Bir seçime daha yaklaşmış bulunuyoruz. İki aydan daha az bir süre kaldı. 

                     Seçim mi, birilerinin seçtiğini millete onaylatmak  seçimi mi? 

                    14 Mayıs 2023’de,  Milletvekilliği ile Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak.  

                    Millet Meclisi’nin salonunda ve devlet kurumlarının ekseriyetinde “HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” sözü yazılıdır.  Söz çok güzel. 

                    Dikkat edilirse bu sözde, hiçbir kayıt ve şart söz konusu değildir. 

                    Kayıtsız ve şartsız millet egemenliğine işaret etmekte, vurgu yapmaktadır. 

                    Buna rağmen çok partili hayata geçtiğimiz1950’den bugüne kadar yapılan tüm seçimlerde, millet iradesi sandığa yansıtılmamıştır.  

                    Buna, en başta iktidar partileri olmak üzere, muhalefet partileri de dahildir.  

                   Her iktidarda olan parti seçime yakın “Seçim Kanunun da” yaptığı değişiklikler, sadece kendi lehine olacak düzenlemelerdir. 

                  Muhalefet partileri de, gelecekte kendilerine yarayacak düşüncesiyle itiraz etmezler. Bu hep böyle devam etmiştir maalesef.  

                  Nitekim bu kanunda yapılan son değişikliler de bu amaca matuftur. 

                  Evet. Seçime iki aydan kısa bir süre kaldı.  

                  Kısa bir süre sonra aday adayları müracaatlarını yapmış olacak,  

                  Sonra, müracaat eden adaylar parti organlarında seçime tabi tutulacaktır.  

                  Siz bakmayınız onların temayül yoklaması yapılacak demelerine.  Elli yüz kişi ile temayül olmaz. Parti organlarında tanıdık, ahbap, çavuş ilişkisi var. Rezervasyonlar aylar öncesinden yapılmış, karar aşağı yukarı belirlenmiş olacaktır.  

                 Bundan sonrası zevahiri kurtarmak için yapılan göstermelik işlemlerdir.  Her partinin il ve ilçe kurulları çok önceden ekibini kurmuş, kendini sağlama almıştır.  

                  Ne gariptir ki vatandaşın PARTİ SEÇME HAKKI VAR var ama, VEKİLİNİ SEÇME HAKKI YOKTUR. Vatandaşın temayülünü hesap eden, hesaba katan yoktur.  

                 Vatandaşın görevi; partilerinin yetkili organlarının seçtiği adaylara oy vermek, SEÇTİĞİNİ SEÇMEKTİR. 

                  Genel başkanın ya da parti yönetiminin  seçtiği adayı seçmekten, onaylamaktan başka  bir görev ve yetkisi yoktur. Genel başkanın kısmen de parti yönetiminin : “Ben bunu seçtim, sen de sandığa git, benim seçtiğimi onayla” demesinden başka bir şey değildir. 

                  Vatandaşın itiraz edeceği ne hakkı ve ne de makamı vardır ve bu tam bir tutarsızlıktır. Hukuka, millet iradesine, dimoskrades/demokrasi düzenine aykırıdır. 

                  Doğudaki feodal yapının seçiminden ne farkımız oluyor? 

                  Partilerin, “biz ön seçim yaptık, temayül yoklaması yaptık, anket yaptık” gibi ifadelerinin hiçbiri inandırıcı tarafı yoktur. Zira, kapalı kapılar ardında sayımlar yapılmakta, kapalı kapılar ardında sonuçlar  ilan edilmektedir. 

                   Bu yöntemle seçilen milletvekillerinin bölgesi halkına karşı hiçbir sorumluluğu da yoktur ve sorumluluk ta hissetmezler. Niye hissetsin ki? Millet seçmiyor ki! 

                   Bölge halkına hesap verme zorunda da değildirler. Halk seçmediği için. 

                   Onun görevi, liderinin emirlerine itaat etmek, onun gözüne girmektir. 

                   Milletin emrine ve gözüne girmek gibi bir derdi olmayacaktır. 

                   LİDERİNİ MEMNUN ETMESİ yeterlidir .Etmemesi halinde, gelecek dönem başına gelecekleri hesap etmek durumundadır.  

                   Bu böyle geldi maalesef böyle de gidiyor. Bir babayiğit çıkıp bunu düzeltmiyor. Çünkü işlerine gelmiyor. 

                   Ama böyle gitmemesi gerekiyor. 

                   Öteden beri savunulan yargı denetiminde, partilere kayıtlı tüm seçmenlerin oy vererek vekilini belirlemesidir. Hatta, bir dönem yapıldığı gibi, çoklu adaylar arasında “TERCİHLİ” sistemin uygulanmasıdır. 

                   Gerçekten halkın iradesine dayalı bir sistem, hak ve hukuk düzeni  oluşturmak ve onu  yaşatmak istiyorsak, aksaklıkları gidermemiz lazım.  

                   Yoksa, adına DİMODKRADES/demokrasi diyerek, ne idüğü belirsiz, uyduruk bir düzen ile ne yol alabiliriz, ne de vatandaşımızı memnun edebiliriz.  

                   Bu tutum devam ettiği sürece AB’ne de üye olamayız. 

                   Kaldı ki, bizi asla almayacaklar. Alsa da biz girmemeliyiz. Bizim yerimiz orası değildir. Tarihimiz, kültürümüz, inanç ve medeniyetimiz oraya yabancı, onlar bize yabancıdır. Tarih boyu bizi hançerleyenlerle ve hala da hız kesmeden hançerlemeye devam edenlerle nasıl birlik olabiliriz? 

                   Evet. Az sayıda insanla yapılan aday seçiminde hata payı çok fazla olur.  

                  Onun için aday belirlemede bölge insanının tamamının oyuna başvurmak çok daha doğrudur. Ne kadar çok istişare, ne kadar çoklu istişare, o kadar doğruya yakın sonuç demektir. 

                 Bugün yaşadığımız sıkıntıların başında bu seçim sistemi gelmektedir. 

                 Onun için iddia ediyoruz ki, vatandaşımızın cemaziyel evvelini  bilerek seçtiği kişilerde yanılma payı  az olur. 

                  Kaldı ki bu sistemde, vekillerin mecliste, ülke ve dünya meselelerine yönelik bir karar hürriyetleri de son derece sınırlıdır. Genel başkan ve parti yönetiminin, doğru ya da yanlış aldığı kararları, el kaldırarak onaylamaktan öte bir iradeleri görülmemektedir. 

                  Dahası, vekil oldukları süre içinde, parti pıroğramı ve düşüncesi dışında, parti fikirlerine aykırı tek bir düşünce irat edememekte, bir nevi düşünce ve ifade hürriyetleri ellerinden alınmakta, DÜŞÜNCE ve İFADE  ESİRİ haline gelmektedirler.