Derdimiz mutluluk aslında. Hayatın akışında mutlu olduğumuz sürece hiçbir sorun yok. Bizi neyin mutlu ettiği önemli değil. Mühim olan o duyguyu derinlemesine hissetmek. Bazıları yazı yazar mutlu olur, bazıları saatlerce yüzmekten mutlu olur kimisi resim yapar kimisi hediye almaya bayılır (aslında bende bu kategorideyim) yani çeşitleri var bu hissiyatın.
Ama bazılarını biliyorum ben mutsuzluktan mutlu olurlar. Mutsuzluk yaratıp uzaktan keyif alırlar. Hayat bunlara güzel. Çünkü bu en kolay ama en tehlikeli olanıdır. Sürekli bir hata arama telaşı, sürekli bir eleştiri, ne yapalım? Onlarda böyle mutlu oluyorlar. Saygı duymak gerekiyor öyle değil mi?
Ahmet Hamdi Tanpınar ne kadar güzel söylemiş “ İnsan ruhunun en az sabır gösterdiği şey mutluluktur.” diye. Haşmet Babaoğlu’nun 22 Mart tarihinde Sabah gazetesinde “Nar taneleri ve kız çocukları” adlı yazısını okudunuz mu bilemem ama mutluluk bu kadar mı güzel hikâye edilir.
Benim size tavsiyem şudur ki birilerini mutlu etmeye çalışmayın. Birilerini mutlu edeceğim diye de kendinizi yormayın. Şunu da unutmamak lazım kendi mutluluğunuz içinde bencillik yapmayın. İnsan ilk önce kendi kıymetini bilmeli. Bu iş hayatında da sosyal hayatta da böyle. Yapabiliyor muyum diye bana soruyorsanız. Ben hemen şu cevabı vereyim “Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma”
Geçen Pazar günü bir televizyon programı nedeniyle AB Bakanımız Sayın Egemen Bağış ile bir araya gelme şansı yakaladım. Kendisi ile uzun bir sohbet gerçekleştirme fırsatımız oldu. Şu cümlesi çok dikkatimi çekti. “Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bana AB Bakanlığı görevini verdiğinde haksızlıklara karşı diklenmeyin ama dik durun” dedi. Güzel bir taktik aslında doğrusu da budur. Diplomasi dili bambaşka bir dildir.
İşin enteresan tarafı bu cümleyi benim için çok değerli olan bir insandan daha duydum. “Haksızlığa karşı diklenme, sabırlı ol.” Sanırım asabiyete biraz el freni çekmemiz gerekiyor. Üzüldüm mü? Evet üzüldüm. Ama derste çıkarttım. Yani mutsuzluktan mutluluk duyanlara karşı farklı bir yaklaşım sergilememi öneriyordu hem de tüm iyi niyetiyle üstelik bir ağabey şefkatiyle. Aslında benim sepetimde o kadar çok nedenim vardı ki. Bilse belki hak verecekti ama profesyonel hayatta duygusallığa yer yok bu da işin gerçeği.
Sakaryalı hemşeriler iminde mutlu olmasını istiyorum. Yüzlerinin gülmesini istiyorum. Bu güzel havalarda vurun kendinizi pikniğe derim ben. Sakarya’nın doğal güzelliklerinden faydalanın. Yeşilin ve mavinin büyüsüne bırakın kendinizi. Poyrazların tadını çıkarın mesela, maden deresine gidin, çıkın Hendek yaylasına her şey et, köfte değil ki kırın ekmeği ortasından domates peynir bu havada en güzelidir. Hazır karpuzun fiyatı da ucuzlamışken bir de karpuz ziyafeti temiz havada paha biçilmezdir. Yani mutlu etmeye çalışın kendinizi, ailenizi.
Çok sevdiğim bir dostumun bir lafı var o da benim gibi yemek yemeğe karşı zaafı olanlardan. “ Bazıları ölmemek için yer biz ölümüne yiyoruz.” diyor. Çok hoşuma gidiyor bu cümle. Adamda yemek yiyince mutlu oluyor işte.
Aquapark yapıldı mesela ilimize. Sosyal proje çalışmaları da yapılacakmış. Ben bir Sakaryalı olarak mutlu oldum. Yazılarımı takip edenler Eskişehir ile alakalı yazımda bu çalışmaların bir ilin çehresini nasıl değiştirdiğini ve ne kadar önemli olduğu ile ilgili yaptığım açıklamaları yakından biliyorlardır. Destek olmak lazım. Bu ilin sosyalleşmesi adına yapılan her çalışmanın arkasında olmak gerekiyor. Çevre düzenlemeleri yapılıyor mesela şehrin çehresi değişiyor. Ama şu uyarımı yeniden yapayım. “ Kaldırıma göre ağaç değil, ağaca göre kaldırım.”
Hemen bir örnek daha vereyim. Adapazarı Belediyesinin önüne yapılan meydan var ya hani beğenilmeyen, eleştirilen. Geçen hafta Yunanistan’dan misafirlerimiz vardı. AB Projelerimizle ilgili toplantı ve seminer programı düzenledik. Sapanca’ya yemeğe giderken şehrin içini de gezdirmek istedim. Meydanı çok beğendiler. Çok ilgilerini çekti. Yani bir yabancı gözüyle değerlendirdiler. Borsamızın Canlı Hayvan Pazar ve Park Yeri’ni ve ihale salonumuzu gezdirdik. Avrupa’da bile böyle bir tesisin olmadığını belirttiler. Ne tuhaf değil mi? Bu güzel sözler beni mutlu ediyor işte. El adamının yapılanı takdir etmesi farklı bir mutlu ediyor insanı. Farklı bir konsantrasyon sağlıyor. El adamı yatırımı değerlendirirken taşının yamukluğuna ya da kılına tüyüne bakmıyor. Hizmetin içeriğine, sağladığı katma değere bakıyor.
Ama beni bu ilde mutsuz eden şeyler de var tabi. Bazen yağmur yağsın istemiyorum mesela. Biliyorum toprağa, ürüne lazım ama istemiyorum. En son Çarşamba Pazarı’nın halini gördüm. Borsadan çarşıya gidemedim arabamla. Uzun çarşı aynı şekilde. İyi ki dedim kendi kendime yurt dışından misafirlerim yağmur yağdığında Sakarya’mı görmedi. Varsın güneşli havadaki hatıraları ile hatırlasınlar bu güzel memleketi.
Haftaya yeniden buluşmak dileğiyle.