Allah vicdan vermiş biz kullarına,
Sevgiler derilir merhamet ile.
İyilikler ertelenmez yarına,
Huzura erilir merhamet ile.
Mevla karşısında aczini görüp,
Her insan bilmeli kendini garip!
Bir mahlûka bir kuyudan su verip,
Cennete girilir merhamet ile.
Kulun, varsa kendisine saygısı.
Hayatına yön vermeli kaygısı.
Kalplerdeki kibir, benlik duygusu
Yerlere serilir merhamet ile.
Derdiyle dertleşir herkes yârinin,
Hizmetine koşar sevdiklerinin.
Savaş meydanında düşman erinin
Yarası sarılır merhamet ile.
Hakk rızası almak ise amacın,
Mazlumun derdiyle yanmalı için.
Yoksulların, fukaranın, muhtacın
Ahvali sorulur merhamet ile.
Yardımlaşma mayasıyla dirliğin,
Üstesinden gelinir her zorluğun.
Toplumdaki kardeşliğin, birliğin
Hamuru karılır merhamet ile.
Fikret GÖRGÜN
----------------------------------------------------------------------
DUA
“Fâtiha’yı kendim ile kulum arasında ikiye böldüm: Yarısı benim, yarısı da kulumundur. Kulumun istediği hakkıdır, kendisine verilecektir.”
Hadisin devamında Peygamberimiz şöyle demiştir:
“Bir kul, ‘Elhamdülillâhi abbi’l-âlemîn’ dediği zaman yüce Allah; ‘Kulum bana hamdetti’ der.
Kul; “er-Rahmâni’r-Rahîm” dediğinde yüce Allah, ‘Kulum beni övdü’ der.
Kul, ‘Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde, Allah, ‘Kulum beni yüceltti, bana saygı gösterdi’ der.
Kul, “İyyâke na’büdü ve iyyâke neste’în” dediği zaman Allah, ‘Bu benim ile kulum arasındadır (ibadet eden kuluma, yardım etmek bana aittir). Kulumun istediği verilecektir’ der.
Kul, “İhdina’s-Sırâta’l-müstekîm, sırâta’l-lezîne en ’amte aleyhim ğayri’l-meğdûbi aleyhim ve la’d-dâllîn” dediği zaman Allah, ‘Bu dilek kula aittir, istediği verilecektir’ buyurur.” (Müslim, Salât, 38)
----------------------------------------------------------------
EN GÜZEL MODELİMİZ
Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhumâ şöyle demiştir:
"-Biz hiç bir şey bilmezken Allah bize Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. Biz, Muhammed'i neyi, nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız!"
Bu ilk İslâm nesli sahâbilerin neHz.Peygamber’in sağlığında ne de ondan sonraki günlerde, "Kur’ân-ı Kerîm'i biz anlarız, ondan anladığımız da İslâm'ın ta kendisidir" diyerek Hz. Peygamber'e ve onun sünnetine baş vurmamak gibi bir tavırları asla görülmemiştir. Aksine bütün işlerinde ve karşılarına çıkan yeni olay ve durumları değerlendirmede Kitab ve Sünnet'i esas almışlardır.
Mesela ilk halife Hz. Ebû Bekir, nineye mirastan pay verip vermeme meselesinde, "senin lehine ne Kitab’ta ne de Sünnet’te bir hüküm olduğunu bilmiyorum" demiş, sonra konuya dair Hz. Peygamber’in herhangi bir beyânı veya uygulamasından haberdar olanların bulunup bulunmadığını sahâbîlere sormuş, Hz. Peygamber’in nineye mirastan altıda bir pay verdiği iki sahâbî tarafından açıklanınca hemen aynı hükmü uygulamıştır.
İşte bu sebepledir ki Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhüma kendisine gelip;
-Biz hazar namazı ile havf namazını Kur’ân'da buluyoruz, fakat sefer namazını Kur’ân'da bulamıyoruz. Nasıl oluyor bu? diyen Ümeyye İbni Abdillah İbni Hâlid'i, pek haklı olarak;
- "Bak yeğenim!. Biz hiç bir şey bilmezken Allah bize Muhammed'i peygamber olarak gönderdi. Biz Muhammed'i neyi, nasıl yaparken görmüşsek onu öylece yaparız!" diye uyarmıştır.
Biz şimdilik sözlerimizi şu genel ve kat'i prensibe işaret ederek bitirmek istiyoruz:
"Bir ümmetin başı ne ile salah ve kemâl buldu ise, sonu da ancak onunladüzelecektir."Nitekim "kurtulan gurub"un kimlerden meydana geldiği sorusuna Sevgili Peygamberimiz'in verdiği, "Benim ve ashâbımın yaşadığı gibi yaşayanlardır"cevabı da bu gerçeği vurgulamaktadır.
-----------------------------------------------------------------------
RAMAZAN’IN VADETTİKLERİ
Varlık da ne varsa hepsi rahmanın mührünü taşır. Zaman onun ikramıdır. İnsan için imar edilen dünya sarayı, ahiret sarayının ön kabul kapısıdır. Hayatı değerli yapan bakanın gözü ve basiretidir. Bakmayı bilmeyen Kâbe’ye dahi nazar etse taştan başka bir şey göremez. Ebu cehil’in bakışıyla Ebu Bekir RA’ın bakışı asla müsavi değildir. İkisi de baş gözüyle O’nu görmüştür. Kimin gönlünde hakikat ve iman sevgisi varsa o yücelmiş, diğeri ise alçalmıştır. Malumdur ki O’nu imanla gören sahabe unvanını almıştır. İmanı kaybedenler, o yüce ismi de kaybetmişlerdir.
