Sen ki; körpecik yüreğinde büyüttüğün yeşil siyah hayallerini, Sakarya Nehri’nin nazlı koynuna, bir mukaddes emanet gibi saklayan, turabi gözlü çocuk; kaldır kafanı, kızıl ufka bak, orada göreceksin, Anadolu Güneşi'nin tüm heybetiyle,  nasıl küllerinden tekrar doğduğunu...

Biliyorum, uzun yıllardır bu anı bekledin. Bu uğurda çok çile çektin, çok üzüldün, çok gözyaşı döktün...

Adına final dedikleri, tüm şehre, adeta bir kabus gibi çöken maçlardan, boynu bükük döndün çoğu zaman.

Kâh Toroslar diyarı Mersin' e kondun, yaralı bir ebabil kuşu gibi; kah Ankara'nın arka sokaklarına gömdün yıkık dökük hayallerini, bazen İstanbul oldu hüsranın toprağı, bazense yeşil Bursa...

Hele en son öyle bir hissiyat çöktü ki üzerine, adeta umut kapıları bir bir kapandı o masum yüzüne...

Olimpiyat Stadyumu'nun yemyeşil çimleri bile gözyaşı döktü, senin bu hüzünlü haline...

Sen o gece farklı yenilince ezeli rakibine, sadece finali değil, geleceğe olan umudunu da kaybettin.

Ama yılmadın, ümitsizliğe düşmedin. Canın yansa da,  yüreğindeki sevginin ateşiyle, dağladın buz kesiği yaralarını...

Aldığın her darbe daha da güçlendirecekti seni, söz vermiştin bu şanlı armaya; ne arzın kaynayan kini, ne büyük kazalar, ne de talihsiz sonuçlar, hiçbir şey yıldıramayacaktı seni...

Düştüğün yerlerden,  tüm gücünle kalkmasını bilecek ve karşına çıkan her engeli, teker teker aşacaktın.

Bak işte,  güçlü iraden ve sağlam inancın sayesinde, hüzün bulutlarının güneşini örttüğü günlerden, vuslata ermenin hazzını yaşayacağın bu günlere kavuştun.

Anadolu kadar engin bir yüreğe sahip, güzel yüzlü çocuk, sen bu başarıyı çoktan hak ettin, tarih şahittir buna...

Şanlı geçmişin, her gece rüyalarına misafir olup;    bu mutlu günleri fısıldıyordu sana...

Armanın ağırlığı sarsarken yeşil sahaları, sen belki de yeşil kundaklara sarılmış,  siyah saçlı bir bebektin anneciğinin koynunda...

Hadi şimdi al bayrağını, giy formanı çık sokaklara, avaz avaz haykır sevdanı gökyüzünün çelikten sinesine...

Bir meşale yak, aydınlat bu yorgun şehrin alacakaranlık gecelerini...

Asil bir kadın şıklığından doğan yeşil siyah renklerden, uçurtmalar yap nehrin çocuklarına...

El ele, yürek yüreğe, sevinç çığlıklarıyla koş, mutluluğa gebe yarınlara...

Keçi Yılmaz Abin dememiş miydi sana, hikaye olmadan olmaz...

Artık kağıtta sensin, tükenmeyecek kalemde...

Büyüklerinden dinlediğin taraftar hikayelerini, yeniden yazmak bundan sonra senin elinde.

En çok sen sevin çocuk en çok sen, çünkü en çok sen üzüldün çocuk, en çok sen...

Gün senin günündür, olabildiğince bu zaferin tadını çıkarmaya bak...

Kırk gün kırk gece sürecek bu düğünün, en başkahramanı olmak, haktır sana hak...