayat içindeki tüm ilişkilerinde yaşamış biridir. O, pek çok İmam Hatipli gibi benim zihnimde de yüzümü tebessüm ettiren anılarla hatırlanıyor…’

Simder Başkanı / Hattat Nafi Özdin: ‘Numan hocam İmam Hatip Lisesinde son iki sene Arapça ve Tefsir derslerimize girdi. Meslek dersleri hocası olmasına rağmen, edebiyata yatkın arkadaşları daha çok kitap okumaya teşvik eder, özel yeteneği olanların ise yeteneğini geliştirmesine katkıda bulunurdu. Öğrencilik yıllarımda kaligrafik yazılar yazar ve karikatür çizerdim. Bunu fark edip beni hat sanatına teşvik ederken okulumuzda da kitap konulu bir karikatür yarışması organize etmişti. Öğrenciler olarak bilhassa meslek dersleri hocalarımızdan çok çekinir, ders harici diyaloga geçmekte zorlanırdık. Fakat Numan hocamız daha rahat ilişki kurulabilen hocalarımızdandı.’

İmam-Hatip Namık Onsekizoğlu: ‘Ben Numan Hocamın Adapazarı İmam-Hatip Lisesi’nden 1992-93’ten, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ise 1995-2000 yıllarından öğrencisiyim. Kendisinin çalışma azmi ve gayreti beni her zaman düşündürmüştür. Hz. Peygamberin ‘beşikten mezara kadar ilim öğreniniz’ düsturunu yaşayan ve yaşatan bir hocamızdı. Disiplin ve adaleti dikkati çekerdi. Derste hiç kimseyi tanımaz ve ayırmazdı. Ayrıca derslerinin hiçbir saniyesi, hiçbir dakikası boş geçmezdi. Bizlere evladı gibi muamele ederdi. En çok kullandığı sözlerden birisi, bizlere ‘evlat’ diye hitap ederdi. Bu bizim çok hoşumuza giderdi. Bütün öğrencileri onun evladıydı çünkü.’

ONUNLA CEZAEVİNDE OLMAK BİLE GÜZELDİ

İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Recep Soytürk: ‘Ben Karasuda yaşayan bir babanın 7 çocuğunun en küçüğüyüm. Yıl 1978. 11 yaşındayım. Bir pazartesi sabahı babamla erkenden Karasu’dan otobüsle yola çıktık, okulun açılış törenine de yetiştik. Babam yurda kaydımı yaptırıp gitti. Herkes sırada, üst sınıftakiler ve adı okunanlar sınıflara girdiler. Orta yerde iki kişi kalakalmışız. Babam yok, ilçeden gelmişim, korku, telaş, tedirginlik had safhada. Tam o sırada merdivenlerden çok uzun boylu, yüzündeki tebessümü ile bir öğretmen bize yaklaştı.’Gelin sizin kaydınızı yapalım’ dedi, aldı bizi, öğretmenler odasına götürdü. Kaydımızı yaptı, numaram 127 oldu. Bizi aldı, 1/C sınıfına kadar bizzat götürdü, öğretmene teslim etti. ‘

Öğretmen Selçuk Tazim: ‘Ben SAÜ İlahiyat Fakültesi’nde 1995-2000 yıllarında okudum. 2 yıl Arapça dersimize Numan hocam girdi, ben 2 yıllık dersi 4 yılda bitirebildim. Hiçbir kırgınlığım yok. Çünkü terazisi şaşmazdı. Öğretmek heveslisiydi. Derdi bizi bırakmak değil, öğrendiğimizden emin olmaktı. O sebepten üzerimize çok düşüyordu. Derslerindeki meşhur sözü ‘Erenler, sessiz olalım’dı. Bir başka meşhur sözü ise ‘benden sonra gelmeyin, almam’dı. Ve almazdı. Açıkçası 2 yıllık dersleri 4 yılda bitirmeme rağmen onu çok seviyordum.’

Suat Ateş (Müteahhit): ‘Bir tek şey söylüyorum: Hayatı Kur’an’dı. Daha açarsak; o yürüyen bir Kur’an’dı. O her dönemde dimdik ayakta durmasını bildi ve hepimizi dik durmaya çağırdı. 12 Eylül 1980 günü göz altına alındığımızda, 30 kişilik grubumuzu, sayın Abdullah Gül ile birlikte ayakta tutan manevi önderimizdi. Onunla cezaevinde olmak aslında gerçek hayatı yaşamaktı.’

ÇOK KIYMETLİ BİNLERCE EVLAT YETİŞTİRDİ

Şaban Üstüner (Esnaf): ‘Numan Yazıcı çok sevdiğim bir insandı. Haza beyefendi bir insandı; öyle sıradan değil. Dengeli, az öz konuşurdu; konuştuğunda dinlenebilen, dinlettirebilen bir insandı. Daima iyiyi tavsiye ederdi. Güvenilirdi. Oğlum Yavuz 1975’lerde İmam-Hatip Lisesi’nde öğrenciydi. Kızmadan bağırıp çağırmadan Yavuz’u hizaya sokmuştu rahmetli.’

Yrd.Doç.Dr.Yılmaz Güney (Şair): ‘Disiplinli, kararlı ve sözünde duran biriydi. Haklıya haklı, haksıza haksız demeyi kendisine şiar edinmişti. Doğruluktan ayrılmayan, hiçbir gelecek kaygısı olmayan, makam mevki düşünmeyen bir büyüğümüzdü. Kendisini dostlarına ve öğrencilerine vakfetmişti. Doğrusu o bir vakıf adamdı.’

Adapazarı İlçe Milli Eğitim Müdürü Ziya Cevherli: ‘Ben merhum Numan Yazıcı hocamın hem öğrencisi, hem öğretmen arkadaşı, hem de onun müdürlüğü görevini üstlenme şansı ve şerefini yakalamış şanslı biriyim. Adeta göreve yeni başlayan bir öğretmen gibi tüm heyecanı üstünde, son derece titiz bir yapıya sahipti. Hocamız ilim ve irfan ehliydi. Her fırsatta Arapça ile meşgul olurdu. Disipliniyle, öğrenciye olan sevgi ve muhabbetiyle hiçbir zaman unutamayacağımız bir şahsiyettir. Hocamızın ilme göstermiş olduğu aşk ve muhabbet, ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Hocamız, bu necip millete hizmet eden çok kıymetli, çok değerli, yüzlerce, binlerce evlatlar yetiştirmiştir.’

Öğrenci Abdülkadir Paça: ‘Yakınlarda ebediyete yolcu ettiğimiz Numan Hoca’mız… Sanki sırf ilim için gönderilmiş ki dünyaya, cenazesinde arkasından ağlayan eşi ve çocukları yoktu, acısını yüreğine basacak bir ailesi yoktu, kardeşinden başka. Arkadaşları vardı ama bu yolda beraber yürüdüğü, ömrünün büyük bir kısmını verdiği imam-hatip nesli vardı, ilahiyat öğrencileri vardı . Emekli olduğu halde emeklemediği için kendisine öğrenci olmamıza vesile olduğu için bizler vardık. Yorulmanın kendisinde olmadığını yakinen gördüğü bizler vardık. Hocamızı özledik, çabasını, samimiyetini, gülen yüzünü, güldürmeye çalışan sözünü özledik…’