Nurlu ay Ramazana bakan ve şahit olanlarda aynı konumdadırlar. Ramazanı değerli kılan iman ve onun şeâiri hükmünde ki orucudur. Zamanı kutsallaştıran imanlı insanın varlığıdır. Zira tüm kutsiyetler insanın yüceltilmesi için konulmuştur. Kâbe dahi insan için inşa edilmemiş midir? Müminin değeri Kabe’nin değerinden daha yücedir. Yoksa onun etrafında yaşayan onu imar edip ziyaretçilerine su ikram edenlerin hak katında değerli olmaları gerekirdi. Asla böyle değildir. İman ve cihat ehli Kabe’yi göremese de kıymetin den bir şey kaybetmez.
Ramazan her yönüyle manevi bir panayırdır desek anlatmış olamayız. Gönüllerin ve ailelerin sarmaş olduğu ve her şeyimizle bizi kutsadığı zamanın adıdır. Zamanın doğuş ve batışını bize ihtar ederken, semanın en büyük ayetleri olan güneş ve ay ile münasebetimizi pekiştirir. Doğuştan evvel sahuru tattırırken, batışı zevkler üstü zevk haline dönüştürür. Her güneş batışını doğuşunun niyet başlangıcı haline getirir. Asla ümitsizliğe fırsat vermez. Hilali ve güneşi iman ve amelimize şahit tutan bir aydır Ramazan.
Caddelerin iftar saatindeki sessizliği, İslamın sesidir. Tüm iman erlerini iftar sofrasına toplarken adeta kıyameti sembolize etmektedir. Öten sur değil fakat hakkın sedası olan ezandır. İkisi de hakkın izniyle harekete geçer. Her türlü lezzetin en yüksek mevkie çıkması ancak Ramazanın atmosferiyledir. Bedenler acıkıp susadıkça ruhlar doyuma ulaşmaktadır. Dudaklar kurudukça, gönüller manevi zevkle kanmaktadır. Mideler küçüldükçe, maneviyatımız artmaktadır. sağlıktan dostluğa, yardımdan fedakarlığa, sahurdan iftara, hatimden duaya ne varsa tüm hayatı nur halkalarıyla sarmaktadır.
İman insanın kalbinde saray inşa eder, amellerse o sarayı zinetlendirir. Maddi azalarımızı haz ve zevklerini, iman basiretiyle görebilenler daima mutlu olurlar. İster sıkıntı, ister sevinçli olsun her durumda kâr hanesini doldurmak mümkündür. Gönüllerin miski amber misali kokusu ile havzu Kevser içimi arsında hayatı lezzetlendirir. Buluşma noktası cennet olana hiçbir şey ağır gelmez. Her amel cennet basamağı kabul edilir ve cennete varıncaya kadar iyiliklere doymaz.
Hayatın her anı ve durumunu ibadet zevkiyle yaşamak ancak gerçek imanlı gönüllerin nasibidir. Şehvetten servete, mevkiden iktidara, uykudan çalışmaya, yürümekten koşmaya ne varsa hepsi kulluk şuuruyla ifa edilir. Oruç ise tüm varlığımızı farklı şekilde sarıp sarmalayan bir manevi hazdır. Bu yolda acıkmak ve doymak aynı lezzeti temin eder. Ömrün ve günün bereketini güneş doğmadan programlar. Kazancın ikramı olan sadaka, fitre, zekat ve iftar ve hediyelerle maddeye esaretten kendini kurtarmış olur. Gerçek mükafatın günlerini gönlünde sayıklar. Her duruşu ve bakışı Rahmanın cemaline hazırlık içindir. Tüh engelleri aşarak gönül alemini hakkın ziyaretine hazırlar.
------------------------------------------------------------
ORUÇ DUADIR
Oruç sadece gıdayla alakalı değildir. Aynı zamanda fiili dua hükmündedir. Duanın yaşam ayıdır. Duayı vahiyle, vahyi imanla, imanı icabetle buluşturan bu ay ilimle zirveye tırmanmaktadır. Hilalin şahadetini gözleyerek, kelimei şahadetten ölümde ki şahadete kapı aralamaktadır. Ramazanın hilaline şahadet orucu, hakkın yücelmesine şahadet ise ölümü sevdirmektedir. Bu ay insan sevgisini ikram ile üst sıralara taşımaktadır. Sanki çağıranlar ensar, çağrılanlar ise muhacir edasıyla hareket ederler. Tüm iftarlar rabbimizin, davetçisi Hz. Muhammed sallallahü aleyhi vesellem, hizmetçileri ise biz değimliyiz. Bu ay anlatılmaz ancak yaşanır, yazılmaz ancak hissedilir. O zevki hangi kelimeler anlatabilir ki, Tatmayan bilmez dendiği gibi, tadanlar o sevgiyi çoğaltabilir.